هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2975 حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ الْقَعْنَبِيُّ ، عَنْ مَالِكٍ ، عَنْ نَافِعٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ بَيْعِ الثِّمَارِ حَتَّى يَبْدُوَ صَلَاحُهَا ، نَهَى الْبَائِعَ وَالْمُشْتَرِيَ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2975 حدثنا عبد الله بن مسلمة القعنبي ، عن مالك ، عن نافع ، عن عبد الله بن عمر : أن رسول الله صلى الله عليه وسلم نهى عن بيع الثمار حتى يبدو صلاحها ، نهى البائع والمشتري
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated 'Abdullah bin 'Umar: The Messenger of Allah (ﷺ) forbade the sale of fruits till they were clearly in good condition, forbidding it both to the seller and to the buyer.

(3367) Abdullah b. Ömer (r.anhuma)'dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s. a),
salahı görünmedikçe meyveyi satmayı nehyetti. (Bundan) hem satıcıyı hem de alıcıyı
[1491

menetti.
Açıklama

Meyvenin salahının görünmesinden maksadın ne olduğunda değişik görüşler ilen
sürülmüştür:

1- Meyvenin kızarmaya veya sararmaya başlaması, yani olgunlaşmaya başlaması.
İbnü'l-Hümâm Şerhu Fethi' 1-Kadîr'inde, bu görüşün Şâfıîlere ait olduğunu söyler.
3370 numarada gelecek hadis bu görüşe delil olacak biçimdedir.

2- Afetten ve bozulmaktan zarar görmez duruma gelmesidir. Bundan maksat, 3373
nolu hadiste geleceği üzere; çürüme, dökülme ve hastalanma vaktini geçirmesidir.
Müslim veTahavî'deki bir rivayette; salahın görünmesi bu şekilde tefsir edilmiştir.
Yine Tahavî'nin, Hz. Aişe (r.anha)'den rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber
(s.a)'in; âfetten zarar görmez hale gelinceye kadar meyve satışını menettiği
belirtilmektedir.

İbnü'l-Hümâm, Hanefîlerin; "meyvenin salahının görünmesini" böyle anladıklarını
söyler.

Ebû Hureyre (r.a)'nin rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber (s. a): "Süreyya yıldızı
sabahleyin doğduğu zaman, her memleketten âfet kalkar" buyurmuştur.
Şevkânî; Süreyya yıldızının, yazın ilk günlerinde sabahları doğmaya başladığını ve
mevsimin de, Hicaz bölgesinde sıcakların çöküp meyvelerin olgunlaşmaya başladığı
mevsim olduğunu söyler. Bu izanıyla sanki, meyvenin kızarmaya, olgunlaşmaya
başlaması ile, âfetten emin hale gelmesinin aynı anda olduğuna işaret etmek ister.
Meyvenin ya da bitkinin bu duruma gelmiş olması, onun cinsine göre değişik olur.
Bundan sonra da gelecek hadislerden anlıyoruz ki, bu; başakta beyazlaşma ve
sertleşme, siyah üzümde siyahlaşma ve meyvede sararma ya da kızarmadır.

3- Meyvelerin işe yarar hale gelmesi. Bundan maksat, meyvenin meselâ hayvan yemi
olacak duruma gelmesi değil, istenilen kıvama gelmesidir. Avnü'l-Ma'bud'da da bu
görüş Kastalânî'ye nisbet edilir.

Hadis-i şerifte konu edilen satış, şüphesiz ağacın dalındaki meyve ile ilgilidir. Bu
konudaki fıkhı tafsilata dalmadan önce Hz. Peygamber (s.a)'in salahı görünmeyen
meyveyi satmaktan ve almaktan hem satıcıyı hem de alıcıyı menetmesi konusunu
biraz açalım:



Sarihlerin ifadesine göre; Rasûlullah'm, bu satıştan satıcıyı menetmesi, onun haram
yeyici durumuna düşmemesi içindir. Ya da meyve dalında durdukça büyüyecek,
kıymeti artacaktır. İşte Efendimiz, satıcı açısından buna işaret etmek istemiştir. Alıcıyı
menetmesi de henüz âfete karşı dayanıklı olmayan malı alıp da, malını telef olma
tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaması içindir.

Meyvelerin dalında satış sekilerini bir şema halinde gösterip bu konudaki görüşlere
işaret edelim: Bu şemayı İbnü'l-Hümâm'm Hidâye şerhi, Şerhu Fethi'l-Kadîr adındaki
eserinde verdiği bilgiden çıkardık. Şevkânî, Neylü'l-Evtâr'da ve İbn Kudâme de
Muğnî'de konuyu değişik bir tasnife tabi tutmuşlardır. Büyük ölçüde bu âlimlerin
verdikleri bilgiler birbirine uymaktadır. Ancak İbnü'I-Hümâm ve İbn Kudâme;
tasniflerini sadece dört mezhebi gözönüne alarak yapmışlar, Şevkânî ise diğer
âlimlerin görüşlerine de işaret etmiştir. Biz Önce, İbnü'l-Hümâm'm verdiği giden
çıkardığımız şemayı vereceğiz, daha sonra da Şevkânî'nin verdiği farklı görüşlerden
lüzumlu gördüklerimize işaret edeceğiz.
Meyvelerin dalında satışı

Meyve hiç görünmeden olabilir Meyve göründükten
(çiçekken vs) Bu durumdaki sonra olabilir,

satış dört mezhebe göre caiz
değildir.

Salahı göründükten sonra olabilir.

Salahı görünmeden (Bu durumdaki satış

ittifakla caizdir)

Meyvenin dalında kalması Hemen kesilmesi Hiçbir şart

koşulmamışsa

şart koşulmuşsa (ittifakla şart koşulmuşsa (ittifakla (Şâfıîlere,

Mâlikîlerc ve

caiv. değil) caiz) Hanbelîlere göre

caiz değil)
Hanefilere göre ise:

ı Meyve hayvan yemi vs. gibi Faydalanılabilecek

bir şey olmadan, hiçbir durumda ise satış

işe yaramaz bir durumda ise, caiz. Ancak müşterinin

ulema arasında ihtilaflı olmakla malı hemen toplaması gerekir,

birlikte ekseriyete göre caizdir.

Şevkânî,'meyveyi salahı görünmeden önce satmanın; İbn Ebî Leylâ, Sevrî, el-Hâdî ve
Kâsım'a göre her halükârda bâtıl olduğunu söyler ve kendisinin de aynı görüşte
olduğuna işaret eder.

Yukarıdaki şemada görüldüğü üzere, dört mezhep uleması; meyvesi henüz
görünmeyen ağacın meydana gelecek olan meyvesini önceden satmanın bâtıl
olduğunda görüşbirliği halindedirler. Çünkü bu olmayan bir şeyin satışıdır.
Yine bu âlimler; (Hanefilere göre) âfetten zarar görmeyecek duruma gelen, (Şâfiîlere
göre ise) sararmaya veya kızarmaya başlayan meyveyi satmanın ve henüz
salahı. görünmemekle birlikte hemen toplanması şart koşulan meyveyi satmanın caiz
olduğunda görüşbirliği halindedirler. Bu durumda olan meyveyi, bir müddet daha
dalında kalması şartıyla satmak da ittifakla caiz değildir. 3372 no'lu hadisten Hz.
Peygamberdin, salahı görünmeyen meyveyi satmayı nehyetmesinin istişarî mahiyette
olduğu anlaşılmaktadır.



Mezhepler arasında ihtilaflı olan konu; henüz salahı görünmeyen bir meyveyi,
kesilmesi ya da dalında kalması şeklinde hiçbir şart koşmadan satmaktır. Bu
durumdaki satış; Şafiî, Hanbelî ve Mâlikîlere göre bâtıldır. İbn Kudâme'nin dediğine
göre, bunlar üzerinde durduğumuz hadisi delil alırlar ve; "Akdi, meyveyi toplamak ya
da üzerinde bırakmak gibi bir şartla kayıtlamamak, onun ağaçta kalmasını gerektirir.
Dolayısıyla mutlak olan satış, meyvenin ağaçta kalması şart koşularak yapılan satış
gibidir" derler.

Hanefilere göre ise, bu satış caizdir. Bunların delili, yukarıdaki görüşün delilinin tam
aksidir. Yani Hanefilere göre mutlak olan akid, meyvenin hemen toplanmasını
gerektirir. Bu da henüz salahı görünmemiş olan meyveyi hemen toplamak şartıyla
satmak gibidir.

Tahavî; bu hadisle, henüz hiç çıkmamış olan meyveyi satmanın murad edilmiş
olabileceğini de ihtimal dahilinde görür.

Ömer Nasuhi Efendi, meyveyi dalında satmanın, Hanefilere göre hükmünü şu sözleri
ile özetlemiştir.

"Kamilen belirmiş olan meyveyi, yenilmeye salih olsun olmasın ağacı üzerinde iken
satmak sahihtir. Çünkü mebîin kendisi ile filhal intifa edilecek bir halde bulunması
şart değildir. Bu halde beldece bir örf varsa o meyve kemale erinceye kadar ağaç
üzerinde bırakılır. Ama böyle bir örf yoksa, müşteri meyveleri filhal düşürmeye
mecburdur. Bu meyvelerin yenilmeye elverişli oluncaya kadar ağaçta bırakılması şart
edilse beyi fasid olur. Kemale gelip yeyilmeğe salih olan meyveleri bir müddet ağaç

£1501

üzerinde bırakmak şartı ise bey'i ifsad etmez. Çünkü bu şartta âkitlerden biri için

imi

bir faide yoktur."

Tarladaki ekini satmanın hükmü de, Merginânı'nin el-Hidâye'de belirt- 17 tiğine göre;
aynen ağaçtaki meyveyi satmak gibidir. Ekinin satıma konu olabileceği devre konusu,

0521

bundan sonra gelecek olan hadiste ele alınacaktır.

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [3367] ( نَهَى عَنْ بَيْعِ الثِّمَارِ حَتَّى يَبْدُوَ صَلَاحُهَا) أَيْ يَظْهَرَ حُمْرَتُهَا وَصُفْرَتُهَا وَفِي رِوَايَةٍ لِمُسْلِمٍ مَا صَلَاحُهُ قَالَ تَذْهَبُ عَاهَتُهُ كَذَا فِي النَّيْلِ
وَقَالَ الْقَسْطَلَّانِيُّ وَبُدُوُّ الصَّلَاحِ فِي كُلِّ شَيْءٍ هُوَ صَيْرُورَتُهُ إِلَى الصِّفَةِ الَّتِي يُطْلَبُ فِيهَا غَالِبًا وَمُقْتَضَاهُ جَوَازُهُ وَصِحَّتُهُ بَعْدَ بُدُوِّهُ وَلَوْ بِغَيْرِ شَرْطِ الْقَطْعِ بِأَنْ يُطْلِقَ أَوْ يَشْتَرِطَ إِبْقَاءَهُ أَوْ قَطْعَهُ وَالْمَعْنَى الْفَارِقُ بَيْنَهُمَا أَمْنُ العاهة يعده غَالِبًا وَقَبْلَهُ تُسْرِعُ إِلَيْهِ لِضَعْفِهِ ( نَهَى الْبَائِعَ) أَيْ لِئَلَّا يَأْكُلَ مَالَ أَخِيهِ بِالْبَاطِلِ ( وَالْمُشْتَرِي) أَيْ لِئَلَّا يَضِيعَ مَالُهُ
وَإِلَى الْفَرْقِ بَيْنَ مَا قَبْلَ ظُهُورِ الصَّلَاحِ وَبَعْدَهُ ذَهَبَ الْجُمْهُورُ
وَصَحَّحَ أَبُو حَنِيفَةَ رَحِمَهُ اللَّهُ الْبَيْعَ حَالَةَ الْإِطْلَاقِ قَبْلَ مَذْهَبِهِ خِلَافًا لِمَا نَقَلَهُ عَنْهُ النَّوَوِيُّ فِي شَرْحِ مُسْلِمٍ
وَبُدُوُّ الصَّلَاحِ فِي شَجَرَةٍ وَلَوْ فِي حَبَّةٍ وَاحِدَةٍ يَسْتَتْبِعُ الْكُلَّ إِذَا اتَّحَدَ الْبُسْتَانُ وَالْعَقْدُ وَالْجِنْسُ فَيَتْبَعُ مَا لَمْ يَبْدُ صَلَاحُهُ مَا بَدَا صَلَاحُهُ إِذَا اتَّحَدَ فِيهِمَا الثَّلَاثَةُ وَاكْتُفِيَ بِبُدُوِّ صَلَاحِ بَعْضِهِ لِأَنَّ اللَّهَ تَعَالَى امْتَنَّ عَلَيْنَا فَجَعَلَ الثِّمَارَ لَا تَطِيبُ دَفْعَةً وَاحِدَةً إِطَالَةً لِزَمَنِ التَّفَكُّهِ فَلَوِ اعْتَبَرْنَا فِي الْبَيْعِ طِيبَ الْجَمِيعِ لَأَدَّى إِلَى أَنْ لَا يُبَاعَ شَيْءٌ قَبْلَ كَمَالِ صَلَاحِهِ أَوْ تُبَاعُ الْحَبَّةُ بَعْدَ الْحَبَّةِ وَفِي كُلٍّ مِنْهُمَا حَرَجٌ لَا يَخْفَى
وَيَجُوزُ الْبَيْعُ قَبْلَ الصَّلَاحِ بِشَرْطِ الْقَطْعِ إِذَا كَانَ الْمَقْطُوعُ مُنْتَفَعًا بِهِ كَالْحِصْرِمِ إِجْمَاعًا ذَكَرَهُ الْقَسْطَلَّانِيُّ فِي شَرْحِ الْبُخَارِيِّ
قَالَ الْمُنْذِرِيُّ وَأَخْرَجَهُ الْبُخَارِيُّ وَمُسْلِمٌ والنسائي وبن مَاجَهْ