بَابٌ فِي الْمُزَابَنَةِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي الْمُزَابَنَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2969 حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ ، حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي زَائِدَةَ ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ ، عَنْ نَافِعٍ ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ : أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَنْ بَيْعِ الثَّمَرِ بِالتَّمْرِ كَيْلًا وَعَنْ بَيْعِ الْعِنَبِ بِالزَّبِيبِ كَيْلًا ، وَعَنْ بَيْعِ الزَّرْعِ بِالْحِنْطَةِ كَيْلًا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Fatimah was demanding (the property of) sadaqah of the Messenger of Allah (ﷺ) at Medina and Fadak, and what remained from the fifth of Khaybar. Aisha quoted AbuBakr as saying: The Messenger of Allah (ﷺ) said: We are not inherited; whatever we leave is sadaqah. The family of Muhammad will eat from this property, that is, from the property of Allah. They will not take more then their sustenance.

(3361) İbn Ömer (r.anhuma)'dan rivayet edildiğine göre;

£1331

Rasûlullah (s.a.) (ağaç üzerindeki) hurmayı (yerdeki) hurma karşılığında,
(asmadaki) taze üzümü (yerdeki) kuru üzüm karşılığında ve biçilmemiş ekini buğday

1134]

karşılığında ölçü satmayı menetti.
Açıklama

Müzabene; sözlükte, müdafaa etmek manasına gelir.Bu kelimenin üçlü masdarı
"zeben" dir, şiddetle atmak demektir. Zebaniler; kafirleri şiddetle cehenneme attıkları
için bu adı almışlardır.Biraz sonra ıstılahi tarifinde görüleceği gibi, bu alışverişte
taraflardan biri kandığı için akdi bozmayı, öbürü de karlı çıktığı için devam ettirmeyi
isteyecekleri için haklarının müdafaa edecekleri için bu akde "müzabene" denilmiştir.
Müzabene, fıkıh ıstılahında; henüz dalından kopartılmamış taze hurmayı tahmin edip
o kadar ölçüdeki toplanmış hurma karşılığında satmaktır. Çubuğundaki taze üzümü
belli ölçüdeki kuru üzüm karşılığı satmak da mübazenedir. Yani bir kimsenin, mesela
bağmdaki üzümü 100 ölçek kuru üzüm karşılığında bir başkasına
satmasıdır.Başağmdan ayrılmamış buğdayın tahmini olarak o mikdar buğday karşılığı
satılmasına mühakala denir.

Hadisin Buhari'deki rivayetlerinde ravi İbn Ömer, Rasûlullah (s.a.)'m müzabeniyi
nehyettiğini bildirdikten sonra onu tarif etmiştir. Bu rivayetlerden bir kısmındaki
tarifler bizim yukarıya verdiğimiz tarif şeklindedir.Birisinde ise; "Bir kimsenin
meyveyi ölçü ile satıp , fazla çıkarsa bana ait eksik çıkarsa sana ait demesidir."
Şekilinde tarif edilmiştir.

İmam Şafii, aralarında riba cereyan eden tüm malların, ister belli olsun ister olmasın
birbirleri ile satımını bu hükme ilhak etmiştir.

İmam Malik' in müzabeneyi anlayışı ise şöyledir: Vezni, keyli veya adedi bir malı
mikdarı belli olmadan götürü usulü ile, belirli olan vezni veya keyli veya adedi bir mal



karşılığında satmaktır.Mesela bir yığın buğdayı on kilo buğday karşılığında satmak
müzabenedir.İmam Malik, mikdarları belli olmayan iki malın birbirleri karşılığmdaki
satışına da müzebene der.

Müzâbeneyi başka türlü izah edenler de vardır. Bunlardan bir kaçını daha aktaralım:
Akdi yapanların gabni (aşırı kâr) caiz olmayan bir cins malda, birbirlerini aldatacak
biçimde pazarlık yapmalarıdır.

Afetten emin olmadan önce meyveyi satmaktır. Askalanî, bu tarifin hatalı olduğunu
söyler.

Müzâbene, ziraî ortakçılıktır.

Bu tarifler içerisinde en meşhur ve makbulü, hadislerdeki izahlardan çıkartılan ilk
tariftir.

Tarladaki başakta olan buğdayı tahmin ederek hasat edilmiş buğday karşılığında
satmaya da muhâkale denilir. Bu da müzâbene gibidir.

Hadis-i şerif; müzâbene yoluyla yapılan alışverişlerin caiz olmadığına delâlet
etmektedir. Bu konuda âlimlerden nakledilen farklı bir görüşe rastlamış değiliz. Yani
müzâbene yoluyla yapılan alışverişler ittifakla caiz değildir.

Bu alışverişin caiz olmayış illeti, ribâ endişesidir. Çünkü daldaki hurma ile yerdeki
ölçüsü belli hurma arasında eşitliğin bulunması tesadüf olmazsa mümkün değildir.
Nitekim Tahavî'nin İbn Huzeyme kanalıyla, sermaye sahibi bazı sahâbîlerden
naklettiği bir rivayette, müzâbeneden nehyin ribâ endişesiyle olduğu sarahaten
zikredilmiştir.

Hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s. a), anılan meyveleri dalında iken belli ölçüdeki cinsi
ile satılmalarını caiz görmemiştir. Mikdarı belli olan bedelin "keyl = ölçü" ile ifade
edilmesi; üzüm, buğday ve hurma gibi maddelerin keylî (ölçü ile alınıp satılan cinsten)
olmaları sebebiyle olsa gerektir. Yoksa bu asmasından koparılmamış üzümü meselâ
100 kg. kuru üzümle satmanın caiz olduğu manasına gelmez. Önemli olan bedellerden
birisinin mikdarmm belli olması, diğerinin ise belli olmamasıdır.
Bilindiği gibi çeşitli malların mikdarlarım tayinde değişik birimler kullanılır. Meselâ,
kumaş metre ile, süt litre ile, demir kilo ile alınıp satılır. Malların mikdarlarmm
tayininde Hz. Peygamber devrinde kullanılan birimler, o malların keylî veya veznî
oluşunda esas kabul edilmiştir. Meselâ buğday, arpa, üzüm, hurma gibi maddeler o
devirde ölçekle alınıp satıldığı için bu mallara keylî denilmiştir. İmam Ebû Hanîfe ve
Muhammed'e göre; Hz. Pev-gamber'in birbirleri karşılığında eşit olmadan ölçekle
satışını caiz görmedik Ieri ebediyyen keylîdir. İnsanların bu satış şeklini
değiştirmeleri, o malları keylî olmaktan çıkarmaz. Ebû Yusuf ise, "Rasülullah'm bir
şeye keylî veya veznî demesi, o zamanki âdete binaendir. Dolayısıyla, maddelerin
keylî veya veznî oludğunu örf ayarlar" der.

Günümüzde; buğday, üzüm vs. gibi maddeler tartı ile alınıp satılmaktadır. Onun için
bunlar hakkındaki hükmün, Ebû Yusuf un görüşüne göre olması uygundur. Yani bu
maddelerin birbirleri karşılığında eşitlik bulunmadan ölçekle satılmaları caiz olmadığı

11351

gibi, tartı ile satılmaları da caiz değildir. Bu da ribâdır.
Bazı Hükümler

Ağacından kopartılmamış hurmayı, belli mikdardaki hurma; asmasmdakı taze uzumu
beliı mikdardaki üzüm ve henüz hasad edilmemiş ekini, belli mikdardaki buğday



£1361

karşılığında satmak caiz değildir. Bu hüküm, tüm ribevî mallar için geçerlidir.



19. Ariyye Yoluyla Yapılan Alışverişler