بَابٌ فِي تَعْشِيرِ أَهْلِ الذِّمَّةِ إِذَا اخْتَلَفُوا بِالتِّجَارَاتِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي تَعْشِيرِ أَهْلِ الذِّمَّةِ إِذَا اخْتَلَفُوا بِالتِّجَارَاتِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2697 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا أَبُو الْأَحْوَصِ ، حَدَّثَنَا عَطَاءُ بْنُ السَّائِبِ ، عَنْ حَرْبِ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ ، عَنْ جَدِّهِ أَبِي أُمِّهِ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : إِنَّمَا الْعُشُورُ عَلَى الْيَهُودِ ، وَالنَّصَارَى ، وَلَيْسَ عَلَى الْمُسْلِمِينَ عُشُورٌ ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عُبَيْدٍ الْمُحَارِبِيُّ ، حَدَّثَنَا وَكِيع ، عَنْ سُفْيَانَ ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ ، عَنْ حَرْبِ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِمَعْنَاهُ قَالَ : خَرَاجٌ مَكَانَ الْعُشُورِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Salamah said “We went out (on an expedition) with Abu Bakr. The Apostle of Allaah(ﷺ) appointed him commander over us. We attacked Fazarah and took them from all sides. I then saw a group of people which contained children and women. I shot an arrow towards them, but it fell between them and the mountain. They stood; I brought them to Abu Bakr. There was among them a woman of Fazarah. She wore a skin over her and her daughter who was the most beautiful of the Arabs was with her. Abu Bakr gave her daughter to me as a reward. I came back to Madeenah. The Apostle of Allaah(ﷺ) met me and said to me “Give me the woman, Salamah. I said to him, I swear by Allaah, she is to my liking and I have not yet untied he garment. He kept silence, and when the next day came the Apostle of Allaah(ﷺ) met me in the market and said to me “Give me the woman, Salamah, by Allaah, your father. I said the Apostle of Allaah, I have not yet untied her garment. I swear by Allaah, she is now yours. He sent her to the people of Makkah who had (some Muslims) prisoners in their hands. They released them for this woman.

(3046) Harb b. Ubeydullah'(m anne cihetinden dedesi olan şahsın) babasından (şöyle)
dedi(ği rivayet olunmuştur). Rasûlullah (s. a) (şöyle) buyurmuştur:
" Ondabir vergiler ancak yahudiler ve Hıristiyanlar üzerinedir. Müslümanlar üzerinde

D791

ondabir vergi yoktur."

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2698 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ ، عَنْ عَطَاءٍ ، عَنْ رَجُلٍ ، مِنْ بَكْرِ بْنِ وَائِلٍ ، عَنْ خَالِهِ ، قَالَ : قُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ أُعَشِّرُ قَوْمِي ؟ ، قَالَ : إِنَّمَا الْعُشُورُ عَلَى الْيَهُودِ ، وَالنَّصَارَى

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Nafi' said that a slave of Ibn Umar ran away to the enemy, and then the Muslims overpowered them. The Messenger of Allah (ﷺ) returned him to Ibn Umar and that was not distributed (as a part of booty).

Abu Dawud said: The other narrators said: Khalid b. al-Walid returned him to him (Ibd 'Umar).

(3048) Bekr b. Vail (kabilesin)deri bir adamın dayısından (şöyle) dedi(ği rivayet
edilmiştir.Ben Rasûlullah (s.a)'e

"Ey Allah'ın Rasûlü! Kavmimden ondabir vergi toplayayım mı?" diye sordum da:

[38i]

"Ondabir vergiler, ancak yahudiler ve hırıstıyanla üzerinedir" buyurdu.



: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2699 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الْبَزَّازُ ، حَدَّثَنَا أَبُو نُعَيْمٍ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ السَّلَامِ ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ السَّائِبِ ، عَنْ حَرْبِ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَيْرٍ الثَّقَفِيِّ ، عَنْ جَدِّهِ ، رَجُلٍ مِنْ بَنِي تَغْلِبَ ، قَالَ : أَتَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَأَسْلَمْتُ وَعَلَّمَنِي الْإِسْلَامَ ، وَعَلَّمَنِي كَيْفَ آخُذُ الصَّدَقَةَ مِنْ قَوْمِي مِمَّنْ أَسْلَمَ ، ثُمَّ رَجَعْتُ إِلَيْهِ ، فَقُلْتُ : يَا رَسُولَ اللَّهِ ، كُلُّ مَا عَلَّمْتَنِي قَدْ حَفِظْتُهُ إِلَّا الصَّدَقَةَ ، أَفَأُعَشِّرُهُمْ ؟ قَالَ : لَا ، إِنَّمَا الْعُشُورُ عَلَى النَّصَارَى ، وَالْيَهُودِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Nafi said that a horse of Ibn ‘Umar went away and the enemy seized it. The Muslims overpowered them. Khalid bin Walid returned it to him after the Prophet (ﷺ).

(3049) Harb b. Ubeydillah b. Umeyr es-Sakafı'nin Tağlib oğullarından olan
dedesinden (şöyle) dedi(ği rivayet olunmuştur.)

Peygamber (s.a)'e gelip selam verdim, bana İslâm'ı ve kavmimden müslüman
olanlardan zekatı nasıl toplayacağımı öğretti. (Yanımdan ayrıldıktan) sonra (tekrar)
kendisine dönüp.

"Ey Allah'ın Rasûlü! Ben zekatın dışında bana öğrettiklerinin hepsini iyice belledim.
Kavmimden müslüman olanlardan ondabir vergi de toplayayım mı?" diye sordum.

r3821

"Hayır onda bir vergi ancak hıristiyanlar ve yahudiler üzerinedir" buyurdu.
Açıklama

Hanefi âlimlerinden İbn Melek'in dediği gibi: Burada geçen "öşür" = Ondabir"
kelimesiyle kasdedilen ziraat mahsullerinin zekatı anlamına gelen ondabir vergi değil
tüccarların mallarından alman ondabir ticaret vergisidir.

Ticaret vergisi, hem müslümanİarm hem de zımmîler ile müste'minlerin pasaport ile
İslâm topraklarında seyahat eden yabancıların ticaret mallarından alınır. Bu ticaret
malları, emtia kabilinden olacağı gibi hayvan, tahıl, para ve ziynet eşyası kabilinden
de olabilir. Asılları baki kalmak şartıyla kendilerinden istifade edilen kumaş, elbise,

D831

silah, altın ve gümüşten yapılmış kaplar emtiadan sayılır, tekili meta'dır.
Bu vergiyi toplayacak olan ve aşır denilen memur, hür, müslim, kuvvet ve necdet
sahibi olup şehir ve kasabalardan hariç büyük bir güzergahda ikâmet ederek tüccarın
serbestçe gezip dolaşabilmelerini temin eder ve mallarını yol kesicilerden ve diğer
tehlikelerden korur. Bunun karşılığında da muayyen vergileri tahsil eder. Bir kimsenin

£3841

bu vergiyle mükellef olabilmesi için akıl ve baliğ olması gerekir.
Bu vergiyi toplayacak olan ve âşir denilen memurun da mükellefleri himayeye kadir
olması gerekir. Binaenaleyh çocuklar ve mecnunlar bu vergiyi ödemekle mükellef
olmadıkları gibi, mükelleflerin güvenliğini sağlamaktan aciz kalan bir devlet adına,

[3851

tahsildarlık yapan bir memur da mükelleflerden bu vergiyi toplayamaz.
Bu mevzuda Hattâbî (r.a) de şöyle diyor: Aslında müslümanlardan toprak
mahsullerinden Öşür adıyla alman vergiden başka bu isimle bir vergi daha alınamaz.
Ancak sulh antlaşması esnasında şart kılmmışsa yahudilerle hıristiyanlardan
anlaşmaya uygun olarak belli mikdarda herhangi bir vergi alınabilir. Ancak bu vergi
cizye mikdarindan fazla olamaz. Ve bu verginin müslümanİarm toprak mahsullerinden
alman öşür vergisiyle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü müslümanlara mahsus olan öşür
vergisi bir ibadet niteliği taşıması cihetiyle yahudi ve hıristiyanlarm topraklarından
alınamaz. İmam-ı Şafiî (r.a)'m görüşü budur.

İmam Ebû Hanefi (r.a)'e göre, eğer bu hıristiyan ve yahudilerin tabi oldukları devlet
kendi ülkesinde bulunan müslüman tacirlerden bu vergiyi alıyorsa, biz de onların
tacirlerinden alırız. Eğer onlar almıyorlarsa biz de almayız. Hanefi ulemasından İbn

r3861

Melek de bu görüştedir.

Fakat Hanefî mezhebinde kararlaştırılan görüş şudur: 'Müslümanlara ait ticaret



mallarından kırktabir, zımmîlere ait ticaret mallarından yirmide-bir vergi alınır. Tacir
olan müste'minlere (pasaportlulara) gelince bunların haklarında mensub oldukları

r3871

hükümetlerin İslâm tacirlerine karşı yaptıkları muamelenin aynısı uygulanır.
Müslüman tacirlerin mallarının eşkıya tehlikesinden korunması karşılığında yol
uğraklarında bulunan görevlilere ödedikleri ondabir vergi pasaportlu tüccarlardan da
alınır.

Bezlu'l-Mechûd yazarının açıklanmasına göre, Şerhu VSünne isimli eserde şöyle
r3881

denilmektedir. "Tacir bir harbî pasaportsuz veya anlaşmasız olarak İslâm

ülkesine girecek olursa, malları ganimet olarak elinden alınır. Eğer ondabir veya daha
çok yada daha az bir vergi ödemek şartıyla girecek olursa şart koşulan mikdar
alınmakla yetinilir..." Ebû UbeydMn "Kitab'ül-Emval" isimli eserinde Hz. Ömer'in
Ziyad b. Hudeyr'i hurmaların vergisini toplamak üzere gönderirken ona
"müslümanlarm ticaret mallarından kırk-tabir, zımmilerin ticaret mallarından
yirmidebir harbîlerin (pasaportlu olarak İslâm ülkesine girenlerin) den de ondabir

D 891

vergi alacaksın." buyurması Hanelilerin bu mevzudaki görüşünü

desteklemektedir. Çünkü o sıralarda müs-lümanlara düşman görünen devletler mu'tad
olarak müslümanlardan ondabir gümrük vergisi alıyorlardı. Bu sebeple

D901

Peygamberimiz, dış ticarette mu-tad olan ondabir vergiye bir süre tabi oldu.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2700 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى ، حَدَّثَنَا أَشْعَثُ بْنُ شُعْبَةَ ، حَدَّثَنَا أَرْطَاةُ بْنُ الْمُنْذِرِ ، قَالَ : سَمِعْتُ حَكِيمَ بْنَ عُمَيْرٍ أَبَا الْأَحْوَصِ يُحَدِّثُ ، عَنِ الْعِرْبَاضِ بْنِ سَارِيَةَ السُّلَمِيِّ ، قَالَ : نَزَلْنَا مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَيْبَرَ وَمَعَهُ مَنْ مَعَهُ مِنْ أَصْحَابِهِ ، وَكَانَ صَاحِبُ خَيْبَرَ رَجُلًا مَارِدًا مُنْكَرًا ، فَأَقْبَلَ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالَ : يَا مُحَمَّدُ ، أَلَكُمْ أَنْ تَذْبَحُوا حُمُرَنَا ، وَتَأْكُلُوا ثَمَرَنَا ، وَتَضْرِبُوا نِسَاءَنَا ، فَغَضِبَ - يَعْنِي النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ - وَقَالَ : يَا ابْنَ عَوْفٍ ارْكَبْ فَرَسَكَ ثُمَّ نَادِ : أَلَا إِنَّ الْجَنَّةَ لَا تَحِلُّ إِلَّا لِمُؤْمِنٍ ، وَأَنِ اجْتَمِعُوا لِلصَّلَاةِ ، قَالَ : فَاجْتَمَعُوا ، ثُمَّ صَلَّى بِهِمُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، ثُمَّ قَامَ ، فَقَالَ : أَيَحْسَبُ أَحَدُكُمْ مُتَّكِئًا عَلَى أَرِيكَتِهِ ، قَدْ يَظُنُّ أَنَّ اللَّهَ لَمْ يُحَرِّمْ شَيْئًا إِلَّا مَا فِي هَذَا الْقُرْآنِ ، أَلَا وَإِنِّي وَاللَّهِ قَدْ وَعَظْتُ ، وَأَمَرْتُ ، وَنَهَيْتُ ، عَنْ أَشْيَاءَ إِنَّهَا لَمِثْلُ الْقُرْآنِ ، أَوْ أَكْثَرُ ، وَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ لَمْ يُحِلَّ لَكُمْ أَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتَ أَهْلِ الْكِتَابِ إِلَّا بِإِذْنٍ ، وَلَا ضَرْبَ نِسَائِهِمْ ، وَلَا أَكْلَ ثِمَارِهِمْ ، إِذَا أَعْطَوْكُمُ الَّذِي عَلَيْهِمْ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Some slaves (of the unbelievers) went out to the Messenger of Allah (ﷺ) on the day of al-Hudaybiyyah before treaty. Their masters wrote to him saying: O Muhammad, they have not gone out to you with an interest in your religion, but they have gone out to escape from slavery. Some people said: They have spoken the truth, Messenger of Allah, send them back to them. The Messenger of Allah (ﷺ) became angry and said: I do not see your restraining yourself from this action), group of Quraysh, but that Allah send someone to you who strike your necks. He then refused to return them, and said: They are emancipated (slaves) of Allah, the Exalted.

(3050) İrbad b. Sariye es-Sülemi'den demiştir ki:

Peygamber (s. a.) le birlikte Hayber'e inmiştik. Yanında da ashabından (o gün)
beraberinde bulunan kimseler vardı. Hayberin başkanı inatçı ve kurnaz bir adamdı.
Peygamber (s.a)e dönerek

"Ey Muhammed sizin, bizim eşeklerimizi kesmeniz, meyvelerimizi yemeniz ve
kadınlarımıza saldırmanız caiz midir?" dedi. Bunun üzerine Peygamber (s. a)
öfkelenip:

"Ey Avfm oğlu atma bin ve -Haberiniz olsun! Cennet (e girmek) mü'minden
başkasına helal değildir. Namaz için toplanınız- diye haykır." buyurdu. (Avfm oğlu da
bu emri yerine getirdi). Bunun üzerine (ashab-ı kiram bu davete uyarak) toplandılar.
Peygamber (s. a) onlara (imam olup) namazı kıldırdı. (Namaz kılındıktan) sonra ayağa
kalkıp:

"Sizden biriniz koltuğuna yaslanarak Allah'ın şu Kur'ân'daki yasakladığı şeylerden
başka hiç bir şeyi yasaklamadığını mı zannediyor? Şunu iyi bilin ki: Vallahi ben (hem)
öğüt verdim (hem bazı şeyleri) emrettim, (bazı şeyleri de) yasakladım. (Benim
emrettiğim ve yasakladığım bu) şeyler Kur'ân (daki yasaklar) kadar vardır. Yahutta
ondan daha fazladır. Yüce Allah sizin izinsiz olarak kitap ehlinin evlerine girmenizi
helal kılmadığı gibi üzerlerinde olan vergiyi ödedikleri zaman karılarına saldırmanızı

[39U

ve meyvelerinizi yemenizi de helal kılmadı" buyurdu.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2701 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، وَسَعِيدُ بْنُ مَنْصُورٍ ، قَالَا : حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ ، عَنْ مَنْصُورٍ ، عَنْ هِلَالٍ ، عَنْ رَجُلٍ ، مِنْ ثَقِيفٍ عَنْ رَجُلٍ ، مِنْ جُهَيْنَةَ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : لَعَلَّكُمْ تُقَاتِلُونَ قَوْمًا ، فَتَظْهَرُونَ عَلَيْهِمْ ، فَيَتَّقُونَكُمْ بِأَمْوَالِهِمْ دُونَ أَنْفُسِهِمْ ، وَأَبْنَائِهِمْ ، قَالَ سَعِيدٌ فِي حَدِيثِهِ : فَيُصَالِحُونَكُمْ عَلَى صُلْحٍ ، ثُمَّ اتَّفَقَا ، فَلَا تُصِيبُوا مِنْهُمْ شَيْئًا فَوْقَ ذَلِكَ فَإِنَّهُ لَا يَصْلُحُ لَكُمْ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

In the time of the Messenger of Allah (ﷺ) an army got food and honey and a fifth was not taken from them.

(3051) Cüheyne (kabilesin) den (ve Hz. Peygamberin sahabile-rinden olan) bir

adamdan (rivayet olunmuştur.) Dedi ki: Rasûlüllah (s.aj (şöyle) buyurdu:

"Muhakkak kî siz bir kavimle savaşacak ve onlara galib geleceksiniz, canlanın ve



çocuklarını size karşr mallarıyla korumaya çalışacaklar. (Bu hadisin diğer ravisi) Said
(İbn Mansur ise rivayetinde Müsedded'den fazla olarak şunları da) söyledi -sizinle bir
anlaşma üzerinde barış yaparlar- (bu cümleden sonra her iki ravide rivayetlerinde)
birleş(ip Hz. Peygamberin sözlerine devamle şöyle de)diler. Onlardan bu anlaşma (da

D921

belirlenen vergi mikdarm) dan fazla birşey almayınız. Bu size yakışmaz."

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2702 حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْمَهْرِيُّ ، أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ ، حَدَّثَنِي أَبُو صَخْرٍ الْمَدِينِيُّ ، أَنَّ صَفْوَانَ بْنَ سُلَيْمٍ ، أَخْبَرَهُ عَنْ عِدَّةٍ ، مِنْ أَبْنَاءِ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، عَنْ آبَائِهِمْ دِنْيَةً عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : أَلَا مَنْ ظَلَمَ مُعَاهِدًا ، أَوِ انْتَقَصَهُ ، أَوْ كَلَّفَهُ فَوْقَ طَاقَتِهِ ، أَوْ أَخَذَ مِنْهُ شَيْئًا بِغَيْرِ طِيبِ نَفْسٍ ، فَأَنَا حَجِيجُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

‘Abd Allaah bin Mughaffal said “On the day of Khaibar a skin of fat was hanging. I came to it and clung to it. I then said (i.e., thought) I shall not give any one any of it today. I then turned round and saw the Apostle of Allaah(ﷺ) smiling at me.

(3052) Rasûlüllah (s.a)m sahabilerinden bir cemaat akraba olan babalarından
Rasûlüllah (s.a)in (şöyle) buyurduğunu (rivayet ettiler)

"Dikkatli olun. Kim bir zımmîye zulm ederse yahut onu(n hakkını) kısarsa, veya ona
gücünün yetmiyeceği bir vergi yüklerse, yada gönülsüz olarak ondan birşey alırsa,
kıyamet gününde onun hasmı be-
f3931

nim."
Açıklama

Bilindiği gibi muslumanlıkta ahde vefa etmek, yanı verilen bir söze sadık kalmak, son
derece önemli bir husustur. Hatta verilen bu söz kâfire bile olsa, yine o söze bağlı
kalınıp icabını yerine getirmek İslamm emridir.

Rasûlü Zişan Efendimiz bu babda yer alan hadis-i şeriflerde, karşılıklı anlaşma ile
islam ülkesinde vatandaş olarak yaşama hakkını elde etmiş olan gayri müslim
tebaanın, anlaşma şartlarına uygun kaldıkları sürece, zımmîlik haklarına riayet
edilmesi, mal, can ve namuslarına dokunulmaması, emredilmekte fakat, bu
anlaşmanın kendilerine yüklediği cizye vergisini vermedikleri takdirde bu haklan
kaybedecekleri, ifade edilmekte, vatandaşlık görevini yerine getiren bir zımmîye
zulmeden kimselerin kıyamet gününde hasımlarının bizzat Hz. Peygamber olacağı
vurgulanmaktadır.

Bu babda yer alan 3051 numaralı hadis-i şerifte ise bu" hususun yanında bir de
sünnetin önemine ve kapsamının genişliğine dikkat çekilmektedir.
Bu bakımdan biz burada İslam ülkesinde yaşayan bu gayri müslim vatandaşlarla,
sünnetin önemi ve kapsamı üzerinde kısaca duracağız.

Bilindiği gibi, kendilerine sağlanan bir zımmîlik antlaşması gereğince İslam devleti

13941

içinde daimi olarak oturan ehl-i kitap ve hiristiyanJara zımmî, denir.

İslam devleti, ödedikleri cizye ismi verilen bir vergi karşılığında onları himaye eder ve

korur.

Yüce Allah Kuran-ı Keriminde şöyle buyuruyor. "Kendilerine kitap verilenlerden ne
Allah'a, ne ah i re t gününe inanmayan Allah'ın Peygamberinin haram ettiği şeyleri
haram tanımayan, hak dinini din olarak tanımayan kimselerle, zelil ve hakir olarak

[395]

kendi el(ler)iyle cizye verecekleri zamana kadar, muharebe edin..."
Zımmîlere ait İslâm hukuku kaidelerini incelememiz, bize, islamiyetin çok ülkelerde
müslümanlar ile zımmiler arasında eşitliği tesis ettiğini, onlara birçok haklar verdiğini,
hayatlarını, mallarım ırz ve namuslarını teminat altına aldığını, onlara müslümanlar in
katıldığı mesuliyet ve vazifelerin birçoğunda haklar verdiğini, söz, inanç ve dini
ibadetlerini ifa hürriyetleri sağladığını ve onlara işkence ve kötülük yapılmasını



yasakladığını ve iyi muamele yapılmasını tavsiye ettiğini gösteriyor.
İslamiyetin müslümanlar ile onlar arasında bazı haklarda ayırım yapması, onların
şahsiyeti ile ilgili olmayan bir konu olup, İslamiyetin gözet mekle vazifeli olduğu
genel menfaatleri sağlama konusuyla ilgilidir. Bilindiği gibi, İslâmda idare dini bir
idaredir, herhangi bir kamu hizmetine giren bir kims«: in İslam hukukunu tatbik
etmesi şarttır. Zımmîler müslüman olmadıklarına göre, onlara büyük kamu hizmetleri
görevleri verilemez. Ayrıca gayr-ı müslimin müslümanlar üzerinde kamu yetkisine
haiz olması kabul edilemez bir iştir. Çünkü, bu gibi bir tasarruf müslümanlarm

13961

şuurunu yaralama neticesi verir...

Bu zimmîleştirme mukavelesi, aşağıdaki hallerde nihayete erer:

1- İsyan

2- Cizye vergisini ödeme mecburiyetini red

3- Hükümete itaati red,

4- Hür bir müslüman kadınla zina,

5- Bir düşman devlet ferdine sığınma hakkı vermek ve bu devlet lehinde casusluk
yapmak.

6- Allah'ın, Resulünün ve kitabının kudsiyetine tecavüz etmek,

7- Bir müslümanm dinden dönmesine sebeb olmak,

8- Haydutluğa kalkışmak,

9- Islâmm aziz tuttuğu prensiplere açıktan açığa muhalif hareketlerde bulunmak.

D971

10- Faizli muamelelere düşkün olmak ve buna benzer şeyler Sünnetin Önemi:
Rasûlü Ekrem Efendimizin Sünneti birçok yönlerden büyük bir Önem taşımaktadır.
Dindeki yer ve önemine şu âyet ve hadisler ışık tutmaktadır.

1. "Rasûl size ne verirse onu alınız size ne nehyederse o şeylerden de

r3981

vazgeçiniz."

f3991

2. "Kim Rasûle itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur."

3. Deki Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah'da sizi sevsin ve sizin için

[400]

günahlarınızı bağışlasın.

Mikdam b. Madikerb derki, Rasülüllah (s. a) şöyle buyurdu: "Bana Kur'an ve onunla
beraber onun gibisi (sünnet) verildi. Yakında, karnı tok, koltuğuna yaslanmış birisi:
Size bu Kur'an yeter; onda neyi helal bulursanız helâl kabul ediniz, onda neyi haram
bulursanız haram biliniz, diyecek. Şunu iyi biliniz ki, Allah Rasûlünün haram kıldığı
da Allah'ın haram kıldığı gibidir! Dikkat ediniz: Size ehlî eşek eti, köpek dişli yırtıcı
hayvanlar, aranızda anlaşma bulunan millet ferdinin kayıp eşyası,., helâl değildir.

mı '

Ancak bu sonuncudan sahibinin vazgeçmesi müstesna..."
Sünnetin Kur'an'ın yanındaki durumu üç şekilde bulunur:

a- Her bakımdan ona uyar ve onun aynı olur; bu takdirde bu konuda iki delilin,

takviye için birleşmesi söz konusudur,

b- Kur'ân'da kastedilen şeyi açıklamak için gelmiş bulunur.

c- Kur'ân-ı Kerim'in temas etmediği bir bilgi ve hükmü getirir. Bu üçüncüsü doğrudan
doğruya Rasül-i Ekrem'den (s. a) gelme bir hükümdür. Bunda da ona itaat gereklidir.



Eğer Rasûlüllah'm (s. a) yalnız Kur'ân'a uyan (ve onda bulunan) sözleri dinlense, başka
sözlerine (sünnetlerine) itât edilmeseydi, O'îıa has bir itaat bulunmamış olurdu.
Halbuki Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Kim Rasûle itaat ederse Allah'a itaat etmiş
r4021

olur..." Kim mütevatir veya meşhur olmakça -Kur'an'da bulunmayan bir hükmü
getiren- sünnet dinlenmez" dese çelişkiye düşmüş olur. Çünkü cumhur şu konularda
tek başına âhid haberi kullanmış ve onunla hükmetmişlerdir:

1. Kadını halası veya teyzesi üstünde nikahlamanın haram olması,

2. Soy akrabalığından haram olanlar derecesinde süt akrabalığından da nikahın haram
olması,

3. Alış verişte şart koşma muhayyerliği,

4. Şüf a kaideleri ve müessesesi,

5. Seferde olmadan rehin,

6. Büyük annenin mirası (varis olması)

7. Hayız görenin oruç tutmaması ve namaz kılmaması,

8. Ramazanda oruçlu iken münasebette bulunana keffâret gerekmesi,

9. Vitr namazının vâcib olması,

10. En aşağı mehrin on dirhem olması,

11. Oğuldan olan kız torunun- ölenin kızıyla- altıdabir hisse olması,

12. Oğul katili babanın kısas edilememesi,

13. Mecûsîlerden de cizye vergisinin alınması... Bu örnekleri daha da çoğaltmak
mümkündür.

Sünnet ehlinin bu konuda daha bir çok delilleri vardır. Hatta sünettin hüccet olduğunu

14031

isbat için başlı başına tezler yapılmış ve eserler yazılmıştır.

32-34. Müslüman Olduğu Sene İçinde Zımmîden Cizye Alınır Mı?