بَابُ مَا جَاءَ فِي الْوَصِيَّةِ لِلْوَارِثِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا جَاءَ فِي الْوَصِيَّةِ لِلْوَارِثِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2532 حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ بْنُ نَجْدَةَ ، حَدَّثَنَا ابْنُ عَيَّاشٍ ، عَنْ شُرَحْبِيلَ بْنِ مُسْلِمٍ ، سَمِعْتُ أَبَا أُمَامَةَ ، سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : إِنَّ اللَّهَ قَدْ أَعْطَى كُلَّ ذِي حَقٍّ حَقَّهُ فَلَا وَصِيَّةَ لِوَارِثٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: Three things are the roots of faith: to refrain from (killing) a person who utters, There is no god but Allah and not to declare him unbeliever whatever sin he commits, and not to excommunicate him from Islam for his any action; and jihad will be performed continuously since the day Allah sent me as a prophet until the day the last member of my community will fight with the Dajjal (Antichrist). The tyranny of any tyrant and the justice of any just (ruler) will not invalidate it. One must have faith in Divine decree.

(2870) Şurahbil b. Müslim'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a)'i:

"Şüphesiz ki Allah her hak sahibine hakkını vermiştir. Hiçbir varise vasiyet edilemez."



1391

derken işittim.



Açıklama

Metinde geçen "Allah her hak sahibine hakkını vermiştir, cümlesiyle kast edilen,
varislerin mirastan alacakları payın miktarım açıklayan Nisa sûresinin 11-13.
âyetleridir.

Yüce Allah bu âyetlerde, mirasçıların mirastaki paylarını açıkladığı gibi, yine bu
âyetle, ölüm döşeğinde bulunan bir kimsenin başta anne ve babası olmak üzere yakın
akrabalarına malının bir kısmını vasiyyet etmesini farz kılan Bakara suresinin 180.
âyetini yürürlükten kaldırdı.

Ancak âlimlerden bazıları, "miras âyetlerinin inmesiyle ebeveyne ve yakın akrabaya
vasiyyeti farz kılan Bakara suresinin 180. âyetinin yürürlükten kalkmış olması
gerekmez. Çünkü bir kimsenin malının bir kısmını vasiyyet edip, kalan kısmını da
miras âyetlerinde belirtilen ölçüler içerisinde taksim edilmek üzere varislere bırakması
mümkündür" diyerek miras âyetlerinin vasiyyet âyetini neshetmediğini iddia
etmişlerdir.

Hanefi âlimleri, müslümanlar arasındaki yaygınlığı ve gördüğü kabul sebebiyle tevatür
derecesine ulaşan ve mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerife sarılarak "miras
âyetlerinin Bakara sûresinin 180. âyetini nesh ettiğini, dolayısıyle bir kimsenin
ebeveyniyle diğer yakın akrabalarına malının bir kısmını vasiyyet etmesinin üzerine
vacib olmadığını" söylemişlerdir. Ömer Na-suhi Bilmen efendi, Hanefi âlimlerinin bu
mevzudaki görüşlerini şöyle açıklıyor: "Müslümanlığın başlangıcında varis olacak ana
ile babaya ve sair yakınlara vasiyyet edilmesi, bir vecibe iken bu husustaki hükm-i
şer'î bilahere miras âyetleriyle ve mütevatirül âmel olan bir hadL-i şerif ile hikmet için
nesh edilmiştir. Filhakika varisler, zaten muayyen hisselerini alacakları için ken-
dilerine ayrıca vasiyyete hacet kalmamıştır. Gerek varisler arasında ve gerek varisler
ile müverrisleri arasında bir muhabbet ve sevginin, bir bağlılığın devamı pek istenen
bir şeydir. Bunlardan bazılarım bittercih vasiyyette bulunmak ise diğerlerinin
kalplerini kırar, aralarında bir düşmanlığın uyanmasına sebebiyet vererek akraba
bağlarının çözülmesine vesile olabilir. Binaenaleyh böyle bir hale sebebiyet verilmesi
doğru olamaz.

Şu kadar var ki, herhangi bir maslahat mülahazasıyla varislerden bazılarına yapılan bir
vasiyyeXe diğer varisler, icazet verirlerse kendi rızalarıyla haklarını düşürmüş

[4pJ

olacakları cihetle bu paylaşmanın cevazına bir engel kalmamıştır.
İmam Şafiî'ye göre; miras âyetlerinin Bakara suresinin 180. âyetini nes-hetmiş olması
ihtimali bulunduğu gibi, miras âyetleriyle vasiyet âyetinin ikisinin birden yürürlükte
kalmış olması ihtimali de vardır. Fakat mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerif, her iki
hükmün birlikte yürürlükte kalması ihtimalinin ortadan kaldırıp ebeveyne ve diğer
yakın akrabaya vasiyyet etmeyi farz kılan vasiyyet âyetinin miras âyetleriyle
neshedildiğini açıkça ifade etmiştir.

Hattâbî'nin açıklamasına göre; "Alimlerin pek çoğu miras âyetlerinin vasiyyet âyetini
neshetmesindeki maksadın kendilerine vasiyyet edilmediği için vasiyyetten
yararlanamamış olan diğer akrabaların hukukunu korumak olduğunu, durum böyle
olunca da diğer mirasçıların kabul etmesi halinde herhangi bir mirasçıya vasiyyette



bulunmakta bir sakınca bulunmadığını söylemişler. Bunu mirasçıların kabul etmesi
halinde, malın üçtebirinden fazlasını vasiyyet etmenin caiz oluşuna hamletmişlerdir.
Alimlerden bazıları da mirasçılardan bazılarına yapılan vasiyyet diğer mirasçılarca
kabul edilse bile yine de geçersizdir, demişlerdir.

Hattâbî'nin açıklamış olduğu son görüş, Zahirîlerin görüşüdür. Bezi yazarı âlimlerin
bu mevzudaki görüşlerini şöyle özetliyor:

"Alimlerin miras âyeti geldikten sonra vasiyyet âyetinin hükmünün geçerliliği
hakkındaki görüşleri ikiye ayrılır:

a. Vasiyyet âyetinin hükmü, varis olmayanlar için geçerlidir. Fakat varisleri hakkında
geçersizdir. İbn Abbas ile Hasan-i Basri ve Mesrûk bu görüştedirler. Bunlara göre; bir
kimsenin varis olmayan akrabasına malının bir kısmını vasiyyet etmesi üzerine
farzdır.

b. Varisler hakkında da varis olmayanlar hakkında da geçersizdir. Müfessirlerin
ekserisi ile fıkıh âlimlerinin ekserisi bu görüştedirler. Bu görüşte olan âlimlere göre,

1411

bir kimsenin herhangi bir kimse için vasiyyette bulunması üzerine farz değildir.
7- İnsanın Kendi Yiyeceğini Yetimin Yiyeceğiyle Karıştırması