بَابٌ فِي اسْتِخْرَاجِ الْمَعَادِنِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي اسْتِخْرَاجِ الْمَعَادِنِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2943 حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ الْقَعْنَبِيُّ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ يَعْنِي ابْنَ مُحَمَّدٍ ، عَنْ عَمْرٍو يَعْنِي ابْنَ أَبِي عَمْرٍو ، عَنْ عِكْرِمَةَ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، أَنَّ رَجُلًا لَزِمَ غَرِيمًا لَهُ بِعَشَرَةِ دَنَانِيرَ ، فَقَالَ : وَاللَّهِ أُفَارِقُكَ حَتَّى تَقْضِيَنِي ، أَوْ تَأْتِيَنِي بِحَمِيلٍ فَتَحَمَّلَ بِهَا النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَأَتَاهُ بِقَدْرِ مَا وَعَدَهُ ، فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مِنْ أَيْنَ أَصَبْتَ هَذَا الذَّهَبَ ؟ قَالَ : مِنْ مَعْدِنٍ ، قَالَ : لَا حَاجَةَ لَنَا فِيهَا ، وَلَيْسَ فِيهَا خَيْرٌ فَقَضَاهَا عَنْهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) as saying: When we appoint someone to an administrative post and provide him with an allowance, anything he takes beyond that is unfaithful dealing.

(3328) İbn Abbas (r.anhüma)'dan şöyle-rivayet dilmiştir: Bir adam, on dinar alacaklı
olduğu borçlusunun peşine takılıp: Vallahi, borcunu ödeyinceye veya bir kefil
getirinceye kadar senden ayrılmam, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s. a) o paraya
kefil oldu.

£141

Borçlu, Rasulullah'm va'd ettiği zamanda geldi. Rasûlullah (s. a) adama:
"Bu altını nereden buldun?" diye sordu. Adam: Madenden, dedi. Rasûlullah (s. a):
"Bizim ona ihtiyacımız yok, bunda hayır da yok." buyurup, borçlunun yerine borcunu

£151

ödedi.
Açıklama

Hadisin İbn Mâce'nin Sünen' indeki rivayetinde; buradakinden fazla olarak,
alacaklının borçluyu Hz. Peygamber'e çekip götürdüğü ve Hz. Peygamber'in borçlu
için bir ay mühlet aldığı kaydedilniktedir. Ayrıca hadisin sonunda, borçlunun Hz.
Peygamber'in dediği zamanda geldiği de açıkça ifade edilmiştir.
Demek ki bir adam borcunu ödeyememiş, Hz. Peygamber de ona kefil olup bir mühlet
almıştır. Verilen sürenin bitiminde borçlu elinde bir mikdar işlenmemiş altın madeni
olduğu halde gelmiş, Hz. Peygamber de bunu kabul etmeyerek, adamın borcunu
ödemiştir..

Hadis-i şerifin gerek ifade ettiği mana, gerekse ihtiva ettiği hükümler itibariyle izahı
gereklidir. Hattâbî, hadis için güzel bir izahda bulunmuş, sonraki sarihler de
kitaplarında genelde bu izahı aktarmakla iktifa etmişlerdir. Biz de önce, Hattâbî'nin bu
açıklamasını aynen sunmak, daha sonra da bir iki âlimin farklı işaretine temas etmek
istiyoruz.



Hattâbî, MeâlimuVSünen adındaki eserinde şöyle der:

"Hadis-i şerif, kefaletin ve borçlu borcunu ödeyinceye kadar alacaklının kendisini
takip edip tasarruftan menetmesinin caiz olduğuna delildir. Hz. Peygamber (s.a)'in,
borçlunun madenden çıkardığı altını kabul etmeyip, "Bizim ona ihtiyacımız yok, onda
hayır da yok " buyurması, sadece Hz. Peygamber'in bildiği bir sebepten dolayı olsa
gerek. Yoksa bu, madenden çıkartılan altına sahip olup, mal edinmenin mubah
olmayışından değildir. Zira tüm altın ve gümüşler madenden çıkartılmıştır. Ayrıca Hz.
Peygamber (s.a); Bilâl b. el-Hâris'e, Kabeliyye madenlerini vermişti. Onlar bu maden-
den hak veriyorladı. Günümüze kadar müslümanlarm ameli de böyledir.
Hz. Peygamber'in altını kabul etniemesi, şu yönden de olabilir:

Madenciler, maden toprağım onu işleyenlere satarlar; onlar da toprağın içindeki altın
ve gümüşleri ayırırlardı. Bunda ise aldanma ve aldatma olabilir. Çünkü o toprakta altın
ve gümüş var mıdır, yok mudur, bilinemez. Nitekim içlerinde Atâ, Şa'bî, Süfyân-ı
Sevrî, Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve İs-hak b. Râhûyeh'in de bulunduğu bir ulema grubu,
maden toprağının satılmasını mekruh görmüşlerdir.
Hadiste diğer bir yön daha var ki o da şudur:

Rasûlullah'in, "Bizim ona ihtiyacımız yok" sözünün manası; o altına revaç yoktur,
bizim ihtiyacımız onunla giderilmez demektir. Çünkü Hz. Peygamber'in kefil olduğu
darbedilmiş sikkeli altındı. Adamın getirdiği ise dar-bedilrnemişti ve Rasûlullah'in
yanında bu işi yapacak kimse yoktu. Onlara altın paralar Rum memleketlerinden
(Bizans'tan) getiriliyordu. İslâm'da ilk sikkeyi basan ve altın parayı yaptıran
Abdülmelik b. Mervân'dır.

Hz. Peygamber'in bu sözü, şu yönden dolayı söylemiş olması da muhtemeldir:
Rasûlullah (s.a), bunu altının madenden çıkartılması esnasındaki bir aldanma veya
aldatmadan, ya da ondaki bir şüpheden dolayı kerih görmüştür. Çünkü onlar altını;
bulduklarının onda biri, beşte biri, üçte biri gibi hisselere mukabil çıkartıyorlardı. Bu
ise garar (aldanma-aldatma) dır. Çünkü işçinin altın bulup bulamayacağı
bilinmemektedir. Bu, kaçan köleyi ve ürküp kaçan deveyi geri getirmek üzere yapılan
akd gibidir. Bu akdi yapan, onları ele geçirebilecek mi belli değildir..."
Rasûlullah'in, borçlunun getirdiği altını kabul etmemesini S indî şöyle yorumlar:
"O şahıs, çıkardığı madendeki devletin hakkı olan beşte bir hisseyi devlete
vermemişti. Hz. Peygamber bunu bildiği için, altını kabul etmedi ve onda hayır
olmadığını ifade etti."

Muhammed Zekeriyya el-Kandehlevî de, Bezlü'l-Mechûd'a yaptığı ta'-likinde, Takrir'
den naklen; Hz. Peygamber'in, adamın madenden altın çıkarmasına mani olmamasını,
bunun helâl kazanç yollarından birisi olduğuna delâlet ettiğini; Rasûlullah'in altını
kabul etmemesini ise, Efendimiz'in adama yaptığı iyiliği tamamlamak arzusuna bağlı
olduğunu söyler.

Üzerinde durduğumuz hadisin "alışveriş" konusu ile ilgisini tayinde Bezlü'l-Mechûd"
da şu ifadelere rastlanmaktadır:

"Bu babın alışveriş konusu ile ilgisi; madenlerden çıkartılan altın ve gümüşün, alım
satım akdinin üzerine aktedildiği para olmaları sebebiyledir. Çünkü hadiste, madenden
çıkartılanın altın olduğu beyan edilmektedir. Aynı şekilde, borcun ödenmesi anında,
malı mal ile değişme vardır ki bu da alışveriştir. İşte bu d,a hadisin beyi bahsi ile ilgisi
[161

yönüdür."



Bazı Hükümler



1. Borçluya kefil olmak caizdir.

2. Alacaklının, borçlunun peşine takılması ve hakkını alıncaya kadar onun mâli
tasarruflarına mani olması caizdir.

3. Kefil, mekfûlün anh (borçlu) borcunu ödemediği takdirde alacaklıya borcu ödemek
mecburiyetindedir.

4. Borçlunun borcunu ödemekten aciz kalması halinde, ona mühlet vermek gerekir.

ÜH

3.Şüphelerden Kaçınmak