بَابُ كَيْفَ يَجْلِسُ الْخَصْمَانِ بَيْنَ يَدَيِ الْقَاضِي

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ كَيْفَ يَجْلِسُ الْخَصْمَانِ بَيْنَ يَدَيِ الْقَاضِي

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3168 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مَنِيعٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الْمُبَارَكِ ، حَدَّثَنَا مُصْعَبُ بْنُ ثَابِتٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ ، قَالَ : قَضَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّ الْخَصْمَيْنِ يَقْعُدَانِ بَيْنَ يَدَيِ الْحَكَمِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

If anyone attends the funeral and prays over (the dead), he will get the reward of one qirat, and if anyone attends the funeral until the completion (of the burial), he will get the reward of two qirats, the smaller of them being equivalent of Uhud, or one of them being equivalent to Uhud.

(3588) Abdullah b. ez-Zübeyr'den, (şöyle) dediği rivayet olunmuştur:

[661

Rasûlullah (s. a.), davacı ile davalının hâkimin önünde oturmalarını emretti.
Açıklama

Mevzumuzu teşkil eden bu babın başlığında bulunan"keyfe =nasıl" kelimesi
fazladandır. Çünkü bu babda bulunan hadislerle davacı ile davalının hâkim huzurunda
nasıl oturacağına dair bir ifade yoktur. Bu sebeple biz bab başlığını tercüme ederken
söz konusu kelimeye yer vermedik.

Bu hadis-i şerif,. mahkemede davacı ile davalının hâkimin önünde oturmalarının
meşruluğuna ve hâkimin mahkeme süresince ikisine de eşit davranması gerektiğine
delâlet etmektedir. Bu hususta Ö. Nasuhi Bilmen şöyle diyor.

Hakim,hasımlarm arasında adi ile müsavata riayetle muameleye memurdur.
Binaenaleyh, iki taraftan biri her ne kadar, eşraftan, diğeri ise ahad-ı nâsdan olsa veya
biri müslim diğeri gayri müslim bulunsa hâkimin, mahkeme zamanında bunları
oturtmak ve kendilerine bakmak ve söz söylemek gibi muhakemeye müteallik bütün
hususatta adaletle, müsavata riayet etmesi lâzımdır. Nitekim bir hadis-i şerifte:
"Sizden biri kaza ile mübtela olunca hasımlarını oturtmakta, nazarda, işarette müsavi
tutsun; sesini iki hasımdan yalnız birine karşı yükseltmesin..." buyurulmuştur.
tslâm hukukunda, siyâsetinde müsavata riayet bir vecibedir. Hiçbir kimsenin mevkii,
hakkında icab eden cezanın sükutuna sebep olamaz ve herkes hâkim huzurunda aynı
vaziyette bulunur, müsavat ihlâl edilemez. Nitekim bir'hadis-i şerifte şöyle
buyurulmuştur: "Sizden evelki kavimleri helak eden hal şudur: Onların arasında mevki
sahiplerinden biri bir hırsızlık yapınca bırakırlardı, zayıf mevkisiz biri yaptı mı



hakkında hırsızlık cezası tatbik ederlerdi,"

Demek ki, böyle müsavatı ihlâl eden bir muamele, bir milletin helakine, inkırazına
başlıca bir sebeptir.

Meşhurdur ki, İmam Ali (k.v) hilâfeti zamanında kendi tarafından tayin edilmiş olan
Kadı Şüreyh huzurunda bir zırh meselesinden dolayı bir ya-hudi ile murafaada
bulunmuştu. Her ikisi de mahkemede aynı vaziyette bulunuyordu. Hâdiseye bir zat ile
beraber Hz. Ali'nin muhterem oğlu da muttali idi. Fakat bir şahit kâfi ve babası lehine
oğlun şahadeti muteber olmadığından, Kadı bunların şahadetini kabul etmemiş,
nihayet yahudinin lehine karar vermişti.

Kadı Şüreyh, mahkeme esnasında İmam Ali'ye hitaben: "Ey Ebû Hasan" diye hitab
etmişti. Böyle künye ile hitap ise hasma karşı İmam Ali hakkında bir tazim ve ihtiram
ifadesi taşıyor olduğundan İmam Ali Hazretleri, bundan hoşlanmamış; kendisine de
yalnız adıyla hitap etmesini istemişti.

İşte bir emîrül mü'mininde tecelli eden bu adalet ve müsavat, bu hakka inkiyad hasreti,

[671

hasmının hakikati itiraf etmesine ve şeref-i İslama nailiyetine vesile olmuştur."

Bu hadisin senedinde Mus'ab b. Sabit vardır. Bu ravinin rivayetlerine güvenilemez.

[68]

9. Hakimin Öfkeli İken Hüküm Vermesi