أَبْوَابُ الْإِجَارَةِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

أَبْوَابُ الْإِجَارَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

فِي كَسْبِ الْمُعَلِّمِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3016 حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ ، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ ، وَحُمَيْدُ بْنُ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الرُّوَاسِيُّ ، عَنْ مُغِيرَةَ بْنِ زِيَادٍ ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ نُسَيٍّ ، عَنِ الْأَسْوَدِ بْنِ ثَعْلَبَةَ ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ ، قَالَ : عَلَّمْتُ نَاسًا مِنْ أَهْلِ الصُّفَّةِ الْكِتَابَ ، وَالْقُرْآنَ فَأَهْدَى إِلَيَّ رَجُلٌ مِنْهُمْ قَوْسًا فَقُلْتُ : لَيْسَتْ بِمَالٍ وَأَرْمِي عَنْهَا فِي سَبِيلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ ، لَآتِيَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَأَسْأَلَنَّهُ فَأَتَيْتُهُ ، فَقُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، رَجُلٌ أَهْدَى إِلَيَّ قَوْسًا مِمَّنْ كُنْتُ أُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْقُرْآنَ ، وَلَيْسَتْ بِمَالٍ وَأَرْمِي عَنْهَا فِي سَبِيلِ اللَّهِ ، قَالَ : إِنْ كُنْتَ تُحِبُّ أَنْ تُطَوَّقَ طَوْقًا مِنْ نَارٍ فَاقْبَلْهَا ، حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ عُثْمَانَ ، وَكَثِيرُ بْنُ عُبَيْدٍ ، قَالَا : حَدَّثَنَا بَقِيَّةُ ، حَدَّثَنِي بِشْرُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يَسَارٍ - قَالَ عَمْرٌو : وحَدَّثَنِي - عُبَادَةُ بْنُ نُسَيٍّ ، عَنْ جُنَادَةَ بْنِ أَبِي أُمَيَّةَ ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ الصَّامِتِ نَحْوَ هَذَا الْخَبَرِ وَالْأَوَّلُ أَتَمُّ ، فَقُلْتُ : مَا تَرَى فِيهَا يَا رَسُولَ اللَّهِ ، فَقَالَ : جَمْرَةٌ بَيْنَ كَتِفَيْكَ تَقَلَّدْتَهَا أَوْ تَعَلَّقْتَهَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Abdullah ibn AbuBakr and some children of Muhammad ibn Maslamah said: There remained some people of Khaybar and they confined themselves to the fortresses. They asked the Messenger of Allah (ﷺ) to protect their lives and let them go. He did so. The people of Fadak heard this; they also adopted a similar way. (Fadak) was, therefore, exclusively reserved for the Messenger of Allah (ﷺ), for it was not captured by the expedition of cavalry and camelry.

(3416) Ubâde b. Sâmit'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Suffe ehlinden bazı insanlara

£2891

yazı yazmasını ve Kur'an'ı öğrettim. İçlerinden birisi de bana bir yay hediye etti.
(Kendi kendime);

bu bir mal değildir. Onunla, Allah yolunda ok atarım. Rasülullah'a gidip sorayım
dedim. Varıp; "Ya Rasûlallah, kendilerine yazı ve Kur'an öğrettiklerimden birisi bana
bir yay hediye etti. O, mal değil, Allah yolunda ondan ok atarım" dedim.

[2901

"Eğer boynuna ateşten bir halka takılmasını istiyorsan, kabul et" buyurdu.
Açıklama

Münzirî, hadisin isnadı ile ilgili olarak şöyle der: "Hadisin isnadmda Mugîre b. Sa'd -
Ebû Hâşim el-Mevsılî- var. Veki' ve Yahya b. Maîn onun sika (güvenilir) olduğunu
söylemişlerdir. Bir grup âlim ise onun hakkında konuşmuşlardır. İmam Ahmed,
"Hadisi zayıftır, münker hadisler rivayet etmiştir. Hz. Peygamber'den naklen haber
verdiği tüm hadisler münkerdir" demiştir."

Ebû Zür'a er-Râzî de Muğîre'nin hadisinin deli! alınamayacağını söyledikten sonra,
"Ama Ebû Dâvûd'da, Ubâde'den başka bir yolla da rivayet edilmiştir" der. Ebû
Zür'a'nm işaret ettiği bu rivayet, bir sonraki hadistir.

Hadis-i şerifte Ubâde b. es-Sâmit (r.a.)'in Suffa ashabından bazılarına Kur'an öğrettiği
belirtilmektedir. Hadisin fıkhı yönüne geçmeden önce suffa ehlinden bahsetmek
1290

istiyoruz.
Suffa Ashabı:

Suffa, Türkçemizde "sofa" olarak geçen yüksekçe set, seki manasına gelir.
Mescid-i Nebevî'nin etrafında üstü örtülü sekiler vardı. Burada kimsesiz fakirler
barmırlardı. Buranın 400 kişi kadar kadrosu vardı. Çıkanların yerine yenileri alınırdı.
Bunlar, Kur'an okumak ve cihad etmekle meşgul olurlar, Hz. Peygamber (s.a.)'in
konuşmalarını dinlerlerdi. Geçimlerini zengin müslümanlarm yardımı ile sağlarlardı.
Şu âyet-i kerime bunlar hakkıda nazil olmuştur:

"(Ey mü'minler! Sadakalarınızı çok fakirlere tahsis ediniz) ki, onlar nefislerini Allah
yolunda cihad ve gazaya tahsis etmişlerdir. (Bu yüzden) onlar (ticaret için)
yeryüzünde dolaşmaya muktedir olmazlar. Bunların halini bilmeyenler onları zengin



sanırlar. (Habibim!) Sen bu fakirleri simaları (ndaki kansızlıkları) ile bilirsin. Bunlar
halktan (istemeye mecbur olurlarsa) ısrarla istemezler. (Ey mü'minler!) Bu fakirlere

[292]

verdiğiniz her sadakayı Allah çok iyi bilir."

Mescid-i Nebevî'nin etrafındaki sofada yaşayanlara yaşadıkları yere nisbetle Ashab-ı
Suffa (Suffa ashabı) denilirdi. Hz. Peygamber (s. a.) burada yaşayan müslümanlara
özel muallimler tayin eder ve onlara Kur'an okumasını öğretirdi. Bu müslümanlar da
Kur'an okumasını öğrendikten sonra, yeni müslüman olan kabilelere muallim olarak
gönderilirlerdi. İşte Ubâde b. Sâmit de Suffa ashabına kur'an öğretenlerdendir.
Hadis-i şerifin zahiri, Kur'an öğretme karşılığında ücret veya hediye kabul etmenin
caiz olmadığına delâlet etmektedir. Kur'an-ı Kerim okuma veya okutma karşılığında
ücret alma konusu birkaç yönden ele alınabilir:

1- Kur'an okumak, hatim yapmak karşılığında ücret almak,

2- Kur'an-ı Kerim öğretmek karşılığında;

a) Ücret almak

b) Hediye kabul etmek.

3- Hastalara Kur'an okumak ve karşılığında ücret almak. Şimdi bunları teker teker ele

[2931

alalım.

Kur'an Okuma Karşılığında Ücret Almanın Hükmü:

Hadis-i şerifin şerhlerinde bu konuya pek temas edilmemekte, daha çok Kur'an
öğretme karşılığında ücretin alınıp alınamayacağının münakaşası yapılmaktadır.
Hanefî fıkıh kitaplarında, ihtilâfa temas edilmeden, Kur'an okuma ve zikir gibi
ibadetler karşılığında ücret almanın caiz olmadığı belirtilmektedir. Hanefî uleması bu
görüşü; "Müslümanlara mahsus olan hiçbir taatte başkasını kiralamak caiz değildir"
kaidesine ve bu konudaki âyet ve hadislere dayandırırlar. Bu konudaki hadisler,
"Kur'an öğretme karşılığında ücret almak" başlığı altında biraz sonra gelecektir.
İbn Abidin; Ukûd-u Resmi'l-Müftî adındaki risalesinde; bazı fıkıh kitaplarında,
"Kur'an okuma karşılığında ücret almanın caiz oluşu müftâbihtir" denildiğini kaydeder
ve bu naklin hatalı olduğunu söyler. Doğrusunun ise, sonraki âlimlerin; halkın
ehemmiyet vermemesi yüzünden Kur'an okuyanın kalmayacağı endişesiyle Kur'an
öğretme karşılığında ücret almanın caiz oluşuna fetva vermiş oldukları olduğunu
kaydeder. İbn Âbidin devamla şöyle der:

"Anılan zaruret olmadığı halde müteahhirîn (sonraki) âlimlerinin görüşlerinin;
mücerred Kur'an okuma karşılığında ücret almanın cevazı istikametinde olduğu nasıl
söylenebilir? Çünkü devirler geçse ve hiç kimse Kur'an okuması için birini tutmasa
bundan hiçbir zarar gelmez. Aksine asıl zarar, Kur'an okuması için adam kiralamaktır.
Çünkü bu, Kur'an'ı bir kazanç aleti ve ticaret metaı haline getirmektir. Bu durumda
Kur'an okuyan kişi Allah rızası için bir şey okumaz. Sadece ücret için okur. Bu ise
Allah'tan başkası için ibadet etmek manasında katıksız bir riyadır. Bu durumda
müstecir (para verip Kur'ân okutan) in ölüsüne hediye etmek için beklediği sevap
nereden olacak? (Çünkü ölüye sevap gönderebilmek için önce sevap kazanmak
gerekir. Allah için değil de para için okunan Kur'an karşılığında sevap alı-
namayacağına göre, ölünün ruhuna gönderilecek sevap yok demektir.) İmam Kâdî
Han; zikir karşılığında ücret almak, sevap elde etmeye manidir, der. Bunun benzeri



ifadeler, müezzinin ücret alması hakkında Fethu'l-Kadir'de de vardır. Eğer Kur'an
okutan müstecir bu okumanın sevabı olamayacağını bilse okuyana bir kuruş bile
vermez. Okuyucular zikir ve Kur'an vasıtasıyla haram olan dünya metamı toplamaya
yönelirler. Zamanımızda insanlar parayla Kur'an okutmanın en büyük ibadetlerden biri
olduğuna inanmaya başladılar. Halbuki bu en büyük kötülüklerdendir. Ayrıca bunda
yetimlerin mallarını yemek, evlerinde oturmak, bağırarak uyuyanları rahatsız etmek,
def çalıp nağmeler söylemek, kadınların ve çocukların toplanması gibi daha nice
f2941

fenalıklar vardır."

Ibn Abidin aynı konuda bir risale kaleme almış ve bunda meseleyi daha geniş bir
biçimde işlemiştir. Arzu edenler, Şifâu'l-Alîl ve bellu'l-galîl fi hukmi'l-vasıyyeti bi'l-
hatemâti ve't-tehâlîl admd.aki bu risaleye (Resâil-i İbn Abidin'in 7. risalesi) bakılabilir.
[295]

Kur'an-i Kerim Öğretme Karşılığında Ücret Almak:

Üzerinde durduğumuz hadisin esas konusu budur. Hattâbî, âlimlerin bu hadisin mana
ve te'vilinde ihtilâf ettiklerini söyleyerek bu konuda dört ayrı görüş nakletmektedir:
1- Kur'an-ı Kerim öğretmek karşılığında ücret almak hiçbir surette caiz değildir.
Zührî, Ebû Hanîfe ve İshak b. Râhûyeh bu görüştedir, bbu Hanî-fe'nin seçkin
talebeleri Ebû Yusuf ve Muhammed ile Ahmed b. Hanbel, Atâ, Dahhâk b. Kays ve
Abdullah b. Şakîk'm görüşleri de aynı merkezdedir. Bu görüş sahiplen, üzerinde
durduğumuz hadisin yamsıra şu hadisleri de delilleri arasında saymaktadırlar:
Abdurrahman b. Şiblî'den Rasûlullah (s.a.)'m şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Kur'an'ı okuyunuz. Onun hakkında haddi aşmayınız, ondan uzak kalmayınız, onu

£2961

kazanç metaı yapmayınız, onunla mal biriktirme cihetine gitmeyiniz."
İmrân b. Husayn'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s. a.) şöyle buyurmuştur:
"Kur'an'ı okuyunuz ve onun karşılığım Allah'tan isteyiniz. Şüphesiz sizden sonra

f2971

Kur'an'ı okuyan ve karşılığını insanlardan isteyen bir kavim gelecektir."
Ebu'd-Derdâ, Rasülu İlah'dan şöyle nakletmiştir: "Kur'an öğretmek karşılığında bir

f2981

yay alanın boynuna Allah ateşten bir yay takar."

Süleyman b. Bürde, babası kanalıyla Rasûhıllah'tan şöyle rivayet etmiştir:
"Karşılığında insanlardan yiyecek temin ederek Kur'an okuyan kişinin yüzü kıyamet

f2991

gününde üzerinde et olmayan bir kemik halinde gelir."

Bu görüşte olanlar Kur'an öğretme karşılığında ücret almayı caiz görenlerin dayanmış
oldukları, tamamına biraz sonra temas edeceğim; "Sizi, senin ezberindeki Kur'an

DOOl

üzerine evlendirdim" hadisini şöyle izah ederler: "Bu haberde Kur'an öğretmenin
mehir olduğu açıkça ifade edilmiş değildir. Hz. Peygamber'in o kadını Kur'an bilen
zata ikram için mehirsiz olarak evlendirmiş olması da muhtemeldir. Nitekim Ebû
Talha'ya, müslüman olması üzerine Ümmü Süleym'i nikahlamıştı. (Rasûlullah'm
Kur'an Öğretmeyi mehir yerine saydığı farzedilirse), mehirle ücretin bir olmadığını



söyleriz. Çünkü mehir mutlak bir ücret değildir, o bir bağıştır. Onun için mehir
anılmadan da nikâh caizdir, mehrin fasid oluşu akdi de ifsad etmez. Ücret ise böyle
değildir."

İbn Kudâme; imamet, müezzinlik ve Kur'an öğretmek gibi hizmetlerde bulunanların
geçimlerine yetecek meblağın hazineden verilmesinin caiz olduğunu söyler. Buna
gerekçe olarak da bu hizmetlerin müslümanlarm menfaatine, hazinenin de
müslümanlar için olduğunu söyler.

2- Hasenü'l-Basrî, İbn Şîrîn, Şa'bî, Atâ, Mâlik, Şafiî ve Ebû Sevr; Kur'an öğretme
karşılığında ücret almanın caiz olduğu görüşündedirler. Bunlar Bu-harî'deki
"Karşılığında ücret aldığınız vazifelerin en haklı olanı, Allah'ın kitabı mukabilindeki
ücrettir." hadisine dayanırlar. Hanefîler, bu hadisten maksadın, Kur'an ile dua edip
karşılığında ücret alma olduğunu söylerler.

Seni b. Sa'd'm şu hadisi de bu görüşte olanların delillerindendir: Rasûlullah (s.a.)'a bir
kadın gelip; "Ya Rasûlallah, ben kendimi sana bağışladım (beni kendine nikâhla)"
dedi ve uzun müddet ayakta bekledi. Bunun üzerine bir adam kalkıp; "Ya Rasûlallah!
Senin ona ihtiyacın yoksa bana nikâhla" dedi.
Hz. Peygamber (s.a):

"Ona mehir olarak vereceğin bir şey var mı?" diye sordu.

Şu izarımdan başka bir şeyim yok.

"İzarmı verirsen, izarsız kalırsın, başka bir şey ara."

Hiçbir şey bulamıyorum.

"Demir bir yüzük bile olsa bir şey ara."

Adam arandı fakat bir şey bulamadı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a): "Yanında

(ezberinde) Kur' an' dan bir şey var mı?"

Evet -isimlerini sayarak- şu, şu sûreler var, dedi.

"O halde sizi Kur'an' dan ezberindekiler karşılığında evlendirdim." buyurdu.

Bir rivayette Hz. Peygamber'in adama; "Ona yirmi âyet öğret, senin carındır"

buyurduğu beyan edilmektedir.

Kur'an öğretme karşılığında ücret almayı caiz görenler, bu rivayetteki nehri ücrete
kıyas ederler. İzah etmekte olduğumuz Ubâde hadisini ise şöy-e te'vil etmektedirler:
Ubâde'nin yaptığı önceden bir teberru idi. O, Kur'an öğretirken herhangi bir ücret ve
karşılık istememişti. Onun için Hz. Peygamber Jbâde'yi, sevabı kaçırmaması için ücret
almaktan sakındırdı. Ubâde'yi, s.e-?abi kaçırmaması için ücret almaktan sakmırdı.
Ubâde'nin bu konuda ta-cib edeceği yol, birisinin kaybolan, hayvanını bulup karşılıksız
olarak sahibine veren ve denizde kaybolan malını çıkartıp sahibine iade edenin yoru-
lur. Onun bu işleri karşılıksız olarak yaptıktan sonra ücret alması caiz delildir. Ama,
daha hayvanı bulmadan veya denizdeki malı çıkarmadan önce icret almayı şart
koşarsa bu caizdir.

Bu görüş sahiplerinin dayandığı diğer bir haber de, bundan sonraki babda gelecek olan
Ebû Saîd el-Hudrî hadisidir. Bu hadisin delil oluşu ve karşı gö-üşte olanların cevabı
orada gelecektir.

Hanefî mezhebindeki bazı müteahhirîn (sonraki) âlimler de, insanların Kur'an'a karşı
ilgilerinin zayıfladığını gözönüne alarak Kur'an öğretme karalığında ücret almanın
caiz olduğuna fetva vermişlerdir. Ancak bugün için söyle bir durum sözkonusu
değildir. Çünkü binlerce kur'an kursu ve İmam Hatip Okulunda devletin görevli
memurları Kur'an öğretmekte ve bunun için devletten maaş almaktadırlar. İsteyen
herkes bu görevlilerden Kur'an öğrenebilmektedir.



3- Bazı âlimlere göre, Kur'an öğretme karşılığında ücret almak birkaç /önden ele
alınmalıdır:

a) Eğer müslümanlar arasında Kur'an-ı Kerim öğretebilecek durumda 3İan kişiler
birden fazla ise, o zaman Kur'an öğreten kişi ücret alabilir. Çünkü m durumda
öğretmek onun için farz olarak taayyün etmemiştir.

b) Eğer bir yerde Kur'an öğretebilecek başkası yoksa o zaman alamaz. Birbirleri ile

£3011

çelişki arzeden hadisler de bu anlayışa göre te'vil edilebilir.
Kur'an Öğretme Karşılığında Hediye Kabul Etmek:

el-Muğnî ve İ'lâu's-Sünen'deki ifadelere göre; önceden pazarlık yapılmaması şartıyla
Kur'an öğretene hediye vermek caizdir. Çünkü bu,hibehük-mündedir. Kur'an öğretme
gibi bir konu olmadan hediye vermek nasıl caizse, Kur'an öğrettikten sonra da caizdir.
Hz. Peygamber (s.a); Übeyy (r.a.)'in, kendilerine Kur'an öğrettiği kişilerin yemeğinden
-özellikle kendisi (Übeyy) için hazırlanmamışsa- yemesini caiz görmüştür.
Bu görüşte olanlar, yay hadisini (şerhi ile meşgul olduğumuz hadis) şöyle açıklarlar:
Ubâde, Suffa ashabına sırf Allah için Kur'an okutuyordu. Onun için Rasûlullah onun
alacağı ecirde bir noksanlığın olmamasını istedi, Suffa ashabı fakir oldukları için;
onlardan mal almanın mekruh, yardımda bulunmanın müstehap olduğunu ileri sürerek,
Hz. Peygamber'in Ubâde'yi yayı almaktan menettiğini söyleyenler de vardır.
Bazı âlimler, Kur'an öğretme karşılığında hediye kabul etmenin de mekruh olduğu
görüşündedirler. İbn Kudâme bu görüşe temas etmekte ama kimlere ait olduğundan
f3021

bahsetmemektedir.

Hastalara Kur'an Okumak ve Karşılığında Ücret Almak:

T3031

Bu konu bundan sonra gelecek olan babda müstakil olarak ele alınacaktır.
Bazı Hükümler

1. Kur'ân-i Kerim öğretme karşılığında ücret almak caiz değildir. Bu, imam Ebu
Hanıre, Ahmed b. Hanbel, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'in görüşüdür. İmam Şafiî,
İmam Mâlik ve Hanefîlerin müteahhirîn ulemasına göre ise caizdir.

2. Kur'an okumak ve hatim karşılığında ücret almak caiz değildir. Bu konuda değişik
bir görüşe rastlayamadık.

3. Kur'an öğreticisine, önceden şart koşulmaması ve hocanın talebi olmaması şartıyla
hediye verilmesi dört mezhebe göre de caizdir.

Bahsimizin sonuna Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarîh'i terceme ve şerheden
Prof. Kamil Miras'm hafızlara ve okuyucularına hitaben kaleme aldığı bir yazıyı
sadeleştirerek vermek istiyoruz. Kamil Miras şöyle diyor:

"Aciz muharrir, bir Buhari hizmetkârı olarak, selef ulemanın nassa dayanan ictihad
yollarını takip ve sonraki âlimlerin istihsan yollarından ayrılmak kanaat ve mevkiinde
bulunuyorum. Size de selefin yolunu takib etmenizi tavsiye ederek derim ki; yukarıda
terceme ettiğimiz hadisi şeriflerin bize ilham ettiği hakikate göre Rasûlullah (s.a.)



Efendimiz, Kur'an-ı Azimü'ş-Şân'm bir ticaret malı gibi kiralamaya tabi tutularak
horlanmasını istemiyor. Maddi hayatımızdaki şartlar eda ve istifadan yüce bulunması
ve böylece Allah kelâmının yüce mevkiinde ve hürmette tutulması Şâri'in arzusudur.
Bu yüce gayenin gerçekleşmesi için Kur'an-ı Kerim'in yüce şanına izafetle hafızların
sadece Allah'ın kerem hazinesine ihtiyaçlarını arzetmelerini tavsiye etmiştir.
Hafızların Kur'an okumak üzere kiralanarak, halka el açmaktan tenzih ederek, sadece
Kur'an okunduktan sonra verilecek hediyeyi kabul etmelerine müsaade buyurmuştur.
Bütün bu tavsiyelerden hedeflenen tek gaye Kur'an'm ve Kur'an hamilleri (hafızlar)nin
saygıya değer tutulmasıdır. Ey hafızlar! Ramazanda ve diğer günlerde hatm-i şerif
veya diğer bir dini görev için davet edildiğiniz zaman Kur'an-ı Kerim'in pek haklı
olarak üzerinizde taşıdığınız paha biçilmez yükünü, itibarını koruyunuz; bazılarının
yaptığı gibi üç aşağı beş yukarı pazarlığa girmeyiniz. Bu hem sizin hem de Kur'an'm
şeref ve itibarını zedeler.

Sayın okuyucularım! Hatm-i şerif ve dinî bir vazifenin ifasına davet ettiğiniz
hafızlarımızı bir işçi durumuna düşürüp, pazarlığa mecbur etmeyiniz. Hz. Kur'an'm

[3041

üstün şanına yakışır bir hediye ile karşılayınız..."

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي كَسْبِ الْأَطِبَّاءِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3017 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ ، عَنْ أَبِي بِشْرٍ ، عَنْ أَبِي الْمُتَوَكِّلِ ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ ، أَنَّ رَهْطًا مِنْ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ انْطَلَقُوا فِي سَفْرَةٍ سَافَرُوهَا فَنَزَلُوا بِحَيٍّ مِنْ أَحْيَاءِ الْعَرَبِ فَاسْتَضَافُوهُمْ فَأَبَوْا أَنْ يُضَيِّفُوهُمْ ، قَالَ : فَلُدِغَ سَيِّدُ ذَلِكَ الْحَيِّ فَشَفَوْا لَهُ بِكُلِّ شَيْءٍ لَا يَنْفَعُهُ شَيْءٌ ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ : لَوْ أَتَيْتُمْ هَؤُلَاءِ الرَّهْطَ الَّذِينَ نَزَلُوا بِكُمْ لَعَلَّ أَنْ يَكُونَ عِنْدَ بَعْضِهِمْ شَيْءٌ يَنْفَعُ صَاحِبَكُمْ ، فَقَالَ بَعْضُهُمْ : إِنَّ سَيِّدَنَا لُدِغَ فَشَفَيْنَا لَهُ بِكُلِّ شَيْءٍ ، فَلَا يَنْفَعُهُ شَيْءٌ ، فَهَلْ عِنْدَ أَحَدٍ مِنْكُمْ شَيْءٌ يَشْفِي صَاحِبَنَا ؟ ، يَعْنِي رُقْيَةً ، فَقَالَ رَجُلٌ : مِنَ الْقَوْمِ إِنِّي لَأَرْقِي وَلَكِنِ اسْتَضَفْنَاكُمْ فَأَبَيْتُمْ أَنْ تُضَيِّفُونَا مَا أَنَا بِرَاقٍ حَتَّى تَجْعَلُوا لِي جُعْلًا فَجَعَلُوا لَهُ قَطِيعًا مِنَ الشَّاءِ ، فَأَتَاهُ فَقَرَأَ عَلَيْهِ بِأُمِّ الْكِتَابِ ، وَيَتْفِلُ حَتَّى بَرِئَ كَأَنَّمَا أُنْشِطَ مِنْ عِقَالٍ ، فَأَوْفَاهُمْ جُعْلَهُمُ الَّذِي صَالَحُوهُ عَلَيْهِ ، فَقَالُوا : اقْتَسِمُوا ، فَقَالَ الَّذِي رَقَى : لَا تَفْعَلُوا حَتَّى نَأْتِيَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَنَسْتَأْمِرَهُ ، فَغَدَوْا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرُوا ذَلِكَ لَهُ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مِنْ أَيْنَ عَلِمْتُمْ أَنَّهَا رُقْيَةٌ ؟ أَحْسَنْتُمْ وَاضْرِبُوا لِي مَعَكُمْ بِسَهْمٍ ، حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ ، أَخْبَرَنَا هِشَامُ بْنُ حَسَّانَ ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ سِيرِينَ ، عَنْ أَخِيهِ مَعْبَدِ بْنِ سِيرِينَ ، عَنْ أَبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِهَذَا الْحَدِيثِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Sa’id bin Al Musayyab said “The Apostle of Allaah(ﷺ) conquered a portion of Khaibar by force.”

Abu Dawud said “This tradition was read out to Al Harith bin Miskin while I was a witness”. Ibn Wahb said “Malik told me on the authority of Ibn Shihab, Khaibar was captured by force in part and by peace in part. Most of Al Kutaibah was captured by force and a portion by peace.” I asked Malik “What is Al Kutaibah?” He replied “The land of Khaibar. It had forty thousand palm trees.”

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3018 حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاذٍ ، حَدَّثَنَا أَبِي ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي السَّفَرِ ، عَنِ الشَّعْبِيِّ ، عَنْ خَارِجَةَ بْنِ الصَّلْتِ ، عَنْ عَمِّهِ ، أَنَّهُ مَرَّ بِقَوْمٍ فَأَتَوْهُ ، فَقَالُوا : إِنَّكَ جِئْتَ مِنْ عِنْدِ هَذَا الرَّجُلِ بِخَيْرٍ ، فَارْقِ لَنَا هَذَا الرَّجُلَ فَأَتَوْهُ بِرَجُلٍ مَعْتُوهٍ فِي الْقُيُودِ ، فَرَقَاهُ بِأُمِّ الْقُرْآنِ ثَلَاثَةَ أَيَّامٍ غُدْوَةً وَعَشِيَّةً ، وَكُلَّمَا خَتَمَهَا جَمَعَ بُزَاقَهُ ، ثُمَّ تَفَلَ فَكَأَنَّمَا أُنْشِطَ مِنْ عِقَالٍ فَأَعْطَوْهُ شَيْئًا ، فَأَتَى النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَذَكَرَهُ لَهُ ، فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : كُلْ فَلَعَمْرِي لَمَنْ أَكَلَ بِرُقْيَةٍ بَاطِلٍ ، لَقَدْ أَكَلْتَ بِرُقْيَةٍ حَقٍّ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Ibn Shihab said “It has reached me that the Apostle of Allaah(ﷺ) conquered Khaibar by force. Its inhabitants who came down (from their fortress) for expulsion came down after fighting.”

(3420) Hârice b. es-Salt, amcasından rivayet ettiğine göre:

O (Hârice'nin amcası) bir kavme uğradı. Kavimdekiler onun, yanma gelip;



Şüphesiz sen o zat (Hz. Peygamberdin yanından hayırlı bir şey getirmişsindir, bizim
için şu adama rukye yap, dediler ve kendisine iplerle bağlı deli bir adam getirdiler.
Hârice'nin amcası sabahlı akşamlı üç gün adama Fatiha sûresini okudu. Sûreyi her
bitirişinde tükrüğünü biriktiriyor sonra da tükürü-yordu. Adam sanki kösteğinden
kurtulmuş gibi oldu, (iyileşti). (Delinin arkadaşları) rukye yapan zata (ücret olarak) bir
şey verdiler. Adam, Rasûlullah (s.a)'a gelip durumu haber verdi.
Efendimiz (s. a):

"Ye, ömrüme yemin ederim ki, kimileri bâtıl bir rukye ile yerler, sen ise hak bir rukye

13131

ile yersin." buyurdu.
Açıklama

Bu hadis-i şerif de hastanın iyileşmesi için Kur'an okuyup dua etmenin caiz olduğuna
delâlet etmektedir. Bu konuyu önceki hadisin şerhinde izah ettiğimiz için burada
tekrar girmeyeceğiz. Sadece iki hususa dikkat çekmek istiyoruz:

1- Hz. Peygamber (s.a) bu hadiste, "Ömrüme yemin ederim ki" buyurmuş, yani ömüre
yemin etmiştir. Aslında bu çeşit bir yemin müslümanlar için caiz değildir.
Rasûlullah'm bu şekilde yemin etmesini Tıybî iki şekilde izah eder:

a) Hz. Peygamber (s.a)'e bu şekilde yemin etmesine izin verilmişti. Bu onun
özelliklerindendir. Çünkü Cenab-ı Allah onun hayatına yemin ederek; "Ey
Muhammed, ömrüne yemin olsun ki onlar sarhoşlukları içinde bocalayıp

[3141

duruyorlardı." buyurmuştur.

b) Allah (c.c), kendisine ikram olmak üzere sadece Hz. Peygamber (s.a)'in hayatı için
yemin etmiştir, başka hiçbir kimse için yemin etmemiştir.

2- Hz. Peygamber (s.a) Fatiha okuyarak hasta tedavi eden ve bunun karşılığında ücret
alan zata, "Onu ye, kimileri bâtıl rukye ile yiyorlar, sen ise hak bir rukye ile yersin"
buyurmuştur.

Bâtıl rukyeden maksat; yıldızları anmak, yıldızlardan ve cinlerden yardım dilemek

£3151

suretiyle yapılan rukyedir.

38. Hacamat Yoluyla Kan Alanın Kazancı

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي كَسْبِ الْحَجَّامِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3019 حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، أَخْبَرَنَا أَبَانُ ، عَنْ يَحْيَى ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ يَعْنِي ابْنَ قَارِظٍ ، عَنِ السَّائِبِ بْنِ يَزِيدَ ، عَنْ رَافِعِ بْنِ خَدِيجٍ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : كَسْبُ الْحَجَّامِ خَبِيثٌ ، وَثَمَنُ الْكَلْبِ خَبِيثٌ ، وَمَهْرُ الْبَغِيِّ خَبِيثٌ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) took out his fifth from the booty of Khaybar, and divided the rest of it among those who attended the battle and among those who were away from it but attend the expedition of al-Hudaybiyyah.

(3421) Râfi'-b. Hadîc(r.a), Rasûlullah (s.a)'m şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Hacamat eden (kafadan kan alan) in ücreti pistir, köpeğin satışı karşılığında alman

[3161

para pistir, fahişenin zina karşılığı aldığı ücret pistir."
Açıklama

Hadiste üç tür kazancın pis olduğuna işaret edilmiştir. "Pis" diye terceme ettiğimiz
"habîs" kelimesi, hem haram hem de mekruh olan şeyler hakkında kullanılmaktadır.
Bu mananın tayini, diğer deliller ve maksatlar gözönüne alınarak yapılır. Aynı şekilde
emir sigası da bazen vücub, bazan nedb, bazan ibahaya delâlet eder. Sığanın bu
manalardan hahagisine delâlet ettiği karineler yardımıyla bilinir. İşte buradaki "habîs =



pis" kelimesi de, hem haramlığa hem de kerahete delâlet edebilir.
Hadiste pis olduğu belirtilen üç kazanç türü şunlardır:

1- Hacamat ücreti:

Hacamat, başın arka tarafının çizilip kanatılması ve bu kanın bir boru vasıtasıyla
emilip çıkartılması yoluyla yapılan kan alma şeklidir. Bu şekilde kan alan kişiye
"haccâm" tabir edilir. Günümüzde "kan alma" denildiği zaman, şırınga ile ve modern
yollarla kan alma akla geldiği için, tercemede kelimenin aslını kullanmayı uygun
gördük.

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, kan alma karşılığında ücret almak habistir. Bu habis
(pis) likten maksadın ne oludğunda ihtilâf edilmiştir.

Bazı hadis uleması, maksadın haramlık olduğu görüşünü ileri sürerek kan alma
(hacamat) karşılığında ücret almanın haram olduğu görüşünü savunmuşlardır. Ayrıca
el-Hâzimî'nin Ebû Hureyre (r.a)'den rivayet ettiği şu hadis de bu görüş sahiplerinin
delilidir: "Fahişenin mehri (ücreti) ve kan alıcının ücreti zulümdür."
Ulemanın cumhuru ise kan alma karşılığında alman ücretin helâl olduğu görüşündedir.
Bunlar aşağında gelecek olan İbn Abbas ve Enes b. Mâlik hadislerini delil almışlardır.
O hadislerde Hz. Peygamber (s.a)'in kafasından kan aldırdığı ve kanı alan şahsa ücret
verdiği çok açık bir şekilde dile getirilmiştir.

Cumhur, üzerinde durduğumuz hadisteki hubsu (pisliği), yapılan işin düşüklüğünden
dolayı tenzîhen mekruha hamletmişlerdir. Çünkü kan almak düşük bir iştir, Allah (c.c)
şerefli işleri sever. Ayrıca müslümanlann ihtiyaç anında birbirlerine yardımcı olmaları
görevleridir. Demek oluyor ki kan alma karşılığında ücret almak caiz, ancak tenzîhen
mekruhtur.

Tahavî, kan alma karşılığında üciet almanın caiz olmayışına işaret eden bu hadisin
mensuh olduğunu söyler. Şevkânî ise, bu konuda neshe delâlet eden bir delil
bulunmadığını belirterek Tahavî'nin görüşünü kabul etmez.

Haram olan kan alma ücretinin, alman kanın satılması karşılığında alman ücret
olduğunu söylemek de mümkündür. Nitekim cahiliye devrinde kanı yiyorlardı.
Dolayısıyla yemek için kan satın alınması akla uzak bir şey değildir. Ancak bu izah
pek uygun görülmemiştir.

Kan alma karşılığında ücret almanın pis oluşuna ve helâl oluşuna delâlet eden hadisler
arasındaki çelişkiyi gidermede en makbul yol, buradaki pislikten maksadın tenzîhen
mekruh olduğu şeklindeki izahtır.

2- Köpeğin satışı karşılığında alman para. Bu konuda üç görüş vardır:

a) Ulemanın cumhuruna göre; ister av köpeği olsun ister başka bir köpek, ister
eğitilmiş olsun ister olmasın her türlüsünün satışı karşılığında alman bedel haramdır.
Bunlar bu konuda varid olan hadislerin m ut Ia4o oluşunu gözönüne almışlardır.
Çünkü Hz. Peygamber (s. a), köpeğin satışı karşılığı alman paranın haram olduğunu
ifade ettiği birçok hadisinde av köpeği ve sokak köpeği diye bir ayırım yapmamıştır.
Üzerinde durduğumuz hadisin yanı sıra şu hadislerde de Efendimiz mutlak olarak,
köpeğin bedelinin haram olduğunu beyan buyurmuştur:

"Rasûlullah (s.a); kan karşılığı alman parayı, köpek karşılığı alman parayı ve fahişenin
kazancını haram kıldı. Dövme yapan ve yaptırana, faiz yiyen ve yedirene, resim

mu

yapanlara lanet etti."

"Rasûlullah (s.a), köpeğin satışı karşılığı alman paradan, fahişenin ücretinden ve
kâhinin aldığından nehyetti."



Rasûlullah (s. a), köpeğin satışı karşılığında para almayı men etti ve; "Eğer köpeğin

[318]

bedelini almaya gelirse avucuna toprak doldur*' buyurdu.

Bu hadisler, köpeği satmanın sahih olmadığına, köpek satışı karşılığında alman
paranın caiz olmadığına delildir. Aynı şekilde bu görüş sahilerine göre; başkasının
köpeğini öldüren kişi onun kıymetini ödemez. Ebû Hureyre, Hasan-ı Basrî, Rabîa,
Evzaî, Hakem, Hammâd, Şafiî, Ahmed, Dâvûd ve İbnü'l-Münzir bu görüşü
benimseyenlerdendirler.

b) Hanelilere göre, ister talimli olsun ister olmasın her türlü köpeğin satışı caizdir,
karşılığında alman para helâldir. Ancak Ebû Yusuf tan talim edilmemiş olan ısıran
köpeklerin satışının caiz olmadığı rivayet edilmiştir.

Bu görüş sahiplerinin delilleri: "Rasûlullah (s.a), av veya çoban köpeği dışındaki
köpeklerin satışını menetti" manasmdaki hadistir. Ayrıca köpek, avcılıkta ve
bekçilikte kullanılan bir hayvandır. Satışı nehyeden hadisler, İslâm'ın ilk günleri
içindir. Arapları, eskiden beri ittihaz ettikleri köpek beslemek alışkanlığından
uzaklaştırmak içindir.

c) Ata ve Nehaî'ye göre, sadece av köpeğinin satışı caizdir, diğerlerinin satışı caiz
değildir.

İmam Mâlikten, köpek satışının haram, sahih ve mekruh olduğuna dair üç görüş
rivayet edilmiştir. Sahih olmadığı tarzındaki görüşünde telef edenin kıymetini vermesi
gerektiğini söyler.

3- Fahişenin zina karşılığında aldığı ücret: Fahişenin aldığı ücret hadiste "mehir"
olarak ifadelendirilmiştir. Çünkü, kadının kendisini bir erkeğe teslim etmesi
karşılığında aldığı ücret şeklen mehre benzemektedir. Çünkü kadın, kendisini kocasına
teslim karşılığı mehir alır.

Fahişenin aldığı ücret haramdır. Bunda tüm âlimler icma etmişlerdir. Çünkü haram bir

£3191

işin karşılığında alman ücret de haramdır.
Bazı Hükümler

Kan alma ve köpek satma karşılığında ücret almak pistir. Konu yukarıda, izah

r3201

edilmiştir. Fahişenin zina karşılığı aldığı ücret haramdır. Bunda ittifak vardır.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3020 حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ الْقَعْنَبِيُّ ، عَنْ مَالِكٍ ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ ، عَنِ ابْنِ مُحَيِّصَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، أَنَّهُ اسْتَأْذَنَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي إِجَارَةِ الْحَجَّامِ فَنَهَاهُ عَنْهَا فَلَمْ يَزَلْ يَسْأَلُهُ وَيَسْتَأْذِنُهُ ، حَتَّى أَمَرَهُ أَنْ أَعْلِفْهُ نَاضِحَكَ وَرَقِيقَكَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

‘Umar said “Had I not considered the last Muslim, I would have any town I conquered divided as the Apostle of Allaah(ﷺ) had divided Khaibar.”

(3422) İbn Muhayyisa'nm, babasın (Muhayyisa) dan rivayet ettiğine göre;
O (Muhayyisa) kan alıcı (haccâm) olarak kiralanma konusunda Rasûlullah'tan izin
istedi, ama Rasûlullah bundan nehyetti. Muhayyisa ise sormaya ve izin istemeye
devam etti. Nihayet RasûİuIIah (s.a) ona:

[321]

"Onu (kan alma karşılığı aldığın ücreti), devene Ve kölene yedir" emrini verdi.
Açıklama

Tirmizî hadis için; "Hasendir" der. İbn Mâce de "Haram b. Muhayyisa babasından
rivayet etti demiştir.

Hadis-i şeriften anladığımıza göre, Muhayyisa adındaki sahâbînin mesleği hacamat



yoluyla kan almaktı. Bu zat kan almak için kiralanıp, karşılığında ücret almak için Hz.
Peygamber (s.a)'den izin istedi fakat Efendimiz, bunun düşük bir meslek olması
dolayısıyla izin vermedi. Muhayyisa'y* bu düşük meslekten uzaklaştırıp şerefli bir iş
tutmasını sağlamak istiyordu. Ama onun ısrarlı müracaatları sonucu, ücretle kan
almasına izin verdi ama aldığı ücreti devesine ve kölesine yedirmesini emretti.
Avnü'l-Ma'bûd'daki ifadeye göre; Hz. Peygamber (s.a)'in, kan alma karşılığında alman
ücreti deve ve köleye yedirmeyi emretmesi onların şereflerinin söz konusu
olmamasından dolayıdır.

Nevevî; bu hadisin, kan almak karşılığında ücret almanın cevazına delil olduğunu
söyler. Çünkü eğer bu ücret haram olsaydı Hz. Peygamber (a.s) bunu kölesine
yedirmesini emretmezdi. Çünkü efendinin helâl olmayan bir şeyi kölesine yedirmesi
caiz değildir.

Ahmed b. Hanbel ve bir grup âlim, bu hadisin zahirini alarak kan alma ücretinin köle
için caiz olduğunu, hür için ise caiz olmadığını söylerler. "Kan alma mesleği hürler
için mekruh, köleler için caizdir. Kişinin hacamat karşılığı aldığı ücreti kendi

D221

ihtiyacına sarfetmesi haram, kölesine veya hayvanına yedirmesi caizdir." derler.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3021 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ زُرَيْعٍ ، حَدَّثَنَا خَالِدٌ ، عَنْ عِكْرِمَةَ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : احْتَجَمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَعْطَى الْحَجَّامَ أَجْرَهُ وَلَوْ عَلِمَهُ خَبِيثًا لَمْ يُعْطِهِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Al-Abbas ibn AbdulMuttalib brought AbuSufyan ibn Harb to the Messenger of Allah (ﷺ) in the year of the conquest (of Mecca). So he embraced Islam at Marr az-Zahran. Al-Abbas said to him: Messenger of Allah, AbuSufyan is a man who likes taking this pride, if you may do something for him. He said: Yes, he who enters the house of AbuSufyan is safe, and he who closes his door is safe.

(3423) İbn Abbas (r.anhüma)'dan, şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s. a) kan

f3231

aldırdı ve kan alana ücretini verdi. Eğer onu haram bilseydi vermezdi.