بَابُ مَا يُنْهَى عَنْهُ أَنْ يُسْتَنْجَى بِهِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا يُنْهَى عَنْهُ أَنْ يُسْتَنْجَى بِهِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

33 حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ خَالِدِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَوْهَبٍ الْهَمْدَانِيُّ ، حَدَّثَنَا الْمُفَضَّلُ يَعْنِي ابْنَ فَضَالَةَ الْمِصْرِيَّ ، عَنْ عَيَّاشِ بْنِ عَبَّاسٍ الْقِتْبَانِيِّ ، أَنَّ شِيَيْمَ بْنَ بَيْتَانَ ، أَخْبَرَهُ عَنْ شَيْبَانَ الْقِتْبَانِيِّ ، قَالَ : إِنَّ مَسْلَمَةَ بْنَ مُخَلَّدٍ اسْتَعْمَلَ رُوَيْفِعَ بْنَ ثَابِتٍ عَلَى أَسْفَلِ الْأَرْضِ ، قَالَ شَيْبَانُ : فَسِرْنَا مَعَهُ مِنْ كَوْمِ شَرِيكٍ ، إِلَى عَلْقَمَاءَ أَوْ مِنْ عَلْقَمَاءَ إِلَى كَوْمِ شَرِيكٍ يُرِيدُ عَلْقَامَ فَقَالَ رُوَيْفِعٌ : إِنْ كَانَ أَحَدُنَا فِي زَمَنِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَيَأْخُذُ نِضْوَ أَخِيهِ عَلَى أَنَّ لَهُ النِّصْفَ مِمَّا يَغْنَمُ ، وَلَنَا النِّصْفُ ، وَإِنْ كَانَ أَحَدُنَا لَيَطِيرُ لَهُ النَّصْلُ وَالرِّيشُ ، وَلِلْآخَرِ الْقِدْحُ ثُمَّ قَالَ : قَالَ لِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : يَا رُوَيْفِعُ لَعَلَّ الْحَيَاةَ سَتَطُولُ بِكَ بَعْدِي ، فَأَخْبِرِ النَّاسَ أَنَّهُ مَنْ عَقَدَ لِحْيَتَهُ ، أَوْ تَقَلَّدَ وَتَرًا ، أَوْ اسْتَنْجَى بِرَجِيعِ دَابَّةٍ ، أَوْ عَظْمٍ فَإِنَّ مُحَمَّدًا صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْهُ بَرِيءٌ ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ خَالِدٍ ، حَدَّثَنَا مُفَضَّلٌ ، عَنْ عَيَّاشٍ ، أَنَّ شِيَيْمَ بْنَ بَيْتَانَ ، أَخْبَرَهُ بِهَذَا الْحَدِيثِ أَيْضًا ، عَنْ أَبِي سَالِمٍ الْجَيْشَانِيِّ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو ، يَذْكُرُ ذَلِكَ وَهُوَ مَعَهُ مُرَابِطٌ بِحِصْنِ بَابِ أَلْيُونَ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : حِصْنُ أَلْيُونَ بِالْفِسْطَاطِ عَلَى جَبَلٍ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : وَهُوَ شَيْبَانُ بْنُ أُمَيَّةَ يُكْنَى أَبَا حُذَيْفَةَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) used his right hand for getting water for ablution and taking food, and his left hand for his evacuation and for anything repugnant.

(36).Şeybân el-Kıtbânî'den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: "Mesleme b.

um

Muhalled Ruveyfî b. Sâbit'i Mısır'ın aşağı kısımlarına emir tayin etti, Şeybân

der ki, Alkam denen yere gitmek isteyen Ruveyfî* ile Kümü Şeriyk'den Alkamâ'ya,
yahut Alkamâ'dan Küm-i Şeriyk'e kadar beraber yolculuk yaptık. Ruveyfî dedi ki:
Bizlerden birisi Resul-i Ekrem (s. a.) devrinde cihaddan elde edeceği ganimetin yarısı-
nı ona vermek ve yansım da kendisinin olmak şartıyla bir din kardeşinin arık devesini
isterse alıp cihada giderdi. Şayet kendisine ganimetten bir pay düşerse okun temreni
ile tüyü kendisinin olur; ağaç kısmı da din kardeşinin olurdu. Ruveyfî' der ki: Resul-i
Ekrem (s.a.) bana dedi ki:

"Ey Ruveyfî' umanın ki sen, benden sonra uzun zaman yaşarsın. Şu insanlara söyle ki;
kim sakallarını bağlarsa veya boynuna (nazar için ip veya boncuk) takarsa yahut
hayvan tezeği ile veya kemikle taharet yaparsa Muhammed (s.a.) ondan
[173]

beridir."
Açıklama

Hadis-i şerifte geçen ganimet, harp sonucu müslümanlarm eline geçen maldır.Fey' ise,
harb yapmadan ele geçendir.

Hadis-i şerifte geçen ganimetten elde edilen malın yansı karşılığında hayvan
kiralamak hâdisesi ise, bu ücreti olduğu gibi caiz gören Evzaî ve îbn Hanbel için bir
delildir. Fukahâmn ekserisi bu görüşü kabul etmemişler ve bu dununda, Mücâhid'in,
hayvan sahibine ücret-i misi ödemesi gerektiğini söylemişlerdir.Hattabî'de bu
görüştedir.

Bu konuda hadis-i şeriften anlaşılan şudur: Bazan elimize çok ganimet geçerse de
bazan da bir ok gibi çok az bir şey geçerdi ve bunu aramızda paylaştırdık. Okun tüy ve
demir kısmım birimiz alırsa , ağaç kısmını da diğerimiz alırdı, İslâmiyetin
başlangıcında durum böyleydi. Bu sözleriyle Ruveyfî' ilk müslümanlardan olduğunu
hatırlatmak, dolayısıyla, söyleyeceği sözün dikkatle ve kabul kulağıyla dinlenmesi için
ikazda bulunmak istemiştir.

Hattâbî'ye göre, ganimet, bölüşülmesi mümkün ve fayda sağlayan bir mal ise,
bölüşülmelidir. Değilse taksimini istemek uygun değildir. Meselâ okun parçalan olan
tüy ve demirden her biri yalnız başına işe yarayabilir. İnci tanesi ise, bölüşüldüğü
takdirde hiç kimsenin işine yaramaz.

"Benden sonra uzun zaman yaşarsın" sözü, ResuM Ekrem (s.a.)'in mucizelerindendir.
Hakikaten Ruveyfî' (r.a.) hazretleri, uzun zaman yaşamıştır. Çok ihtilâflara şâhid
olmuştur. Hicretin 56. senesinde Afrika'da vefat etmiştir.

Sakalı düğümlemek, umumiyetle onu kıvırcık hale getirip güzelleştirmek için,
câhiliyye araplanmn yaptığı bir işti. Bir rivayete göre de araplar bunu harpte
yaparlardı. Acemlerin âdeti olduğunu söyleyenler de vardır. Eb-herî der ki, eskiden
araplar arasında bir zevcesi olan sakalına bir düğüm, iki zevcesi olan da sakalına iki
düğüm atardı.Resûlullah (s.a.) bu hali hangi sebeble olursa olsun yasaklamıştır. Bu
durum sünnete muhaliftir. Sünnet, sakalı güzelce taramaktır.



"Boyuna ip bağlamak" sözü ile muska takmak veya nazar boncuğu takmak
yasaklanmıştır. Hanefî ulemasından Aynî, bu iplerin muska takmak için kullanılan
ipler olduğunu söylemiştir.

Tezek ve kemiklerle taharetlenmenin yasaklanması, bunların, cinlerin azığı
olmasındandır.

Allah Resulü'nün "ben onlardan beriyim" demeyip de "Muhammed onlardan (yani bu
fiilleri işleyenlerden) beridir." diye Muhammed ismini zikredişi ise, işin ehemmiyetine

Lİ741

dikkat çekmek ve nehyde şiddet göstermek içindir.
Bazı Hükümler

1. Bu hadis-i şerif mühim işlerde başkalarından yardım istenebileceğine delildir.

2. Hayvanın yaptığı işten doğacak kazancın bir kısmı karşılığında kiraya verilmesi
caizdir.

3. Ortak bir mal telef olmadan ve işe yarayacak bir şekilde bölünmeye müsait olması
halinde, ortaklardan birinin isteğiyle bölüşülebilir.

4. Sakalı düğümlemenin, boyuna ip takmanın, tezek ve kemikle taharetlenmenin
yasaklığma ve bu tür suçları işleyenlerden Resulüllah'm sünnetinden uzak düşeceğine
bu hadis delildir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

35 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ حَنْبَلٍ ، حَدَّثَنَا رَوْحُ بْنُ عُبَادَةَ ، حَدَّثَنَا زَكَرِيَّا بْنُ إِسْحَاقَ ، حَدَّثَنَا أَبُو الزُّبَيْرِ ، أَنَّهُ سَمِعَ جَابِرَ بْنَ عَبْدِ اللَّهِ ، يَقُولُ : نَهَانَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ نَتَمَسَّحَ بِعَظْمٍ أَوْ بَعْرٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) said: If anyone applies collyrium, he should do it an odd number of times. If he does so, he has done well; but if not, there is no harm. If anyone cleanses himself with pebbles, he should use an odd number. If he does so, he has done well; but if not, there is no harm.

If anyone eats, he should throw away what he removes with a toothpick and swallow what sticks to his tongue. If he does so, he has done well; if not, there is no harm. If anyone goes to relieve himself, he should conceal himself, and if all he can do is to collect a heap of send, he should sit with his back to it, for the devil makes sport with the posteriors of the children of Adam. If he does so, he has done well; but if not, there is no harm.

(38).Ebu'z-Zübeyr, Câbir b. Abdillah'ı şöyle derken dinlemiştir: "Resûlüllah (s.a.) bizi

£1761

kemik veya hayvan tezeği ile taharetlenmekten men'etti."



Açıklama



Resûlullan (s. a.) hayvan tersi, ve kemikle taharetlenmeyi yasaklamıştır. Hayvan tersi
pistir, cinlerin ve hayvanlarının yiyeceğidir. Kemik ise, cinlerin yiyeceğidir. Bu hadis
pis ve yenecek şeylerle taharetlenmenin caiz olmadığına delalet eder. Hayvan uzuvları
ve diğer yiyecek cinsleri de buna dahil olduğu gibi üzerine yazı yazılabilen hürmete
lâyık şeyler de dahildir.

Ulemâdan bazıları on şeyle istincanm mekruh olduğunu söylerler: 1. Kemik, 2.
Necaset, 3. Hayvan tersi, 4. Yiyecek, 5. Kömür, 6. Cam, 7. Kâğıt, 8. Kumaş parçası, 9.
Ağaç yaprağı, 10. Çiçek. Bununla ilgili özet bilgiler 8. hadisin açıklamasında
verilmişti.

um

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

36 حَدَّثَنَا حَيْوَةُ بْنُ شُرَيْحٍ الْحِمْصِيُّ ، حَدَّثَنَا ابْنُ عَيَّاشٍ ، عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِي عَمْرٍو السَّيْبَانِيِّ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الدَّيْلَمِيِّ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ ، قَالَ : قَدِمَ وَفْدُ الْجِنِّ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَقَالُوا : يَا مُحَمَّدُ : انْهَ أُمَّتَكَ أَنْ يَسْتَنْجُوا بِعَظْمٍ أَوْ رَوْثَةٍ أَوْ حُمَمَةٍ ، فَإِنَّ اللَّهَ تَعَالَى جَعَلَ لَنَا فِيهَا رِزْقًا ، قَالَ : فَنَهَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ ذَلِكَ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Shayban al-Qatbani reported that Maslamah ibn Mukhallad made Ruwayfi' ibn Thabit the governor of the lower parts (of Egypt). He added: We travelled with him from Kum Sharik to Alqamah or from Alqamah to Kum Sharik (the narrator doubts) for Alqam.

Ruwayfi' said: Any one of us would borrow a camel during the lifetime of the Prophet (ﷺ) from the other, on condition that he would give him half the booty, and the other half he would retain himself.

Further, one of us received an arrowhead and a feather, and the other an arrow-shaft as a share from the booty.

He then reported: The Messenger of Allah (ﷺ) said: You may live for a long time after I am gone, Ruwayfi', so, tell people that if anyone ties his beard or wears round his neck a string to ward off the evil eye, or cleanses himself with animal dung or bone, Muhammad has nothing to do with him.

(39).İbn Mes'ûd 'den demiştir ki; taifesinin heyeti Resul-i Ekrem Efendimizin

huzuruna geldiler; "Ya Muhammed ümmetine kemik, tezek ve kömürle
taharetlenmeyi yasak et. Zira Allah Teâlâ onları bize rızık kıldı" dediler. Bunun

[1781

üzerine Resulüllah (s. a.) bunlarla taharetlenmeyi yasakladı.
Açıklama

Bu hadis-i Şerifte geçen cin kelimesi üzerinde 6 nolu hadis-i şerifin açıklamasında
bilgi verilmişti. Oraya müracaat edilmelidir. Hadiste bahis konusu olan heyet,
Nusaybin cinlerinden 7 veya 9 cinden ibaretti. Nusaybin, Musul'un kuzey batısında
Dicle nehrinin kaynağı yakınında bulunan bir beldededir. Buranın cinleri cinlerin ileri
gelenlerin-dendir. Semada meleklerden kulak hırsızlığı yaparak istikbâle ait edindikleri
bilgilere biraz da kendileri bir şeyler ilâve edip insanları aldatan şeytanlar, birden bire
sema kapılarının kendilerine kapanması üzerine telâşlanıp yardımcılarına,
"yeryüzünün şarkını garbını gezin, bize göğün kapılanın kapayan mühim hadiseyi
öğrenin" demişlerdir. Nusaybin cinleri de gelip Resûlüllah'ı (s. a.) dinlemişler, iman
etmişler ve birer davetçi olarak kavimlerine dönmüşlerdir. Cenab-ı Hak, Kur'an-ı

[İ791

Kerîm'inde bu hadiseyi "Biz sana cin taifesinden bir cemaat gönderdik"
mealindeki âyetiyle haber vermektedir.

Bu karşılaşma Nahle denilen yerde vukua gelmiştir. Hadiseyi İbn Abbâs (r.a.) şöyle
anlatıyor: Resûlullah (s. a.) cinlere ne Kur'an okudu ne de onları gördü (mesele şundan
ibarettir): Allah Resulü (s. a.) ashabından bir cemaatle birlikte Ukaz panayırına gitmeyi
kast ederek yola çıktı. O tarihte şeytanlara semadan haber almak yasaklanmıştı.
Üzerlerine yanan kitleler "eş-Şuhub" gönderildi. Bunun üzerine şeytanlar kavimlerinin
yanma dönmüşler, kavimleri onlara: "size ne oldu, demişler" şeytanlar: "Semadan
haber almaktan men'edildik. Üzerlerimize yanan kitleler gönderildi" diye cevap
vermişler. Kavimleri: "Bu mutlaka, yeni zuhur etmiş bir şey dolayısı ile olacak, siz
hemen yeryüzünün şarkını garbını dolaşın da bakın. Semâdan haber almanıza engel
olan şey nedir?" demişler. Şeytanlar da yerin şarkını, garbını, dolaşmaya başlamışlar,
Tihâme taraflarına giden cinler, Ukaz panayırına gitmekte olan Peygamber'e (s.a.)
Nahle denilen yerde sabah namazını kıldırırken rastlamışlar. Cinler Kur'an sesini
işitince onu iyice dinlemişler ve (kendi kendilerine): "Semâdan kulak hırsızlığına mani



olan işte bu hâdisedir" demişler. Sonra da kavimlerine dönerek: "Ey kavmimiz! Biz
hâ-rikülâde güzel bir Kur'ân dinledik. O doğru yola iletiyor, ona inandık. Artık
Rabbimize hiç bir şeyi ortak koşmayacağız" demişlerdir. Bunun üzerine Allah Teâla
Peygamberine; "De ki: Bana cinlerden bir takımın, okuduğum Kurl ânı dinledikleri

UM

vahy olundu'* âyet-i kerimesini indirdi.

Ibn Mes'ûd'dan gelen bir rivayette ise, hâdise şöyle anlatılır:

Amir der ki, Alkame'ye sordum, Ibn Mes'ud'a Resûlullah (s. a.) ile birlikte Cin
Gecesi'nde bulundun mu? dedim. İbn Mes'ud: "Hayır, lâkin bir gece biz Resûlullah
(s.a.) ile birlikte bulunduk. Bir ara onu kayb ettik ve kendisini vadilerde dağ yollarında
aradık. Acaba cinniler tarafından uçuruldu, ya da gizlice öldürüldü mü, dedik. Ve
böylece bir kavmin geceleyebileceği en kötü geceyi geçirdik. Bunun üzerine
Resûlullah (s.a.):

"Bana cinlerin davetçisi geldi. Onunla gittim de cinlere Kur'ân okudum" buyurdular ve
bizi götürecek cinlerin izlerini, ateşlerinin izlerini bize gösterdi. Cinler kendilerinin
azıklarını sormuşlar; O da; "Elinize geçen üzerine besmele çekilmiş her kemik son
derece bol etli olarak sizindir. Her deve tezeği de hayvanlarınıza yemdir"
081]

buyurmuşlar. Müteakiben bize dönerek "Binaenaleyh siz bunlarla

[182]

taharetlenmeyin. Çünkü onlar din kardeşlerinizin yiyeceğidir" buyurdu.
Bazı Hükümler

1. Kişinin, menfaatine olan şeylerin tahsili ve zararlı
olan şeylerin de zararını önlemek için çalışması caizdir.

2. Hakkı yenen bir kişinin hakkını elde etmek için yetkili makamlara baş vurması
caizdir.

3. Cimrilerin de insanlar gibi mahkemelere intikal edebilen haklan vardır.

4. Başka yaratıklara zarar vermekten kaçmıldığı gibi cinnilere de zarar vermekten
kaçınılmalıdır.

5. Necaset ve kemikle taharetlenmek yasaktır. Yenilebilen şeyler kemik hükmündedir,
taharette kullanılmaz.

Pislenen ve sonra da temizlik kabul etmeyen şeyler kömür hükmündedir. Bunlarla
taharetlenmenin cevazı hakkında ihtilaf vardır. Nevevî: "Kemikle taharetlenilirse,
iadesi lâzımdır" demiştir. Bütün yiyecekler ve kâğıt gibi hürmete lâyık şeylerin de
aynı olduğunu söylemiştir. Tekrar su ile yıkanmak gerekir taş kâfi gelmez. Yiyecek
şeylerle taharetlenen de yeniden taharatlenmelidir. Ancak bu ikinci taharetin taşla
olması kifayet eder.

Mâlikîlere göre ise, bu sayılan şeylerle tahâretlenildiğinde temizlik hasıl olmuşsa,
haram olmakla beraber iadesi gerekmez. Temiz kemikle ve tezekle temizlenmek
kerahetle caizdir. îmam-ı A'zam'm görüşü de budur.

Lİ83]

6. Cinler de İnsanlar gibi yiyip içerler.



21. Taşlarla Taharetlenmek