بَابٌ فِيمَنْ حَلَفَ يَمِينًا لِيَقْتَطِعَ بِهَا مَالًا لِأَحَدٍ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِيمَنْ حَلَفَ يَمِينًا لِيَقْتَطِعَ بِهَا مَالًا لِأَحَدٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2873 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى ، وَهَنَّادُ بْنُ السَّرِيِّ الْمَعْنَى ، قَالَا : حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ ، حَدَّثَنَا الْأَعْمَشُ ، عَنْ شَقِيقٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ حَلَفَ عَلَى يَمِينٍ هُوَ فِيهَا فَاجِرٌ ، لِيَقْتَطِعَ بِهَا مَالَ امْرِئٍ مُسْلِمٍ ، لَقِيَ اللَّهَ وَهُوَ عَلَيْهِ غَضْبَانُ فَقَالَ الْأَشْعَثُ : فِيَّ وَاللَّهِ كَانَ ذَلِكَ كَانَ بَيْنِي وَبَيْنَ رَجُلٍ مِنَ الْيَهُودِ أَرْضٌ ، فَجَحَدَنِي فَقَدَّمْتُهُ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ لِي النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أَلَكَ بَيِّنَةٌ ؟ قُلْتُ : لَا ، قَالَ لِلْيَهُودِيِّ : احْلِفْ قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، إِذًا يَحْلِفُ وَيَذْهَبُ بِمَالِي ، فَأَنْزَلَ اللَّهُ تَعَالَى : { إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَلِيلًا } إِلَى آخِرِ الْآيَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

I memorised (a tradition) from the Messenger of Allah (ﷺ): There is no orphanhood after puberty, and there is no silence for the whole day till the night.

(3243) Abdullah (b. Mes'ûd) (r.a) Rasûlullah (s.a)'m şöyle buyurduğunu haber
vermiştir:

"Bir kimse, müslüman bir kimsenin malım almak için yalan yere yemin ederse; Allah

kendisine gazaplı olduğu halde Allah'a ulaşır. "Eş'as (r.a) dedi ki:

Vallahi bu hadis benim hakkımdadır. Benimle bir yahudinin arasında (nizâlı) bir arazi

vardı. Yahudi benim hakkımı inkâr etti. Durumu Hz. Peygamber'e arzettim.

Rasûlullah (s. a) bana:

"Delilin var mı?" diye sordu.

Hayır, dedim. O zaman yahudiye: "Yemin et!" dedi.

Ya Rasûlullah! Öyleyse yemin eder, malımı alır götürür, dedim. Bunun üzerine Allah,



m

"Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenlerin," âyetini indirdi.



Açıklama

Hadisin Buharı'deki rivayetinde; kelimesinden sonra bir de kelimesi vardır. Yanı
oradaki rivayet, şeklinde başlamaktadır. "Sabr"dan maksadın ne olduğu, önceki
hadisin şerhinde geçmiştir. Ayrıca Buharî'nin rivayetinde âyet-i kerime hadisin
sonunda değil, ortasında; Eş'as b. Kays'm sözünden öncedir. Ebû Dâvûd'da ise âyet,
hadisin sonunda yer almıştır. Bir de; Ebû Dâvûd'da Eş'as'm, "Bir yahudi ile aramda
nizâlı bir arazi vardı..." dediği bildirildiği halde, Buharî'de: "Amcamın oğlunun
arazisinde bir kuyum vardı" dediği zikredilmektedir. Bu hal, rivayetler arasında bir
tezat görünümü arzetmektedir.

Aynî bu ayrılığı şu şekilde te'Iif eder: Eş'as'm kuyusu, amcasının oğlunun tarlasının
içindedir. Ebû Davud'un rivayetindeki "arz"dan maksat da kuyunun yeridir.
Amcasının oğlunun yahudi olması da pek tabiidir. Çünkü Yemenlilerin bir kısmı
yahudi idi. Yusuf Zü Nüvas oraya hâkim olup', Ha-beşlileri kovdu. İslâm Yemen'e

[101

girdiği zaman, onlar yahudi idiler.

Aynî'nin bu ifadeleri gözönüne alındığında Buharı ve Ebû Dâvûd'daki hadisleri

müştereken düşünerek şöyle diyebiliriz: Eş'as; "Amcamın yahudi olan oğlunun arazisi

içinde, onunla benim aramda yeri nizâlı bir kuyu vardı..." demek istemiştir.

Hadis-i şerifte; bir müslümanm malını almak için yemin eden kişi anlatılırken; ( >ü lj

y>} ) "O yemininde yalancı olduğu halde" kaydı yer almıştır. Bİzim "yala" yere" diye

terceme ettiğimiz bu kayddan anlaşılıyor ki; bilmeden, unutarak veya zorlanarak

yemin eden kişi, hadiste ifade edilen hükmün dışında kalmaktadır.

Rasûlullah (s. a), bir müslümanm malını almak içiri yemin eden kişinin Allah'a, Allah

kendisine öfkeli olduğu halde ulaşacağını bildirmiştir. Bundan maksat şudur: Allah

(c.c) böylelerine, gazaba uğrayanlara yaptığı muameleyi yapacak, onlara azab

edecektir.

Hadisin devamında; Eş'as b. Kays'm başından geçen bir hâdise yer almaktadır. Bu
bölümde, önemli bir fıkıh kaidesine işaret edilmektedir kî o da şudur: "Beyyine
müddeiye, yemin müddea aleyhe (davalı) aittir." Çünkü Hz. Peygamber (s. a), Eş'as'a;
"Delilin var mı?" diye sormuş, o "hayır" deyince yahudiye yemin teklif etmiştir.
Buradaki beyyineden maksat, iki tane şahittir. Bu konu, ilende gelecek olan Kitabu'l
Büyü' da izah edilecektir.

Hadisin ışık tuttuğu diğer önemli bir nokta da; dünyevi ahkâm hususunda İslâm
idaresi altında yaşayan müslümanlarla, gayrı müslimlerin aynı hükümlere tabi
oldukları ve onların mallarının da müslümanlarm malları gibi dokunulmazlığının
olduğudur. Çünkü öyle olmasaydı Hz. Peygamber davaya gerek duymadan, nizâlı
araziyi müslüman olan davacıya verir, işi bitirirdi. Ama öyle yapmadı, davacının delili
olmayınca, davalıya yemin teklif etti.

Eş'as (r.a), muhatabının bir yahudi olduğunu, dolayısıyla hakka hukuka riayet etmeden
yemin ederek arazisini elinden alabileceğini söyleyince, metinde zikri geçen âyet
inmiştir. Biraz önce de işaret edildiği gibi, anılan âyet, Buharî'nin rivayetine göre;
Eş'as'm sözü üzerine değil Hz. Peygamber (s.a)'in yalan yere yemini kötüleyen ifadesi
üzerine inmiştir. Ancak bu ayrılığın pek önemi yoktur. Fakat aynı âyetin, ticaret



malını ikindiden sonraya bıraktp da yalan yere yemin edenlerle ilgili olarak indiğine
işaret eden haberler de vardır.

Aynî, bu farklı rivayetler için de şu mütalaayı beyan eder: "Ayetin, aynı anda her iki
hâdise için de inmiş olması mümkündür. Çünkü âyetin ifadesi her iki kaziyyeyi hatta
daha fazlasını şamil olacak derecede geneldir."

Hadis metninde, baş tarafı yer alan âyetin tamamının meali şöyledir: "Allah'ın ahdini
ve yeminlerini az bir değere değişenlerin, işte onların âhi-rette nasipleri yoktur. Allah
onlara kıyamet günü hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize
çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir."

Bu hadiste sözü edilen yemin; bile bile yalan yere edilen yemindir. Bu yemine
"yemin-i gamûs" denildiği, konunun girişinde belirtilmişti.

İbn Battal; bu hadis ve âyetle, cumhurun, gamûs yemininde keffaret olmadığı

hükmünü çıkardıklarını söyler. Çünkü, Hz. Peygamber (s. a) hadiste bu yeminin cezası

olarak; günahı, Allah'ın gazabını zikretmiş, keffare-ti anmamıştır. Eğer yemin-i

gamûsun keffareti olsaydı Hz. Peygamber (s.a) bunu da belirtirdi.

İbnü'l-Münzir de; "Yemin-i gamûsta keffaretin gerekli olduğuna delâlet eden hiçbir

hadis bilmiyoruz. Aksine sünnet, bu yeminde keffaret olmadığına delâlet etmektedir"

der.

İbn Battâl'm da belirttiği gibi; içlerinde İmam A'zâm Ebû Hanîfe, İmam Malik ve
İmam Ahmed b. Hanbel'in de bulunduğu cumhura göre, gamûs yemininden dolayı
keffaret gerekmez. Tevbe ve istiğfar edilir, Allah dilerse affeder.
Şâfulere göre ise; gamûs yemininden dolayı da keffaret gerekir, yani keffaret bu
yeminin günahını düşürür.

İbn Rüşd'ün ifadesine göre; bu ihtilâfa sebep; Kur'ân'daki ifadelerin âmm oluşunun
hadislerdeki ifadelere aykırı gibi görünmesidir. Çünkü, Mâide sûresinin 89. âyetinde;
"Allah sizi rastgele yeminlerinizden dolayı değil, bile bile ettiğiniz yeminlerden ötürü
hesaba çeker. Yemininizin keffareti, ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on
düşkünü yedirmek yahut giydirmek ya da bir köle azad etmektir. Bulamayan üç gün
oruç tutmalıdır. Yeminlerinizin keffareti budur. Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutun.
Şükredesiniz diye Allah size böylece âyetlerini açıklıyor." Duyurulmaktadır. Buradaki
ifadeler, yemin-i gamûsun da, mün'akide cinsinden olduğu için, keffaretin gerekli
olduğunu gösterir.

Ayet-i kerimenin sonuna doğru, "Yemin ettiğinizde yeminlerinizi tutunuz..."
buyuruluyor. Bu şüphesiz ileriye matuf olarak yapılan, yemin-i mün'-akideye aittir.
Dolayısıyla âyetin baş tarafında konu edilen yeminin de yemin-i gamûs değil, yemin-i
mün'akide olması daha muvafıktır. Onun için âyet, Şâ-fıîlerden çok, cumhura delil
olsa gerektir.

Şâfıîlerin görüünü benimseyen âlimler, cumhurun dayandığı bazı hadislerin, çeşitli

011 '

yönlerden ma'lul olduğunu söylemişlerdir.
Bazı Hükümler

1. Başkasının malını almak için, yalan yere yemin eden kişiye Allan (c.c) gazaba
uğrayanlara yaptığı muameleyi yapacak, onlara azab edecektir.

2. İslâm idaresi altında yaşayan zimmîler muamelatla ilgili konularda, İslâm ahkâmına
tabidirler.



3. Davalarda; delil getirmek davacıya aittir. Davacı delil getiremezse davalıya yemin
teklif edilir.

4. Müslümanm malını haksız yere almak caiz olmadığı gibi, gayri müs-Iim tebeanın

£121

malını almak da caiz değildir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2874 حَدَّثَنَا مَحْمُودُ بْنُ خَالِدٍ ، حَدَّثَنَا الْفِرْيَابِيُّ ، حَدَّثَنَا الْحَارِثُ بْنُ سُلَيْمَانَ ، حَدَّثَنِي كُرْدُوسٌ ، عَنِ الْأَشْعَثِ بْنِ قَيْسٍ ، أَنَّ رَجُلًا مِنْ كِنْدَةَ ، وَرَجُلًا مِنْ حَضْرَمَوْتَ اخْتَصَمَا إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي أَرْضٍ مِنَ الْيَمَنِ ، فَقَالَ الْحَضْرَمِيُّ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، إِنَّ أَرْضِي اغْتَصَبَنِيهَا أَبُو هَذَا ، وَهِيَ فِي يَدِهِ ، قَالَ : هَلْ لَكَ بَيِّنَةٌ ؟ قَالَ : لَا ، وَلَكِنْ أُحَلِّفُهُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ أَنَّهَا أَرْضِي اغْتَصَبَنِيهَا أَبُوهُ ، فَتَهَيَّأَ الْكِنْدِيُّ لِلْيَمِينِ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَا يَقْتَطِعُ أَحَدٌ مَالًا بِيَمِينٍ ، إِلَّا لَقِيَ اللَّهَ وَهُوَ أَجْذَمُ فَقَالَ الْكِنْدِيُّ : هِيَ أَرْضُهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) as saying: Refrain from seven (characteristics) which cause destruction. He was asked: What are they, Messenger of Allah ? He replied: To assign partner to Allah, magic, to kill a soul (man) which is prohibited by Allah except for which is due, to take usury, to consume the property of an orphan, to retreat on the day of the battle, and to slander chaste women, indiscreet but believing.

Abu Dawud said: The name Abu al-Ghaith is Salim client of Ibn Muti'.

(3244) Eş'as b. Kays (r.a)'den rivayet edildiğine göre; Kinde ve Hadramevt'den olan
iki adam, Yemen'deki bir arazi konusunda Ra-sûlullah (s.a)'in huzurunda
davalaştılar.Hadramh:

Ya Rasûlallah! Benim arazimi bunun babası gasbetti. O, (şu anda) bunun elindedir,
dedi.Rasûlullah (s.a):
"Delilin var mı?" buyurdu.

Hayır, fakat onun; o arazinin benini olup, babasının benden gasbettiğini bilmediğine,
Allah adına yemin etmesini istiyorum.

Kindi, yemin etmeye hazırlandı. Hz. Peygamber (s.a): "Yemin ederek bir mala sahip
olan kimse, Allah (c.c)'a ancak elleri ayakları kesik olarak varır." buyurdu. -Bunun

£131

üzerine Kindeli: ;- Arazi onundur, dedi.
Açıklama

Ahmed b. Hanbel'in MiisnecTinde, Adiyy b. Umeyre tarafından rivayet edilen ve
buradaki hadiseye benzeyen bir haberde Kindeli olan şahsın adının İmriü'I-Kays
olduğu belirtilmektedir. Ancak bu, meşhur şair Imriü'1-Kays değildir.
Kinde; Arabistan'ın güneyinde cahiliye devrinde yaşayan bir kabiledir. Babalarının
adına nisbetle bu ismi almışlardır. Bunlardan bir kısmı Amr b. el-As'la birlikte Mısır'a
gitmişlerdir. Meşhur filozof Kindi, şâir Ebu'l-A'lâ el-Maarrî ve İmriü'I-Kays bu
kabileye mensupturlar.

Hadramevt, Arabistan Yarımadasının güneyinde, Yemen'de bir yerin adıdır. Eski
Hımyerîlerin merkezi idi. Bu bölgeye mensup olan kişilere "Hadramî" denilir.
Hadiste konu edilen hâdise Eş'as b. Kays tarafından rivayet edilmektedir. Eş'as,
bundan evvelki İbn Mes'ûd hadisindeki bir yahudi ile nizâh arazisi olup, Rasûlullah'a
davacı olan şahıstır. Ancak, olaylar arasında o kadar fark var ki, iki hâdisenin aynı
olduğunu söylemek mümkün değildir. O halde, İbn Mes'ûd tarafından rivayet edilen
önceki haber ile üzerinde durduğumuz haber ayrı ayn iki hâdiseye aittirler. Zaten
önceki haberde davacı durumunda olan Eş'as Kindelidir. Burada ise davacı olan
Hadramhdır. Kindeli ise davalıdır.

Bu haberin muhtevası, metinde açıkça görüldüğü gibi bir arazi davasıdır. Şahıslardan
birisi arazisinin hasmının babası tarafından zorla elinden alındığını iddia ile
Rasûlullah'a dava etmiştir. Hz. Peygamber, davaciya iddiasını isbat için delilinin olup
olmadığını sormuştur. Delilden maksat iki şahittir.

Davacı, şahidinin olmadığını fakat, hasmının "Vallahi, bu arazinin onun olup babamın
gasbettiğini bilmiyorum" diye yemin etmesini istediğini söyledi. Kindeli, teklif edilen
yemine hazırlanınca Hz. Peygamber (s.a); yalan yere yemin ederek bir mala sahip olan
kişinin, Allah'a "eczem" olarak varacağını haber verdi.

Eczem: Eli ayağı kesik, bereketi, delili ve hareketi olmayan, cüzzamlı gibi manalara
gelir.



Tıybî;"Eczemü'I-huccet; konuşacak dili, elinde delili olmayan demektir. Yani, onun
bir müslümamn malını zulmen alması ve yalan yere yemin etmesi konusunda
kendisini savunacak delili yoktur." der.

Bunlardan hangisi alınırsa alınsın, yalan yere yemin ederek, bir başkasının malını alan
kişinin âhirette büyük azaba uğratılacağı anlaşılmaktadır.

Kindeli şahıs; yalan yere yemin konusundaki cezanın şiddetini öğrenince yemin

İMİ

etmekten vazgeçmiş ve arazinin hasmına ait olduğunu kabul etmiştir.
Bazı Hükümler

1. Davalarda davacının delili yoksa, davalıya yemin tekin edilir. Bu yemin için
davacının özel bir kalıp teklif etmesi caizdir.

2. Hâkimin, kendisine arzedilen davaları sonuçlandırmadan önce tarafların gerçeği
ikrar etmeleri için telkinde bulunması iyidir.

3. Yalan yere yemin ederek, başkasının malına sahip olan kişi Allah'ın huzuruna eli

£151

kolu kesik, cüzzamlı olarak çıkacaktır.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2875 حَدَّثَنَا هَنَّادُ بْنُ السَّرِيِّ ، حَدَّثَنَا أَبُو الْأَحْوَصِ ، عَنْ سِمَاكٍ ، عَنْ عَلْقَمَةَ بْنِ وَائِلِ بْنِ حُجْرٍ الْحَضْرَمِيِّ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ : جَاءَ رَجُلٌ مِنْ حَضْرَمَوْتَ ، وَرَجُلٌ مِنْ كِنْدَةَ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ الْحَضْرَمِيُّ : يَا رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، إِنَّ هَذَا غَلَبَنِي عَلَى أَرْضٍ كَانَتْ لِأَبِي ، فَقَالَ الْكِنْدِيُّ : هِيَ أَرْضِي فِي يَدِي ، أَزْرَعُهَا لَيْسَ لَهُ فِيهَا حَقٌّ ، قَالَ : فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لِلْحَضْرَمِيِّ : أَلَكَ بَيِّنَةٌ ؟ قَالَ : لَا ، قَالَ : فَلَكَ يَمِينُهُ قَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، إِنَّهُ فَاجِرٌ لَا يُبَالِي مَا حَلَفَ عَلَيْهِ ، لَيْسَ يَتَوَرَّعُ مِنْ شَيْءٍ ، فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَيْسَ لَكَ مِنْهُ إِلَّا ذَاكَ ، فَانْطَلَقَ لِيَحْلِفَ لَهُ ، فَلَمَّا أَدْبَرَ ، قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : أَمَا لَئِنْ حَلَفَ عَلَى مَالٍ لِيَأْكُلَهُ ظَالِمًا لَيَلْقَيَنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ ، وَهُوَ عَنْهُ مُعْرِضٌ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

A man asked him (the Prophet): Messenger of Allah, what are the grave sins? He replied: They are nine. He then mentioned the tradition to the same effect. This version adds: And disobedience to the Muslim parents, and to violate the sacred House, your qiblah (direction of prayer), in your life and after death.

(3245) Alkame b. Vâil b. Hucr el-Hadramî, babasm(Vâil)'dan şu haberi nakletmiştir:
Hadramevt ve Kinde'den birer adam Rasûlulîah (s.a)'a geldiler. Hadramh olan:
Ya Rasûlallah! Bu adam, benim babamdan kaian arazime zorla sahip oldu. Kindeli:
O, benim elimde (sahip olduğum) arazimdir. Orayı ekiyorum. Bunun orada hakkı yok.
Hz. Peygamber (s.a) Hadramlıya; "Delilin var mı?" diye sordu. Hadramlı:
Hayır. Rasûlulîah (s.a):

"Senin için ancak onun (Kindelinin) yemini var (ona yemin ettirme hakkın var)."
Hadramlı:

Ya Rasûlallah! Bu facir birisi, yemin ettiği şeye aldırmaz, hiçbir günahdan
sakmmaz.Hz. Peygamber (s.a):
"Senin bundan başka hakkın yok."

Kindeli yemin etmek için (minberin yanma doğru) gitti. Arkasını dönünce Rasûlulîah
(s.a): "Dikkat edin! Vallahi eğer haksız yere yemek için bir mal üzerine yemin ederse
şüphesiz Allah Teâlâ'ya, o kendisinden yüz çevirmiş olduğu halde varacaktır."
£161

buyurdu.
Açıklama

Bu haber de, önceki gibi; bir Hadramlı ile bir Kindeli arasındaki arazi davasını konu
etmektedir. Ancak, öncekinden senet yönüyle tamamen farklı olduğu gibi metin
yönüyle de oldukça farklıdır. Meselâ bu rivayette öncekinden farklı olarak,
Hadramî'nin dava ettiği arazinin kendisine babasından kaldığı, Kindeli'nin, hasmının
iddiasını reddettiği, Hadramlmm, Kindeliyi facirlikle itham edip yalan yere yeminden
sakınmayacağını iddia ettiği, Kindelinin; yemin etmek için mihraba doğru gittiği
bildirilmektedir. Ayrıca, geçen rivayetin sonunda, Hz. Peygamber (s.a)'in, "Bir
başkasının malını yalan yere yemin ederek alanın, Allah'a eli ayağı kesik olarak
ulaşacağını" söylediği belirtildiği halde bunda; "Allah'a, Allah ondan yüz çevirmiş



olduğu halde varacağı" belirtilmektedir. Bütün bu farklılıklardan her iki haberde
anlatılan olayların ayrı ayrı olduğunu anlaşılmaktadır.

Bu haberde, babın diğer hadislerinde bulunmayan bir konu karşımıza çıkmaktadır, o
konu şudur: Davacı dava neticelenmeden hasmını fücurla, yalan yere yemin etmekle
itham etmektedir! Hz. Peygamber (s. a) de bu ithamı men etmemiş, sadece: "Senin, ona
yemin ettirmekten başka hakkın yok" buyurmuştur. Bu hal, davacının yaptığının
meşru olduğunu göstermektedir.

Hattâbî, bu konu ile ilgili olarak şöyle der: "Bu hadisde hasımlar arasında cereyan
eden münazaada, taraflardan birisi sözü esas konudan çıkarıp hasmını hıyanet, fücur
ve haramı helâl görme gibi bir şeye nisbet ederse, bu konuda bir hüküm
verilmeyeceğine delil vardır."

Yine bu hadiste; öncekilerden ayrı olarak, yemin edecek kişinin yemin etmek için
minberin yanma doğru gittiği de sözkonusu edilmektedir. Hattâbî bu konuda da şöyle
der:

Ravinin; "Yemin etmek için (minbere doğru) gitti ve arkasını dönünce" sözleri; Hz.
Peygamber zamanında yeminin minberin yanında edildiğine delildir. Böyle olmasaydı
Kindelinin Rasûlullah'm meclisinden gidip arkasını dönmesinde mana olmazdı. Hz.
Peygamber'in şu sözü de buna şahitlik eder: "Yeşil bir misvak dalma da olsa benim
minberimin yanında (yalan yere) yemin eden kişi Cehennemdeki yerine

im

hazırlansın."

Hz. Peygamber (s.a)'in, "O Allah'a, Allah kendisinden yüz çevirmiş olduğu halde
varır" sözündeki, Allah'ın yüz çevirmesinden maksat, Allah'ın ona değer vermemesi,

£181

gazab etmesi, rahmetinden uzaklaştırmasıdır.
Bazı Hükümler

1. Bir mah' elinde tutan kişi (sahibu'l-yed, zi'I-yed) o mala, onu iddia eden yabancıdan
daha çok mustehaktır. Yani malı elde bulundurma, o mala sahip olmanın delilidir.
Araziyi elde tutmak; onu ekip biçmekle, evi elde tutma içinde oturmakla olur. Malm
çeşidine göre zi'l-yedlik değişir.

2. Davacı, iddiasını isbat için delil getiremez ve davalı da davacının id-. d i asını ikrar
etmezse davalının yemin etmesi gerekir.

3. Başka deliller, malı elde bulundurma (zi'l-yedlik) delilinden daha önce gelir. Çünkü
Hz. Peygamber (s. a), Kindelinin "Bu arazi benim elimde, orayı ekiyorum" demesine
rağmen Hadramlıya, delilinin olup olmadığını sormuştur. Eğer zi'l-yedlik de diğer
delillere denk olsaydı, Kindelinin deliline karşı yeni bir delil istemezdi.

4. Davalı, günahkâr, facir birisi de olsa yemini kabul edilir ve karşı tarafın delili
yoksa, bu yeminle dava sona erdirilir.

5. Hasımlardan birisi diğerine dava esnasında "yalancı, facir, zalim" gibi isnadlarda
bulunsa, bu sözler ayrı bir davayı gerektirmez.

6. Bir kimse, mirasla ilgili bir şey iddia etse, hâkim de o kişinin murisinin öldüğünü ve
başka bir vârisin olmadığını bilse, dava esnasında başka delil istenmeden bununla
hükmeder. Çünkü Hadramh, "Bu adam bana babamdan kalan araziye zorla sahip oldu"
demiş, Hz. Peygamber de gerçekten Hadramlmm babasının ölüp ölmediğine veya
başka vârisinin bulunup bulunmadığına delil istememiştir. Eğer Rasûlullah (s. a) onun,



babasının mirasına tek vâris olduğunu bilmeseydi, bunu isbat için delil isterdi.
7. Mahkemede, hasımlardan birisinin salih, dürüst, diğerinin de yalancı, günahkâr
olması verilecek hükmü etkilemez. Hüküm hasımların hallerine göre değil, delillerine
£191

göre verilir.

2. Hz. Peygamberin Minberinin Yanında Edilen Yemini Tazim Konusunda
(Gelen) Haberler