هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2978 حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ خَلَّادٍ الْبَاهِلِيُّ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ ، عَنْ سَلِيمِ بْنِ حَيَّانَ ، أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ مِينَاءَ ، قَالَ : سَمِعْتُ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ ، يَقُولُ : نَهَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ تُبَاعَ الثَّمَرَةُ ، حَتَّى تُشْقِحَ قِيلَ وَمَا تُشْقِحُ ، قَالَ : تَحْمَارُّ وَتَصْفَارُّ وَيُؤْكَلُ مِنْهَا
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2978 حدثنا أبو بكر بن خلاد الباهلي ، حدثنا يحيى بن سعيد ، عن سليم بن حيان ، أخبرنا سعيد بن ميناء ، قال : سمعت جابر بن عبد الله ، يقول : نهى رسول الله صلى الله عليه وسلم أن تباع الثمرة ، حتى تشقح قيل وما تشقح ، قال : تحمار وتصفار ويؤكل منها
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated Jabir bin ‘Abdullah : The Messenger of Allah (ﷺ) forbade the sale of fruits until they are ripened (tushqihah). He was asked: What do you mean by their ripening (ishqah)? He replied: They become red or yellow, and they are eaten.

(3370) Cabir b. Abdillah (r.a)'m, şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a),
meyve işkâha (renklenmeye) başlamadıkça, onu satmaktan nehyetti.
(Ravilerden Süleym b. Hayyân tarafından, şeyhi Saîd b. Mîna'ya):
Meyvenin işkahı nedir? diye soruldu. O da:

Meyvenin kızarmaya veya sararmaya başlaması ve yenilecek hale gelmesi, cevabını
Iİ60]

verdi.
Açıklama

Hadisin metnindeki; meyvenin renklenmesi manasına gelen kelimenin if al babından,
şeklinde okunması caiz olduğu gibi, tefîl babından şeklinde olması da caizdir.
Elimizdeki Buharî nüshasında ve Tecrid-i Sarih Tercemesi'nde ikinci şekilde olarak
harekelenmiştir. Sünen-i Ebî Davud'un tercemeye esas aldığımız baskısında ise bu
kelime şeklinde harekeli olduğu için biz kelimeyi tercemede if al babından gösterdik



ve "işkâh" dedik. Kelimeyi Türkçeleştirmeyip de aynen alışımıza sebep, hemen
peşinden ravi tarafından izah edilmiş olmasıdır.

Metinde, "işkâh"m ne olduğunu soran ve buna cevap veren şahısların kimler olduğu
hakkında hiçbir iz yoktur. Onun için, ilk anda sorunun Câbir'e sorulup onun tarafından
cevaplandırıldığı hissedilmektedir. Ancak Ahmed b. Hanbel'in rivayetinde, işkâh'm ne
olduğunu soranın Süleym b. Hayyân, cevap verenin de Saîd b. Mîna olduğu sarahaten
bildirilmiştir. Tercememizde buna parantez içerisinde işaret edilmiştir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, işkâh' veya teşkîh'in manası; çeşidine göre meyvenin
kızarmaya veya sararmaya başlaması, yenilebilecek hale gelmesidir, Saîd b. Mîna bu
manayı, if al babında olan ve kelimeleri ile değil de ifîlâl babından olan ve kelimeleri
ile ifade etmiştir. Hattâbî bu durumu izah ederken şöyle der:

"Ravi ve demiştir. Çünkü o bu sözüyle halis rengi mu-rad etmemiştir. Bu siga ancak
dönmeye başlayan renk İçin kullanılır. Bir kimsenin yüzü bir kırmızı bir sarı halde
olursa denilir. Ama yüzü tamamen kırmızı veya san olduğunda ve denilir."
Hattâbî'nin bu beyanından anlıyoruz ki, "işkâh" veya "teşkîh" meyvenin tam olarak
kızarması ya da sararması değil" kızarma ve sararmaya başladığı devirdir. Artık bu
devrede meyve sulanmaya başlamıştır. Yenilebilecek hale gelmiştir. Onun için ravi
"işkâh"m tarifine "yenilebilecek hale gelmesi" kaydını da ilâve etmiştir.
Buharî şârihi Kirmanı; üzerinde durduğumuz kelimeyi "Türüne göre meyvenin
kırmızılığa veya sanlığa dönmesidir" diye tefsir etmiştir.

Hattâbî bu hadisi, meyvenin salahının görünmesinden maksadın; onun kızarmaya veya
sararmaya başlaması olduğuna delil gösterir. "Hz. Peygamber (s. a), bazı rivayetlerde
salahı görünmedikçe meyveyi satmayı nehyetmiştir. Bu rivayette ise, işkâha
başlamadıkça satışı nehyetmiştir. İşkâh da meyvenin sararması veya kızarması
olduğuna göre, meyvenin salahının görünmesi kızarmaya veya sararmaya
başlamasıdır" der. Ki bu Şâfiîlerin izahıdır.

£161]

Konu, bu babın ilk hadisinde izah edilmiştir.

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [3370] ( أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ مِينَاءَ) بِكَسْرِ الْمِيمِ وَمَدِّ النُّونِ مَوْلَى أَبِي ذُبَابٍ أَبُو الْوَلِيدِ المكي وثقه بن مَعِينٍ وَأَبُو حَاتِمٍ ( حَتَّى تُشْقِحَ) يُقَالُ أَشَقَحَ وَشَقَّحَ بِالتَّشْدِيدِ
كَذَا فِي فَتْحِ الْوَدُودِ
قَالَ فِي الْفَتْحِ مِنَ الرُّبَاعِيِّ يُقَالُ أَشْقَحَ ثَمَرُ النَّخْلِ يُشْقِحُ إِشْقَاحًا إِذَا احْمَرَّ أَوِ اصْفَرَّ وَالِاسْمُ الشُّقْحَةُ بِضَمِّ الْمُعْجَمَةِ وَسُكُونِ الْقَافِ
وَقَالَ الْكِرْمَانِيُّ التَّشْقِيحُ بِالْمُعْجَمَةِ وَالْقَافِ وَبِالْمُهْمَلَةِ تَغَيُّرُ اللَّوْنِ إِلَى الصُّفْرَةِ أَوِ الْحُمْرَةِ فَجَعَلَهُ فِي الْفَتْحِ مِنْ بَابِ الْإِفْعَالِ وَالْكِرْمَانِيُّ مِنْ بَابِ التَّفْعِيلِ ذَكَرَهُ الْقَسْطَلَّانِيُّ ( قَالَ تَحْمَارَّ وَتَصْفَارَّ إِلَخْ) مِنْ بَابِ الِافْعِيلَالِ مِنَ الثُّلَاثِيِّ الَّذِي زِيدَتْ فِيهِ الْأَلِفُ وَالتَّضْعِيفُ لِأَنَّ أَصْلَهُمَا حَمَّرَ وَصَفَّرَ
قَالَ الْجَوْهَرِيُّ احْمَرَّ الشَّيْءُ وَاحْمَارَّ بِمَعْنًى وَقَالَ فِي الْقَامُوسِ احْمَرَّ احْمِرَارًا صَارَ أَحْمَرَ كَاحْمَارَّ وَهَذَا التَّفْسِيرُ مِنْ قَوْلِ سَعِيدِ بْنِ مِينَاءَ كَمَا بَيَّنَ ذَلِكَ أَحْمَدُ فِي رِوَايَتِهِ لِهَذَا الْحَدِيثِ عَنْ بَهْزِ بْنِ أَسَدٍ عَنْ سَلْمِ بْنِ حَيَّانٍ أَنَّهُ هُوَ الَّذِي سَأَلَ سَعِيدَ بْنَ مِينَاءَ عَنْ ذَلِكَ فَأَجَابَهُ بِذَلِكَ وَلَفْظُ مُسْلِمٍ قَالَ قُلْتُ لِسَعِيدٍ مَا تُشْقِحُ قَالَ تَحْمَارَّ وَتَصْفَارَّ وَيُؤْكَلُ مِنْهَا وَعِنْدَ الْإِسْمَاعِيلِيِّ أَنَّ السَّائِلَ سَعِيدٌ وَالْمُفَسِّرُ جَابِرٌ وَلَفْظُهُ قُلْتُ لِجَابِرٍ مَا تُشْقِحُ الْحَدِيثُ
قَالَهُ الْقَسْطَلَّانِيُّ
قَالَ الْمُنْذِرِيُّ وَأَخْرَجَهُ الْبُخَارِيُّ وَأَخْرَجَهُ مُسْلِمٌ أَتَمَّ مِنْهُ