أَبْوَابُ الْإِجَارَةِ



: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3028 حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ ، أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ ، عَنِ الْعَلَاءِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ ، عَنْ أَبِي مَاجِدَةَ ، قَالَ : قَطَعْتُ مِنْ أُذُنِ غُلَامٍ ، أَوْ قُطِعَ مِنْ أُذُنِي فَقَدِمَ عَلَيْنَا أَبُو بَكْرٍ حَاجًّا فَاجْتَمَعْنَا إِلَيْهِ فَرَفَعَنَا إِلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ ، فَقَالَ عُمَرُ : إِنَّ هَذَا قَدْ بَلَغَ الْقِصَاصَ ادْعُوا لِي حَجَّامًا لِيَقْتَصَّ مِنْهُ ، فَلَمَّا دُعِيَ الْحَجَّامُ ، قَالَ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، يَقُولُ : إِنِّي وَهَبْتُ لِخَالَتِي غُلَامًا ، وَأَنَا أَرْجُو أَنْ يُبَارَكَ لَهَا فِيهِ ، فَقُلْتُ لَهَا : لَا تُسَلِّمِيهِ حَجَّامًا وَلَا صَائِغًا وَلَا قَصَّابًا قَالَ أَبُو دَاوُدَ : رَوَى عَبْدُ الْأَعْلَى ، عَنِ ابْنِ إِسْحَاقَ ، قَالَ ابْنُ مَاجِدَةَ ، رَجُلٌ مَنْ بَنِي سَهْمٍ ، عَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ ، حَدَّثَنَا يُوسُفُ بْنُ مُوسَى ، حَدَّثَنَا سَلَمَةُ بْنُ الْفَضْلِ ، حَدَّثَنَا ابْنُ إِسْحَاقَ ، عَنِ الْعَلَاءِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْحُرَقِيِّ ، عَنِ ابْنِ مَاجِدَةَ السَّهْمِيِّ ، عَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَحْوَهُ ، حَدَّثَنَا الْفَضْلُ بْنُ يَعْقُوبَ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْأَعْلَى ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ ، حَدَّثَنَا الْعَلَاءُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْحُرَقِيُّ ، عَنِ ابْنِ مَاجِدَةَ السَّهْمِيِّ ، عَنْ عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِثْلَهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Abyad spoke to the Messenger of Allah (ﷺ) about sadaqah when he came along with a deputation to him.

He replied: O brother of Saba', sadaqah is unavoidable. He said: We cultivated cotton, Messenger of Allah. The people of Saba' scattered, and there remained only a few at Ma'arib.

He therefore concluded a treaty of peace with the Messenger of Allah (ﷺ) to give seventy suits of cloth, equivalent to the price of the Yemeni garments known as al-mu'afir, to be paid every year on behalf of those people of Saba' who remained at Ma'arib.

They continued to pay them till the Messenger of Allah (ﷺ) died.

The governors after the death of the Messenger of Allah (ﷺ) broke the treaty concluded by Abyad by Hammal with the Messenger of Allah (ﷺ) to give seventy suits of garments.

AbuBakr then revived it as the Messenger of Allah (ﷺ) had done till AbuBakr died. When AbuBakr died, it was discontinued and the sadaqah was levied.

(3430) Ebû Mâcide'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir kölenin kulağından biraz



[3401

kestim -ya da kulağımdan birazı kesildi-. O esnada Hz. Ebû Bekir (r.a) hacdan
gelmişti. Onun yanında toplandık. Ebû Bekir bizi Ömer b. el-Hattâb'a havale etti.
Ömer (r.a):

Bu mikdar (kulağın kesilen kısmı) kısas mikdarma ulaşmış. Kısas yapması için bana
bir haccâm (kan alıcı) çağırın, dedi.
Haccâm çağırılmca Ömer şöyle dedi:
Rasûlullah. (s.a)'ı şöyle derken işittim:

"Ben teyzeme, kendisi için bereket olacağım umarak bir köle hediye ettim ve ona;
köleyi kan alıcıya, kuyumcuya ve kasaba verme dedim."

Ebû Dâvûd dedi ki: Abdül-AVâ,' İbn İshak'm; "İbn Mâcid, Benî Sehm'den bir

[341]

adamdır" dediğini Ömer b. el-Hattâb'dan rivayet etti.
Açıklama

Metinde görüldüğü üzere ravi; Ebû Mâcide'nin mi bir kölenin kulağını kestiği yoksa
Ebû Mâcide'nin-kendi kulağının mı kesildiğinde şüphe etmiştir. Birinci ihtimal daha
kuvvetli görülüyor. Kulağından bir bölümü kesilenle kesen kişi meseleyi Hz. Ebû
Bekir'e arzetmiş-ler, o da hüküm vermesi için Hz. Ömer'e göndermiş, Hz. Ömer (r.a)
kesilen kısmın kısası gerektirecek kadar olduğunu görünce kısası uygulaması için kan
alıcılık yapan ve haccâm denilen birisini çağırtmış, o esnada da Rasûlullah (s.a)'dan
duyduğu bir hadisi haber vermiştir.

Hz. Ömer'in bildirdiğine göre Hz. Peygamber, teyzesine bağışladığı bir köle çocuğun,
sanat öğrenmesi için kan alıcı, kuyumcu ve kasabın yanma vermemesini istemiştir.
Buna sebep kan alıcılık ve kasaplık mesleklerinin pisliğidir. Çünkü her iki meslekte de
kan bulundğu için bundan kaçınması pek kolay olmaz. Ayrıca kan alıcılık daha çok
düşük seviyelerin yaptıkları bir iştir. Nitekim günümüzde de kalburculuk, sepetçilik
gibi meslekler düşük sayılır.

Kölenin kuyumcuya verilmemesini istemesindeki hikmet için şerhlerde şöyle
denilmektedir: "Kuyumcunun sanatına hile karışabilir. Ayrıca (kullanılması yasak
olan) altın ve gümüş kaplar, erkekler için zinetler yapabilir. Yapacağı işleri teslim
konusunda asılsız va'dlere ve yalanlara dalabilir."

Şüphesiz Hz. Peygamber'in köleyi bu sanatlara verilmemesini istemesi bu sanatların
haram olmasını gerektirmez. Kan alıcılığın caiz olduğu daha önce izah edilmişti.
Kasaplık ve kuyumculuk meslekleri insanların son derece muhtaç oldukları
mesleklerdir. Kan bulaşma ihtimalinden veya hile yapılması endişesinden dolayı Hz.
Peygamber'in bu meslekleri yasaklaması düşünülemez. Kuyumcunun altın ve gümüş
kaplar veya erkekler için altından zinet yapması uygun olmayabilir. Ama bunları

[3421

yapmak mecburiyetinde değildir.
Bazı Hükümler

1. Hacdan dönen kişiyi ziyaret meşrudur.

2. İhsanlar, aralarındaki husumetleri mahkeme kanalıyla çözme yolunu aramalıdırlar.



[343]

3. Hâkimin hüküm esnasında taraflara nasihat etmesi, bilgi vermesi caizdir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي الْعَبْدِ يُبَاعُ وَلَهُ مَالٌ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3029 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ سَالِمٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : مَنْ بَاعَ عَبْدًا وَلَهُ مَالٌ فَمَالُهُ لِلْبَائِعِ ، إِلَّا أَنْ يَشْتَرِطَهُ الْمُبْتَاعُ ، وَمَنْ بَاعَ نَخْلًا مُؤَبَّرًا فَالثَّمَرَةُ لِلْبَائِعِ ، إِلَّا أَنْ يَشْتَرِطَ الْمُبْتَاعُ ، حَدَّثَنَا الْقَعْنَبِيُّ ، عَنْ مَالِكٍ ، عَنْ نَافِعٍ ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ ، عَنْ عُمَرَ ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِقِصَّةِ الْعَبْدِ . وَعَنْ نَافِعٍ ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِقِصَّةِ النَّخْلِ قَالَ أَبُو دَاوُدَ : وَاخْتَلَفَ الزُّهْرِيُّ ، وَنَافِعٌ ، فِي أَرْبَعَةِ أَحَادِيثَ هَذَا أَحَدُهَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Ibn ‘Abbas said that the Prophet (ﷺ) gave three instructions saying “Expel the polytheists from Arabia, reward deputations as I did”. Ibn ‘Abbas said “He either did not mention the third or I have been caused to forget it. Al Humaidi said on the authority of Sufyan that Sulaiman said “I do not know whether Sa’id mentioned the third and I forgot or he himself did not mention it.”

(3433) Salim, babasın (Abdullah b. Ömer)'dan Rasûlullah (s.a)'m şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir:

"Bir kimse, malı olan bir köleyi satarsa, müşteri şart koşmamışsa mal satıcıya aittir.
Yine bir kimse aşılanmış bir hurma ağacını satarsa, meyvesi -müşteri kendisi için

£3471

olmasını şart koşmamışsa- satıcıya aittir."
Açıklama

İşaret edilen kaynaklarda, hadisin birbirinden küçük farklarla ayrılan çeşitli rivayetleri
vardır. Ayrıca hadisin sadece . köle satışıyla ilgili bölümü NâfT kanalıyla Hz.
Ömer'den, sadece hurma üe ilgili bölümü de İbn Ömer'den ve Nâfı' kanalıyla rivayet
edilmiştir.

Hadis âlimleri bu rivayetleri tercih konusunda farklı görüşler benimsemişlerdir.
Buharî, Ali b. el-Medinî ve İbn Abdilberr; Sâlim'in üzerinde durduğumuz rivayetini;
Müslim, Nesâî ve Dârekutnî ise Nâfı'in yukarıda işaret ettiğimiz rivayetlerini tercih
etmişlerdir,

Hadis-i şerif hüküm itibariyle iki konuyu ihtiva etmektedir:

1- Elinde malı olan bir köle satıldığı takdirde, mal satıcıya aittir. Ama müşteri pazarlık
ederken malı da birlikte satın almayı şart koşmuşsa o zaman mal müşterinin olur.
Aslında konu , ulemanın görüş birliği halinde oldukları bir mesele değildir. İyi
anlaşılması için etraflı bir izah gerekir. Ama kölelik ortadan kalktığı ve meselenin
pratiği olmadığı için biz sözü uzatmıyoruz.



2- Dalında meyve olan aşılanmış bir hurma ağacı satılırsa, ağaçtaki hurma satıcıya
aittir. Ama müşteri hurmanın kendisi için olmasını şart koşmuşsa hurma müşterinin
olmuş olur.

Hattâbî bu hadisin şerhinde şu bilgiyi vermektedir: "Hadisten anlaşılıyor ki aşılamak,
meyvenin asla tabi olması konusunda bir sınırdır. Eğer ağaç aşılanmışsa meyve
ağaçtan ayrılmış demektir. Anasından ayrılmış olan yavruya benzer. Dolayısıyla
bizatihi kastedümedikçe asla tabi olarak satışa girmez. Aşılanmamışsa, meyve ağacın
dalı mesabesindedir. Ağacın dalı, ağacın satışına girdiği gibi, aşılanmamış hurma
ağacının hurması da satışa girer ve müşteriye ait olur..."

Hattâbî bundan sonra, aşılamanın nasıl yapıldığım tarif eder ve satılan hurmanın kime
ait olacağı konusunda âlimler arasındaki ihtilâfa işaret eder. Buna göre, konu ile ilgili
üç görüş vardır:

a) Ağaç aşılanmamışsa, meyve ağaca tabidir. Aşılanmışsa, satışa girmez. Ama müşteri
şart koşarsa müstesna. Bu görüş, Mâlik, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel'e aittir.

Bu görüş hadisin zahirine uygundur.

b) Ağaç ister aşılı olsun ister aşısız, meyve ağacın satışına girmez, satıcıya aittir.
Müşteri meyvenin kendisine ait olmasını şart koşmuşsa müşterinin olur. Bu görüş
Hanefîlerin ve Evzaî'nin görüşüdür. Hanefîler bu görüşlerini şu hadise dayandırırlar:
"Bir kimse içerisinde hurma ağacı olan bir araziyi satın alırsa, meyve satıcıya aittir.
Müşteri meyveyi kendisi için şart koşarsa başka." NasbıTr-Râye'de, hadisin bu lafızla
garib olduğu söylenir. Hanefîler bu meseleyi ekine kıyas ederler.

c) Ağaç ister aşılı olsun ister aşısız, ister şart koşulsun ister şart koşulmasın satılan

13481

ağacın meyvesi müşteriye aittir. Bu görüş de İbn Ebî Leylâ'ya aiıdr.
Bazı Hükümler

1. Malı olan bir köle satıldığı takdirde, müşteri için olması şart koşulmamışsa, mal
satıcıya aittir.

2. Dalında meyve olan aşılı bir ağaç satılırsa meyve satıcınındır. Ama, şart koşulduğu

[349]

takdirde müşterinin olur.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3030 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى ، عَنْ سُفْيَانَ ، حَدَّثَنِي سَلَمَةُ بْنُ كُهَيْلٍ ، حَدَّثَنِي مَنْ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ ، يَقُولُ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ بَاعَ عَبْدًا ، وَلَهُ مَالٌ فَمَالُهُ لِلْبَائِعِ ، إِلَّا أَنْ يَشْتَرِطَ الْمُبْتَاعُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Jabir bin ‘Abd Allah said that he was told by ‘Umar bin Al Khattab that he heard the Apostle of Allaah(ﷺ) say “I will certainly expel the Jews and the Christians from Arabia and I shall leave only Muslims in it.”

(3435) Câbir b. Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasûlullah (s. a):

"Bir kimse, malı olan bir köleyi satarsa, o mal satıcıya aittir. Ama müşteri (kendisi

[351]

için) şart koşmuşsa müstesna." buyurdu.



Açıklama



Bu üç rivayetten ilk ikisine, daha önceki hadisi izah ederken işaret etmiştik. Câbir'den
rivayet edilen üçüncü hadisin senedinde bilinmeyen biri vardır. Çünkü hadisi Câbir
(r.a)'den işitip nakleden zâtın ismi bilinmemektedir. Onun için hadis makbul sayılmaz.
Görüldüğü gibi bu hadiste de, elinde malı olan bir kölenin satılması halinde malın
satıcıya ait olacağı, ama müşteri için şart koşulmuşsa müşterinin olabileceği ifade
[352]

edilmektedir.

43. Şehre Gelen Malı Şehir Dışında Karşılamak

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي التَّلَقِّي

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3031 حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ الْقَعْنَبِيُّ ، عَنْ مَالِكٍ ، عَنْ نَافِعٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، قَالَ : لَا يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ بَعْضٍ ، وَلَا تَلَقَّوُا السِّلَعَ حَتَّى يُهْبَطَ بِهَا الْأَسْوَاقَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The tradition mentioned above has also been transmitted by ‘Umar through a different chain of narrators.” He said “The Apostle of Allaah(ﷺ) said to the same effect. The former version is ore perfect.”

(3436) Abdullah b. Ömer (r.anhüma)'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s. a) şöyle
buyurmuştur:

"Bazınız bazınızın satışı üzerine satışta bulunmasın. Mallar çarşıya indirilinceye kadar

f3531

(onları) karşılamayınız."
Açıklama

Hadis-i şerife göre Hz. Peygamber (s. a), alışverişle ilgili iki şeyi men etmiştir:

1- Yapılan bir satışı bir başkasının bozup kendi malını satmasıdır. Bu mesele şu
şekilde tasavvur edilir: İki kişi bir malı alıp satma konusunda anlaşırlar,
fıatta .ıiutabakat sağlarlar. Fakat daha meclis muhayyerliği varken üçüncü bir şahıs
gelir, müşteri için daha avantajlı şartlarla kendi malım satmak ister. Böylece müşteri
önceki akdi fesheder. Bu durumda satıcı zarara uğrar. İşte Hz. Peygamber (s.a)'in
yasakladığı budur. Ama, iki kişi pazarlık halinde iken, henüz alım satım
gerçekleşmeden bir başkası araya girip kendi malını satmak isterse bu caizdir. Nitekim
Hz. Peygamber (s. a) açık artırma yoluyla bir çul ve maşraba satmıştır.

2- Şehre getirilmekte olan malları daha şehir dışında iken karşılayıp satın almak,
onların şehire girmesine engel olmak. Hz. Peygamber (s.a)'in bunu yasaklamasının iki
önemli hikmeti vardır:

a) Üreticiyi korumak: Genellikle yollara çıkıp ticarî kafileleri karşılayanların maksadı,
üreticinin elindeki malı ucuza almaktır. Çünkü köyden gelen üretici şehirdeki fıatı
bilemez. Özellikle, kendilerini karşılayan tacirler pazardaki fıatları gizler veya
olduklarından daha az gösterirlerse, üreticinin aldanması daha fazla olur.

b) Tüketiciyi korumak: Çünkü şehre gelen malı yolda karşılayanın maksadı, fazla kâr
etmektir. Dolayısıyla bu durumda olan kişi üreticiden aldığı malı elinden geldiği kadar
pahalıya satmak isteyecektir. Ayrıca tüccarın üreticilerin mallarını yollarda kaşılayıp
satın alması tekelciliğe sebep olur. Serbest rekabete engel olur. Fiatlarm düşmesinde
önemli payı olan rekabet imkânı ortadan kalkınca fıatlar artar, bundan da tüketici zarar
görür.

Bilindiği gibi dinin.'z, kişinin hem dünya hem de âhiret hayatına hita-beder. Bazan
dünya hayatının dizenini sağlayacak şeyleri, uhrevî müeyyidelerle disipline eder. İşte
burada da, gerek üretici olsun gerek tüketici olsun bütün halkın, dünya nenfaatım
ilgilendiren bir konu uhrevî bir müeyyide ile kontrol edilmektedir. O müveyyide, Hz.
Peygamber'in emrine karşı gelmenin doğuracağı sonuçtur. O da en azından kerahattır.



Alimlerimiz; üreticileri şehir dışında karşılayıp, mallarını ta orada satın almanın dinî
açıdan mahzur olduğunda müttefik oldukları halde, hukukî açıdan bu alışverişin
geçersiz olduğunu söylememektedirler. Hattâbî, âlimlerin bu konudaki görüşlerini
şöyle özetler:

"Bazı âlimler, üreticileri şehir dışında karşılamayı mekruh görmüşlerdir. Mâlik, Şafiî,
Ahmed b. Hanbel ve İshak bu gruptandır. Onlardan, bu satışın fasid olduğunu
söyleyen hiç kimseyi bilmiyorum. Ancak, Şafiî bu durumda hadisin zahirine bakarak,
satıcının muhayyer olduğunu söyler. Zannediyorum Ahmed de aynı görüştedir. Ebu
Hanîfe, şehir dışında mal karşılamayı mekruh görmez ve satıcı pazara geldiği zaman
ona muhayyerlik de tanımaz..."

Hattâbî'nin ifadesinden Ebu Hanîfe'nin, sanki şehir dışında mal karşılamayı normal
gördüğü izlenimi edinilmektedir. Oysa gerçek öyle değildir. Hidâye'de, Hanefılerîn bu
konudaki görüşleri şöyle dile getirilir:

"Şehire gelen malı yolda karşılamak yasaklanmıştır. Bu, şehir halkına zarar verdiği

zamandır. Ama zarar vermezse mahzur yoktur. Ayrıca tacir, mal getirenlerden

çarşıdaki fiatları gizlerse yine mekruhtur. Çünkü bunda hem aldatma hem de zarar

verme sözkonusudur."

İbnii'l-Hiimâm da şöyle der:

"Şehir dışında mal karşılamanın iki şekli vardır:

a) Zahire alıcıları, kıtlık senesinde şehre mal getirenleri karşılarlar. Maksatları, daha
sonra şehir halkına pahalı satmaktır.

b) Mal getirenler şehirdeki fiatları bilmedikleri için, tacirler onları karşılarlar ve daha
ucuza satın alırlar. Şafiî'ye göre; tacirler bunu kasden yapmışlarsa isyan etmiş olurlar.
Ama tesadüfen şehir dışına çıkmış ve orada şehre mal getirenlere rastlamışlarsa bunun
günah olup olmadığında iki görüş vardır. Onlardaki kuvvetli görüşe göre bu da
günahtır. Ama bize göre yasak, ya şehir halkına zarar vermek ya da fiatları gizlemekle
kayıtlıdır. Halka zararı yoksa ve fiatlar gizlenmemişse bu hareketin mahzuru

[3541

yoktur."

Bazı Hükümler

1. Bir kişjnin pazarlığı arasına girip, onun satışına manı olarak kendi malını satmak
caiz değildir.

2. Tacirlerin, şehir dışına çıkıp, şehre mal getiren tüketicilerin malını yolda satın

r3551

almaları, onların pazara girmelerine engel olmaları caiz değildir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3032 حَدَّثَنَا الرَّبِيعُ بْنُ نَافِعٍ أَبُو تَوْبَةَ ، حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ يَعْنِي ابْنَ عَمْرٍو الرَّقِّيَّ ، عَنْ أَيُّوبَ ، عَنِ ابْنِ سِيرِينَ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ : أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ تَلَقِّي الْجَلَبِ ، فَإِنْ تَلَقَّاهُ مُتَلَقٍّ مُشْتَرٍ فَاشْتَرَاهُ ، فَصَاحِبُ السِّلْعَةِ بِالْخِيَارِ إِذَا وَرَدَتِ السُّوقَ ، قَالَ أَبُو عَلِيٍّ : سَمِعْتُ أَبَا دَاوُدَ : يَقُولُ : قَالَ سُفْيَانُ : لَا يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ بَعْضٍ أَنْ ، يَقُولَ : إِنَّ عِنْدِي خَيْرًا مِنْهُ بِعَشَرَةٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: Two qiblahs in one land are not right.

(3437) Ebû Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s. a), şehre satılmak
için getirilen malı, yolda karşılamayı nehyetmiştir. Eğer müşteri malı karşılar da satın
alırsa, mal sahibi şehre geldiği zaman muhayyerdir, (isterse satışı feshedebilir).
Ebû Ali der ki:

Ebû Davud'un şöyle söylediğini işittim: "Süfyân; bazınız bazınızın sarışı üzerine
satışta bulunmasın sözünün manası; bende on liraya ondan daha iyisi var,
r3561

demesidir."



Açıklama



Buharî'deki bir rivayette bu mana şu şekilde ifade edilmiştir: "Rasûlullah (s. a) (malı
yolda) karşılamayı ve şehirlinin köylü için satmasını nehyetti." Şehirlinin köylü için
satmasından maksat, onun malını daha pahalı satmak için aracı olmasıdır. Nehye
sebep, piyasada pahalılığın baş göstermesidir.

Bu hadiste Hz. Peygamber (s. a), mal sahibinin şehre gelip de fiatları öğrendiği zaman
yaptığı satışı feshedebileceğini söylüyor. AIiyyü'1-Kârî; bunun, önceki satışın geçerli
olduğuna delil olduğunu, çünkü fasit bir satışta muhayyerlik düşünülemeyeceğini
söyler.

İbnü'l-Hacer de şöyle der: "Kendi sattığı fiat piyasa fıatmm üstünde veya ona eşitse bu
durumda iki yön vardır: Bir açıdan hadis mutlak olduğu için muhayyerlik vardır".
Ama esah olan, aldatma olmadığı için muhayyerliğin olmamasıdır."

[3571

Konunun daha geniş izahı önceki hadisin şerhinde geçmiştir.

44. Bir Kimsenin Satın Almak İstemediği Halde Müşteriler Arasına Girip Fiat
Yükseltmesi Yasaktır

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي النَّهْيِ عَنِ النَّجْشِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3033 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ السَّرْحِ ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيِّبِ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، قَالَ : قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَا تَنَاجَشُوا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Sa’id bin Abd Al ‘Aziz said “Arabia lies between Al Wadi to the extremes of the Yemen extending to the frontiers of Al Iraq and the sea.”

Abu Dawud said “This tradition was read out to Al Harith bin Miskin while I was a witness”. Ashhab bin ‘Abd Al Aziz reported it to you on the authority of Malik who said ‘Umar expelled the people of Najran, but he did not expel (them) from Taima. For it did not fall within the territory of Arabia. As for Al Wadi, I think the Jews were not expelled from there. They did not think it a part of the land of Arabia.

(3438) Ebû Hureyre (r.a), Rasûlullah (s.a)'m şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

f3581

satın almayacaksanız, müşteri kızıştırmak için fıat artırmaymız."
Açıklama

"Kişinin bir malı satın almak istemediği halde müşteriler arasına girip fıat
yükseltmesi" manasını veren ibare sadece bir kelimedir. Bu kelime "necş" dir.
Türkçede kelime olarak karşılığı yoktur. Onun için mefhum tercemesi yapılmıştır.
Hattâbî bu hadisin şerhinde şöyle demektedir:

"Necş; bir kimsenin satılan bir malı görüp satın almak istemediği halde fiatmı
yükseltmesidir. Bunu, müşterileri kızıştırmak, fıatı artırmak için yapar. Bu harekette
malı satın almak isteyenleri kandırmak ve emrolunan nasihati terketmek vardır.
Alimler, necşin akdi ifsad etmediğinde hemfikirdirler. Ancak bazı âlimler, fıat
yükselticinin bunu satıcının izni ile yapması halinde müşterinin muhayyer olduğunu
söylerler."

Nevevî de şunları söyler: "Satın alma niyeti olmadığı halde fıat yükseltmek icma ile
haramdır, satış ise sahihtir. Eğer satıcı durumdan haberdar değilse günahı fıat
yükseltene aittir. Fakat bu, satıcının muvafakati ile olmuşsa her ikisi de günahkâr olur.
İster satıcının muvafakati olsun ister olmasın, müşterinin satışı feshetme muhayyerliği
yoktur. Çünkü o aldanma konusunda kusurludur."
İmam Mâlik' den bu satışın bâtıl olduğu şeklinde bir görüş nakledilmiştir.
Yukarıda da beyan edildiği gibi bu yolla yapılan bir satış dinen mahzurludur Ancak,

13591

hukuken geçerlidir.



45. Şehirlinin, Köylünün Yerine Satışının Yasak Oluşu Hakkındaki Hadisler



: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي النَّهْيِ أَنْ يَبِيعَ حَاضِرٌ لِبَادٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،