بَابٌ فِي التَّمْرِ بِالتَّمْرِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي التَّمْرِ بِالتَّمْرِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2967 حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ ، عَنْ مَالِكٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ يَزِيدَ ، أَنَّ زَيْدًا أَبَا عَيَّاشٍ ، أَخْبَرَهُ أَنَّهُ سَأَلَ سَعْدَ بْنَ أَبِي وَقَّاصٍ ، عَنِ البَيْضَاءِ بِالسُّلْتِ ، فَقَالَ لَهُ سَعْدٌ : أَيُّهُمَا أَفْضَلُ ، قَالَ : الْبَيْضَاءُ عَنْ ذَلِكَ وَقَالَ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُسْأَلُ عَنْ شِرَاءِ التَّمْرِ بِالرُّطَبِ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أَيَنْقُصُ الرُّطَبُ إِذَا يَبِسَ ؟ قَالُوا نَعَمْ ، فَنَهَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ ذَلِكَ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : رَوَاهُ إِسْمَاعِيلُ بْنُ أُمَيَّةَ ، نَحْوَ مَالِكٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Malik ibn Aws al-Hadthan said: One of the arguments put forward by Umar was that he said that the Messenger of Allah (ﷺ) received three things exclusively to himself: Banu an-Nadir, Khaybar and Fadak. The Banu an-Nadir property was kept wholly for his emergent needs, Fadak for travellers, and Khaybar was divided by the Messenger of Allah (ﷺ) into three sections: two for Muslims, and one as a contribution for his family. If anything remained after making the contribution of his family, he divided it among the poor Emigrants.

(3359) Ayyâş'm babası Zeyd'in haber verdiğine göre; O, Sa'd b. Ebî Vakkâs (r.a)'a,
buğdayı süit karşılığında, satmanın hükmünü sordu. Sa'd kendisine:
Bunların hangisi üstün? dedi. O da:
Buğday, karşılığını verdi.

Bunun üzerine Sa'd, Zeyd'i bundan menedip şöyle dedi:

Rasûlullah (s.a)'a kuru hurmayı taze hurma karşılığında satmanın hükmü sorulurken
işittim; Rasûlullah (s.a):

"Taze hurma kuruduğu zaman eksilir mi?" buyurdu.
Evet, dediler.

Bunun üzerine Efendimiz, bu satıştan menetti. Ebû Dâvûd; "Bu hadisi, Mâlik'in

£1271

rivayetine benzer bir şekilde İsmail b. Ümeyye de rivayet etmiştir" der.
Açıklama

Hadisin ihtiva ettiği hükmü kabul konusunda müctehid imamlar arasında görüş ayrılığı
vardır. Kaynaklardan edindiğimiz bilgiye göre bu ihtilâfa sebep, büyük ölçüde bu
hadisin sıhhati konusundaki endişedir. Bu endişeye sebep de ravi Ebû Ayyâş'dan



kaynaklanmaktadır. Onun için önce ravi hakkında söylenenleri özetleyip sonra da
izaha muhtaç diğer konulara ve ahkâma geçmek istiyoruz.

Bu zatın Zeyd b. Ayyaş ez-Zürakî, Zeyd b. Ayyaş el-Mahzumî veya Me-dineli Zühre
oğullarından Zeyd b. Ayyaş olduğu şeklinde görüşler vardır. Bu farklı görüşler ravi
Zeyd'in "meçhul" olarak nitelenmesine sebep olmaktadır. Nitekim İmam A'zam Ebû
Hanîfe ve İbn Hazm bu zatın meçhul olduğunu söylerler. Rivayet edildiğine göre,
İmam A'zam Bağdat'a vardığında oradaki âlimler onun kuru hurmayı taze hurma
karşılığında satmanın cevazı yönündeki görüşünün gerekçesini sormuşlar, o da: "Taze
hurma ile kuru hurma ya aynı cinstendir ya da değil. Aynı cinstense bunların peşin ve
eşit olarak satılmaları caizdir. Çünkü Hz. Peygamber (s. a) buna izin vermiştir. Ayrı
cinstense, zaten caizdir. Çünkü ribevî mallar değişik cinsten ve peşin olursa aralarında
eşitlik aranmadan satılabilir" karşılığını verip bu konudaki hadisi hatırlatmıştır.
Bağdatlı âlimlerin üzerinde durduğumuz babın hadisini okuyarak itiraz etmelerine
karşılık İmam A'zam; Zeyd b. Ayyâş'm meçhul bir ravi olduğunu, dolayısıyla
hadisinin delil olamayacağını söylemiştir.

Hadis uleması İmam A'zam'm bu tenkidini beğenmişlerdir. Hatta İbnü'l-Mübârek* bu
hâdiseyi hatırlatarak Ebû Hanîfe'nin hadis bilmediği yolundaki sözlerin tutarsızlığını
söyler.

Ebû Ayyâş'm sahâbî mi, tabiî mi olduğu da tartışmalıdır. Tahâvî; Ebû Ayyaş ez-
Zürakî'nin sahâbî olduğunu, İbn Yezid'in kendisini görmesinin mümkün olmadığını
söyler. Buharı de, Ebû Ayyâş'm Zeyd b. Samit olup, sahâbîlerin küçüklerinden
oluduğunu bildirir. Ebû Ahmed el-Hâkim ise; bir sahâbî ve bir de tabiî olmak üzere iki
tane Zeyd Ebû Ayyaş olduğuna işaret eder.

Bezlü'l-Mechûd'Ma, Tehzîbu't-Tezhîb'den nakledilen bilgiye göre; İbn Hibbân,
Tirmizî, İbn Huzeyme ve Dârekutnî ravinin güvenilir, hadisin sahih olduğunu
söylerler. İbn Abdilberr de; Ebû Ayyaş hakkında bazı âlimlerin "meçhul", bazılarının
ise "Ebû Ayyaş ez-Zürakî" dediklerini söyler. İbn Mâce'deki rivayette ise Ebû
Ayyâş'm, Zühre oğullarının azatlı kölesi olduğu kaydedilir.

Hâkim ve Hattâbî; İmam Mâlik'in makbul olmayan kişilerden hadis almadığım, onun
tüm rivayetlerinin muhkem olduğunu ileri sürerek hadisin sahih olduğunu söyler.
Bezlü'l-Mechûd sahibi, bu görüşe karşı çıkarak, bu konuda taklidle hüküm
verilemeyeceğini üstelik Mâlik'in Ebû Ayyâş'ı ne görüp ne de dinlemediğini bildirir.
Bezi yazarı, Ebû Ayyâş'm tanınmayan biri olduğu görüşüne meyille şunları da ilâve
eder: "Hattâbî'nin; o Zühre oğullarından tanınan bir zattır, şeklindeki sözü doğru
değildir. Çünkü onun; Zü-rayklı, Mahzumlu ya da Zühre'den olduğu şeklinde değişik
görüşler vardır. Bu onun meçhul olduğuna delildir. İbn Hazm da Ebû Hanîfe'ye uymuş
ve onun meçhul olduğunu söylemiştir. Gerçek şu ki, Zeyd b. Ayyâş'm cerh ve ta' dili
konusunda Ebû Hanîfe ile Mâlik arasında görüş ayrılığı çıkmıştır. Mâlik'in hadisi
rivayet etmesi, zımmen onun ta'dilini gerektirir. Ebû Hanîfe'nin eerhi ise sarahaten
olmuştur. Onun için Mâlik'in ta' dili Ebû Hanîfe'nin cerhine denk olamaz. Zaten İmam
Ebû Hanîfe'ye kendi zamanında kimse karşı çıkmamıştır. Sonra gelenlere ise itibar
edilmez."

Buraya kadar edindiğimiz bilgilerden anlıyoruz ki, her ne kadar sahih olduğunu
söyleyenler varsa da hadis şaibelidir. Onun için Ebû Hanîfe hadiste belirtilenden farklı
bir hükmü benimsemesinde mazurdur.

Bunu tesbit ettikten sonra hadiste izaha muhtaç diğer konulara geçebiliriz. Önee iki
kelime üzerinde durmak istiyoruz.



a) Beydâ: Tercemeye "buğday" diye geçtik. Hattâbî, "beydâ"mn beyaz renkli, Mısır'da
yetişen yumuşak bir buğday olduğunu söyler. İbnü'l-Esîr de bu kelimeyi mutlak olarak
"buğday" diye açıklamış ve "Semra" kelimesinin de aynı manaya geldiğini
söylemiştir. Kâmüs'da; önce buğday manasına geldiği söylenip, sült'ün tazesine de
aynı ismin verildiği eklenmiştir. Buna Hattâbî de işaret etmiş ve hadisin manasına
daha uygun olmasına rağmen birinci mananın daha maruf olduğunu söylemiştir.
Muhammed Zehra en-Neccâr ise, Tahavînin Şerhu Meâni'l-Âsâr adındaki eserine
yaptığı ta'-lıkta Ebû Amr'a nisbet ederek, beydâmh arpa olduğunu söylemektedir.

b) Süit: Kamus tercemesinde "Peygamber arpası" diye isimlendirilmiştir. Ancak,
Türkiye'de bu isimle anılan bir hububat çeşidi bilmiyoruz. İbnü'l-Esîr, Nihâye'de
sült'ün, bir arpa çeşidi olup kabuksuz ve beyaz olduğunu; gerçi bir buğday çeşidi
olduğunun da söylendiğini ama, öneeki mananın daha esah olduğunu bildirir ve çünkü
buğdayın "beydâ" olduğunu ekler.

Hattâbî de; sültün, buğdaydan daha küçük ve ondan ayrı bir çeşit olduğunu belirtir.
Zehra en-Neccâr da yukarıda işaret edilen eserde, el-Ezherî'den naklen, "Süit,
buğdayla arpa arası bir maddedir. Onun, arpa kabuğu gibi kabuğu yoktur" der.
Sa'd b. Ebî Vakkâs'm, süit karşılığında buğday satmanın hükmünü taze hurma
karşılığında kuru hurma satmaya benzeterek cevaplandırması, sanki süit ile beydâ'nm
aynı cinsten olduğu intibaını vermektedir ki Hattâbî buna işaret etmiştir. Aksi halde
Sa'd (r.a)'m cevabını takvaya veya bu maddeleri birbirleri karşılığında veresiye
satmaya hamletmek gerekir. Çünkü ayrı cinsten malların birbirleri karşılığında peşin
olarak her türlü satışı caizdir. Bu, hadisle sabittir.

Hadiste; taze hurma karşılığında kuru hurma satma ya da satın alma konusu
sorulduğunda Peygamberimizin; "Taze hurma kuruyunca eksilir mi?" diye sorduğu
görülmektedir. Aliyyü'l-Kârî'nin, Mirkât'da Kâdî'den naklettiğine göre; bu soru,
kuruduğu zaman eşitliğin bulunmasının şart olduğuna dikkat çekmek içindir. Yoksa,
taze hurmanın kuruyunca eksilip eksilmedi-ğini anlamak için değildir. Çünkü bu
apaçık ortadadır.

Hadis-i şerif, taze hurma karşılığında kuru hurmayı satmanın caiz olmadığına delâlet
etmektedir. Rivayette, peşin ya da vadeli kaydı bulunmadığı için, ulemanın çoğunluğu
bunu peşine hamletmişlerdir. Bunların birbirleri ile vadeli satışları zaten ittifakla caiz
değildir.

İmam Şafiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed'in yamsıra Hanefî imamlarından Ebû Yusuf
ile Muhammed de bu görüştedir. Bu hüküm; kuru üzümü yaş üzüm karşılığı satmak
gibi, kurutulabilen tüm meyveler için geçerlidir. Ancak Ebû Yusuf, hükmü, hadiste
zikri geçen konuya (kuru hurmayı taze hurma karşılığında satmak) hasretmiş ve bunun
dışındakilerin satışını, Ebû Hanîfe gibi caiz görmüştür. Hurma ve üzüm gibi
meyvelerin taze olarak ve ölçekle birbirleri karşılığı satılması, yukarıda saydığımız
âlimlerden Ebû Yusuf un dışındakilere göre caiz değildir.

Bunlar, bu tür meyveler taze iken hacim olarak eşit de olsalar kuruyunca farklı
olabileceğini ve bunun bir ribevî malı kendi cinsi ile eşit olmadan satmak anlamına
geldiğini söylerler. Buna göre meselâ, bugün bir teneke kuru üzümü bir teneke taze
üzüm karşılığı satsak; taze üzüm kuruduğu zaman bir tenekeden daha az olacak,
dolayısıyla eşitlik bozulacaktır. Aynı şekilde, iki tenekedeki taze üzüm kurudukları
zaman birbirlerinden farklı duruma düşebilirler. Yukarıda işaret edildiği gibi üzerinde
durduğumuz hadis de bu görüşün naklî delilidir.

İmam Ebû Hanîfe ise, yukarıdaki âlimlerle aksi görüştedir. Yani ona göre, peşin



olmak kaydıyla taze hurmayı kuru hurma, taze üzümü kuru üzüm, taze hurmayı taze
hurma ve taze üzümü taze üzüm karşılığında ölçekle satmak caizdir. Hanefî
mezhebinde, zahirî rivayet böyledir. Tahavî, Kâsânî ve Merginânî gibi meşhur âlimler
Ebû Hanîfe'nin görüşünü tercih etmişlerdir. Kuru hurmayı taze hurma karşılığında
satmanın dışındaki konularda Ebû Yusuf un da aynı görüşte olduğuna yukarıda işaret
etmiştik.

İmam Ebû Hanîfe, aynı cinsten olan malların birbirleri ile değişimi durumunda şart
olan eşitliğin, değişim anında olmasını şart koşar. İmam Ebû Hanîfe, yukarıda da
işaret ettiğimiz gibi, taze hurma ile kuru hurmayı aynı cins saymış ve bunların
birbirleri ile değişiminde eşitliğin bulunmasını yeterli görmüştür. Nitekim bir hadis-i
şerifte belirtildiği üzere; Hz. Peygamber'e (s.a) "rutab" (taze hurma) hediye edilmiş,
Efendimiz de; "Hayber'in bütün temri (hurması) böyle mi?" diye sormuştur. Yani,
kendisine getirilen taze hurmaya "temr" demiştir ki, "temr" kuru hurma demektir. Bu
durum, kuru hurma ile taze hurmanın aynı cinsten oludğunu gösterir. Hz. Peygamber
(s.a), aynı cinsten malları birbirleri ile peşin ve eşit olarak satmanın caiz olduğunu
bildirirken (Hadis 3348, 3349, 3350) "buğdayı buğdayla, arpayı arpayla..." gibi
ifadeler kullanmıştır. Şüphesiz "buğday" sözü, bütün buğday cinslerine şamil oludğu
gibi, nemli ve kuru buğdaya da şamildir. Aynı şekilde "temr" kelimesi de hurmanın
hem kurusuna hem de tazesine şamildir. Hz. Peygamber (s.a) başka hadislerde de
"temr" sözünü, hem taze hem de kuru hurmayı kapsayacak şekilde kullanmıştır.
Meselâ bir hadiste; "hurmayı kı-zarmcaya kadar satmayı nehyetmiş" ve bunu "temr"
kelimesi ile ifade etmiştir.

Üzerinde durduğumuz hadise, Ebû Hanîfe'nin bakış açısını hadisin baş tarafında
belirtmiştik. Orada belirttiğimiz gibi Ebû Hanîfe, bu hadisin ravi-si olan Ebû Ayyâş'm
meçhul olduğunu söyleyerek delil olmaya elverişli bulmaz.

Tahavî, aynı hadisin; "Rasûlullah (s.a), taze hurmayı kuru hurma karşılığında veresiye
olarak satmayı menetti" şeklinde birkaç ayrı rivayetini verir. Bu rivayetlerin bir kısmı
Ebû Ayyaş vasıtasıyla geldiği halde, birisinde Ebû Ayyâş'm yerine İmrân b. Ebî Enes
yer almıştır. Bu rivayete, bundan sonraki hadiste Ebû Dâvûd da temas etmiştir.
Tahavî; İmrân b. Ebî Enes'in bilinen bir ravi olduğunu söyleyerek, bu zatın rivayetinin
Ebû Ayyâş'm rivayetine tercih edilmesi gerektiğini, dolayısıyla "taze hurma
karşılığında kuru hurma satımının" yasak edilme gerekçesinin; bedellerden birinin
peşin olmayışı olduğunu söyler. Aynı cinsten olan ribevî malların birisinin peşin

[128]

olmaması durumunda bu satışın faizli bir muamele olduğu bilinmektedir.
Bazı Hükümler

1. Sorulan bir soruya kıyas yoluyla cevap vermek caizdir.

2. Müftinin fetva vermeden önce hükmün illetini araştırması gerekir.

3. Kuru hurmayı, taze hurma karşılığında satmak caiz değildir. Bu konu ihtilaflıdır.

£1291 "

Tafsilat yukarıda geçmiştir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2968 حَدَّثَنَا الرَّبِيعُ بْنُ نَافِعٍ أَبُو تَوْبَةَ ، حَدَّثَنَا مُعَاوِيَةُ يَعْنِي ابْنَ سَلَّامٍ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِي كَثِيرٍ ، أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ ، أَنَّ أَبَا عَيَّاشٍ ، أَخْبَرَهُ أَنَّهُ ، سَمِعَ سَعْدَ بْنَ أَبِي وَقَّاصٍ ، يَقُولُ : نَهَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ بَيْعِ الرُّطَبِ بِالتَّمْرِ نَسِيئَةً ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : رَوَاهُ عِمْرَانُ بْنُ أَبِي أَنَسٍ ، عَنْ مَوْلًى لِبَنِي مَخْزُومٍ ، عَنْ سَعْدٍ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَحْوَهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Fatimah daughter of Messenger of Allah (ﷺ) sent a messenger to Abu Bakr demanding from him in inheritance of the Messenger of Allah (ﷺ) from what Allah bestowed on him at Medina and Fadak, and what remained of the fifth of Khaibar. Abu Bakr said: The Messenger of Allah (ﷺ) has said: We are not inherited. Whatever we leave is sadaqah. The family of Muhammad will eat from this property. I swear by Allah I shall not change it from the former condition of its being sadaqah as it was in the time of the Messenger of Allah (ﷺ). I shall deal with it as the Messenger of Allah dealt with it. Abu Bakr, therefore, refused to give anything to Fatimah from it.

(3360) Tevbe'nin babası Rebi' b. Nâfi, Muâviye'den -yani İbn Sellâm'dan- o Yahya b.
Ebî Kesîr'den, o Abdullah'dan Abdullah da Ebû Ayyâş'dan; kendisinin Sa'd b. Ebî
Vakkâs'ı;



"Rasûlullah (s. a), taze hurmayı kuru hurma karşılığında veresiye olarak satmayı
nehyetti" derken işittiğini haber verdi.Ebû Dâvûd dedi ki:

Bu hadisin benzerini îmrân b. EbîEnes, BenîMahzum'un mevtasından o da Sa'd

£1301

vasıtasıyla Rasûlullah'dan rivayet etmiştir.
Açıklama

Görüldüğü gibi bu hadis önceki .hadisin başka bir rivayetidir. Bu rivayette Hz.
Peygamber (s. a) in menettıgı alışverişin, vade ile kayıtlı olduğu görülmektedir. Yani,
meselâ taraflardan birisi peşin olarak kuru hurma verir, birkaç ay sonra taze hurma alır
veya aksi olur. Bu rivayetin Ebû Hanîfe'nin görüşüne delil olduğunu, bundan önceki

lilil

hadisi izah ederken Tahavî'den naklen vermiştik.
11321

Müzâbene