بَابٌ فِي لُزُومِ السُّنَّةِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي لُزُومِ السُّنَّةِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

4051 حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ بْنُ نَجْدَةَ ، حَدَّثَنَا أَبُو عَمْرِو بْنُ كَثِيرِ بْنِ دِينَارٍ ، عَنْ حَرِيزِ بْنِ عُثْمَانَ ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِي عَوْفٍ ، عَنِ الْمِقْدَامِ بْنِ مَعْدِي كَرِبَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ قَالَ : أَلَا إِنِّي أُوتِيتُ الْكِتَابَ ، وَمِثْلَهُ مَعَهُ أَلَا يُوشِكُ رَجُلٌ شَبْعَانُ عَلَى أَرِيكَتِهِ يَقُولُ عَلَيْكُمْ بِهَذَا الْقُرْآنِ فَمَا وَجَدْتُمْ فِيهِ مِنْ حَلَالٍ فَأَحِلُّوهُ ، وَمَا وَجَدْتُمْ فِيهِ مِنْ حَرَامٍ فَحَرِّمُوهُ ، أَلَا لَا يَحِلُّ لَكُمْ لَحْمُ الْحِمَارِ الْأَهْلِيِّ ، وَلَا كُلُّ ذِي نَابٍ مِنَ السَّبُعِ ، وَلَا لُقَطَةُ مُعَاهِدٍ ، إِلَّا أَنْ يَسْتَغْنِيَ عَنْهَا صَاحِبُهَا ، وَمَنْ نَزَلَ بِقَوْمٍ فَعَلَيْهِمْ أَنْ يَقْرُوهُ فَإِنْ لَمْ يَقْرُوهُ فَلَهُ أَنْ يُعْقِبَهُمْ بِمِثْلِ قِرَاهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) forbade me to wear a gold ring, or a Qassi garment or the use purple saddle-cloths.

(4604) El-Mikdam İbn Ma'dikerib'den (rivayet edildiğine göre) Rasû-lullah (s. a.)
(şöyle) buyurmuştur: "Şunu iyi biliniz ki bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte (onun bir)
benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun koltuğuna kurulan tok bir adamın size: (Sadece)
şu Kur'an lazımdır onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz
(yeter), diyeceği (günler) yakındır. Şunu iyi biliniz ki ehli eşek eti, yırtıcı (hayvanlar)
dan köpek dişli olanlar, (bir süre kalmak üzere İslam topraklarına pasaportlu olarak
giren) anlaşmalı (kafir)Ierin kaybettiği mallar size hela? değildir. Ancak sahibinin
kendisine ihtiyaç duymadığı (için almadığı) yitik mallar bu hükmün dışındadır. Kim
bir kavme misafir olursa o kavmin onu ağırlaması gerekir. Eğer ağırlamazlarsa, o mi-

[681

safir ağırlama hakkını alarak onları cezalandırabilir."
Açıklama

Bu Hadis-i Şerif, Hz. Peygambere melek aracılığı ile ve meleğin okumasıyla gelen
vahy-i metluv(okunmuş vahy yani Kur'ân âyetleri) kadar Önemi haiz olan bir de
melek aracılığı veya okunması olmaksızın gelen vahy-i gayr-i metluv bulunduğunu A
İslam'ın teşriinde her ikisinin de aynı önemi haiz olduklarını, binaenaleyh, sünnetin
ortaya koyduğu yasakların da Kur'an-ı Kerim'in ortaya koyduğu yasaklar derecesinde
önemli olduğunu ifade etmektedir. Çünkü Hz. Peygamber dini mevzularda
konuşurken, kafasından konuşmaz. Rab-bisinden aldığı ilhamla konuşur.
Nitekim Cenab-ı Hak da Kur'an-ı Kerim'inde "O (Peygamber) kafasından konuşmaz.
0'(na inen Kur'an veya onun söylediği sözler) kendisine vahyedilen vahiyden başka
1691

bir şey değildir." buyurarak bu gerçeği bizlere açıklamıştır.

Hadis alimlerinin açıklamasına göre bir vahy eseri olan sünnetin üç görevi tesbit
edilmiştir:

1. Kur'ân-i Kerim âyetlerini açıklamak.
Bu da iki şekilde olur:

a) Kur'ân-ı Kerim âyetlerine uygun olarak gelip onları te'yid eder. Örnek:

Ayet: "Ey iman edenler, aranızda birbirinizin mallarını meşru olmayan yoldan elde

izm

edip yemeyiniz."

Hadis "Kendisi razı olmadıkça bir nıüslümanm malı başkasına helal olmaz."

b) Ayetten ne kasdedildiğini açıklar, örnekler:

I. Namaz, oruç, hacc ve zekat gibi dini vazifelerle ilgili ayetleri açıklayan (bunların
mücmel durumlarını gideren), nasıl yapılacaklarını gösteren hadisler.

II. Kayıtsız (mutlak) olan ayetleri, şart ve kayda bağlayan hadisler. Hırsızlığın

1211

cezasıyla ilgili ayeti "Sağ el ve bilekten" kayıtlarına bağlayan sünnet buna
örnektir.



III. Genel (âmm) bir ayeti tahsis eden (özelleştiren) hadisler:
Örnek:

Ayet: "Onlar ki iman edip, imanlarını zulm ile karıştırmazlar, emniyete layık olan

1721

onlardır ve onlar doğru yol üzerindedirler."

Ashab buradaki zulmü genel manasıyla (haksızlık) diye anlayarak Ra-sul-i ekreme:
"Hangimiz zulmetmez ki?" dediler.



Efendimiz cevap verdi: "Maksat o (zulüm) değildir. Burada kasdedilen şirktir."

IV. Müşkil (maksud olan mana kapalı) olan âyetleri açıklayan hadisler.

Örnek: Ayet: "Fecrden (ibaret olan) beyaz iplik (gecenin) siyah ipinden ayırd

[741

olununcaya kadar yiyin ve için,."

Buradaki "beyaz ve siyah iplik" tabirlerini bazıları gerçek iplik sanmışlardı. Rasul-i
Ekrem: "Onlar gecenin karanlığı ile gündüzün aydınlığıdır" diyerek durumu
aydınlattılar.

[751

2. Kur'an-ı Kerim' de bulunan bazı ayetlerin hükümlerini nesheder. Örnek:

Nisa suresinin 2. ayeti mirasla ilgilidir. Buna göre din farkı sözkonusu olmadan belli
akraba birbirinin varisi olur.

[761

"Müslüman kafire, kafir de müslümana varis olamaz." hadisiyle ayrı dinde

1771

olanların birbirine varis olmaları neshediimiştir.

3. Kur'an-ı Kerim' in ihtiva etmediği bir bilgi ve hükmü getirir. Sünnetin getirdiği ve
Kur'an-ı Kerim'de bulunmayan hükümlerden bazıları:

1. Kadını halası veya teyzesi üstüne nikahlamanın haram olması.

2. Soy akrabalığından haram olanlar derecesinde, süt akrabalığından da nikahın haram
olması.

3. Alış- verişte şart koşma muhayyerliği

4. Şuf â kaideleri ve müessesesi.

5. Seferde olmadan rehin.

6. Büyük annenin varis olması.

7. Hayız görenin oruç tutmaması ve namaz kılmaması.

8. Ramazanda oruçlu iken münasebette bulunana keffaret gerekmesi.

9. Vitir namazının vacib olması.

10. Oğuldan olan kız turunun - ölenin kızıyla- altıda bir hisse alması.

11. En aşağı nıehrin on dirhem olması.

12. Oğul katili babanın kısas edilmemesi.

[781

13. Mecusilerden de cizye vergisinin alınması.

Kısaca özetlersek şunları söyleyebiliriz: "Kur'an bir iskelet yapı verir.
Yerine göre et, kemik, kas, sinir vb. hep hadisten teşekkül eder. Tenasüb hadisin

[791

görevleri arasındadır.

Mekhûl bu hususu şu sözleriyle dile getirmiştir: "Kur'ân'm sünnete olan ihtiyacı



İM

sünnetin Kur'ân'a olan ihtiyacından fazladır."

Hattâbi (r.a.)'nin de ifade ettiği gibi bazıları: "Si/e bir hadis geldiği zaman onu Kur'an-
ı Kerimle karşılaştırınız. Eğer Kur'an-ı Kcrim'e uyarsa onu alınız. Eğer uyma/sa
bırakınız" mealinde bir hadis rivayet etmişlerse de bu hadisin aslı yoktur. Hatta
Zekeriyya İbn Yahya es Sâcî, Yahya İbn Mam'in sözü geçen hadis hakkında "Onu
zındıklar uydurdular" dediğini rivayet etmiştir.

Hattabi (r.a.)'nin beyanına göre o hadisi, Şamlılar, Yezid b. Rabia'dan rivayet
etmişlerdir. Yezid b. Rabia'nm kimliği meçhuldür. Ayrıca Ye-zid'in bu hadisi Ebul-
Eş'as'dan, Ebu'l-Eş'as'm da Sevban'dan aldığı söylenir. Halbuki Yezid'in Ebul-
Eş'as'dan hadis rivayet ettiği sabit olmadığı gibi Ebu'l - Eş'as'm da Sevban'dan hadis

mu

rivayet ettiği sabit değildir.

Ancak şurasını da ifade edelim ki Kur'an sünnet ilişkisi işlenirken şu
noktalardan kesinlikle kaçınmak gerekir:

a) Peygamberimizi güçsüz bir tebliğci olarak görüp dinimizdeki otoritesini sınırlı
saymak; hatta bazan, bir cami görevlisine tanıdığımız dini otoriteyi ondan esirgemek,
Kıır'anı üstün göstereceğiz zannıyla yanlış yollara sapmak.

b) Kur'anı ve hadisleri karşılıklı kuvvet denemesine tabi tutmak.

c) Bu iki kudsî kaynağı, yerine göre karşılıklı muarız ve yerine göre kademeli
salahiyet sahibi görmek, bu onun altında o onun üstünde gibi sıralamak.

Yukarıda saydığımız noktalarda yapılan yanlışlar, bazı bilginlerin "sünneti üstün
gösterir beyanları"nm yanlış anlaşılmasına bile vesile olmuştur. "Sünnetin Kitaba olan
ihtiyacı, Kur'an'm sünnete olan ihtiyacından daha azdır" sözü, bu yönden yanlış
anlaşılmış, bu bir nevi cür'et olarak bile tavsif edilmiştir. Bu sözün sahibi Kur'an'Ia
hadisi elbette güç yarışması içine koyan bir kişi değildir. Onun kasdı şudur: Kur'an'm

[82]

ana esasları verdiği için özdür, kısadır. Sünnetin varlığı lüzumludur.

Sadece Kur'an-ı Kerimle yetinmek İslamdan sapmadır. Çünkü bu tutum: "...

[83]

Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladrysa ondan sakının..." "O

[841

havadan konuşmaz, o kendisine vahyedilen vahiyden başka birşey değil."

[85]

mealindeki ayet-i kerimelere aykırıdır. Hz. Peygamberin bu mevzudaki ihbarı
zamanla aynen haber verildiği şekilde ortaya çıktığından mevzumuzu teşkil eden
hadis, Hz. Peygamberin mucizelerindendir. ..
Bu mevzuya şu hadis-i şerifle son vermek istiyoruz:

"Rasûlullah (s.a.) Veda haccmda, orada toplananlara bir hitabede bulunarak ezcümle
buyurdular ki: "Şeytan artık sizin toprağınızda tapmıl-maktan ümidini kesmiştir.
Bundan başka, amellerinizden küçüm-sedikleriniz şeylerde kendisine itaat olunmasına
ise çoktan razı olmuştur. O halde şeytana uymaktan sakınınız. Zira ben size öyle bir
şey bıraktım ki ona sımsıkı yapışırsanız ebediyyen sapmazsınız. O şey, Allah'ın kitabı

[86]

ve peygamberin sünnetidir." Sünnete sarılmanın lüzumunu 4607 numaralı hadisin
şerhinde tekrar ele alacağız, inşaallah.

Mevzumuzu teşkil eden Hadis-i Şerifte geçen "Ağırlanmayan bir misafirin, ev sahibini



dava etme hakkına sahip olması" meselesi 3751-3752 numaralı hadislerin şerhinde

£871

geçtiğinden burada tekrara lüzum görmüyoruz.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

4052 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ حَنْبَلٍ ، وَعَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ النُّفَيْلِيُّ ، قَالَا : حَدَّثَنَا سُفْيَانُ ، عَنْ أَبِي النَّضْرِ ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي رَافِعٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : لَا أُلْفِيَنَّ أَحَدَكُمْ مُتَّكِئًا عَلَى أَرِيكَتِهِ يَأْتِيهِ الْأَمْرُ مِنْ أَمْرِي مِمَّا أَمَرْتُ بِهِ أَوْ نَهَيْتُ عَنْهُ فَيَقُولُ لَا نَدْرِي مَا وَجَدْنَا فِي كِتَابِ اللَّهِ اتَّبَعْنَاهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Messenger of Allah (ﷺ) once prayed wearing a garment having marks. He looked at its marks. When he saluted, he said: Take this garment of mine to AbuJahm, for it turned my attention just now in my prayer, and bring a simple garment without marks.

Abu Dawud said: The name of Abu Jahm b. Hudhaifah from Banu 'Adi b. Ka'b b. Ghanam

(4605) (Ebu Rafı'in) babasından (rivayet olunduğuna göre Peygamber (s. a.) (şöyle)
buyurmuştur:

"Sakın sizden birini, emrettiğim ya da nehyettiğim bir husus kendisine ulaşınca
koltuğuna yaslanmış bir halde "Benim aklım ermez. Biz Allah'ın Kitabında ne

£881

bulursak ona uyarız" derken bulmayayım."
Açıklama

£891

Bir önceki hadisle ilgili açıklama bv. hadis için de geçerlidir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

4053 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحِ الْبَزَّازُ ، حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ ، ح وحَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ جَعْفَرٍ الْمَخْرَمِيُّ ، وَإِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ ، عَنْ سَعْدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ ، عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ ، عَنْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا ، قَالَتْ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ أَحْدَثَ فِي أَمْرِنَا هَذَا مَا لَيْسَ فِيهِ فَهُوَ رَدٌّ قَالَ ابْنُ عِيسَى : قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ صَنَعَ أَمْرًا عَلَى غَيْرِ أَمْرِنَا فَهُوَ رَدٌّ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

A similar tradition has also been transmitted by 'Aishah through a different chain of narrators. But the former is more perfect.

(4606) Aişe (r.a.)'den (rivayet olunduğuna göre) Rasûlullah (s. a.) "Kim bizim
dinimizde, onda olmayan bir şey ortaya atarsa, (onun ortaya attığı) o şey batıldır." İbn
İsa (bu hadisi) Peygamber (s. a.); "Kim bizim dinimizin dışında bir iş yaparsa (o iş)

[901

batıldır" buyurdu, (şeklinde) rivayet etti.
Açıklama

Bu hadis-i şerifin zahiri Hz. Peygamberin vefatından sonr3) fcilap ve sünnetin ruhuna
aykırı olarak din adına ortaya atılan bütün yeniliklerin batıl ve İslam dışı olduğunu ifa-
de etmektedir.

Bilindiği gibi Hz. Peygamberin irtihalinden sonra din adına ortaya atılan şeylere bid'at
duıir.

Bid'at kelimesi "bir şeyi örneği ve benzeri olmaksızın meydana getirmek, yeniden icad
etmek, anlamına gelen bed' kökünden gelir. Buna göre bid'at eskiden olmadığı halde
sonradan icad edilen şey demektir.

Kur'an-ı Kerim'de de beyan edildiği üzere İslam dini Hz. Peygamber (s.a.) hayatta

1911

iken kemale ermiştir. Binaenaleyh, Rasülullah'dan sonra dinde ihdas edilen herşey
bid'at mefhumuna girer. Böyle bir şeyi meydana çıkarmaya ve ona uymaya "ihtida"'
denildiği gibi o şeyin vasıf ve şekline ve bir de o tarzda işlenen amele de "bid'at"
I92J

denilir. İslam uleması bid'atın tarifinde birleşmemiş, çeşitli tarifler ileri
sürmüşlerdir. Bir grup bid'atı dar manada ele almış ve "Hz. Peygamber (s.a.)'den sonra
ortaya çıkan, din ile alakalı olup bir ilave veya eksiltme mahiyetinde olan şey" diye
tarif etmişlerdir. Bu tarife göre her bid'at kötüdür, sapıklıktır, dini bozacağı,
değiştireceği için onunla mücadele etmek gerekir.

Diğer gruba göre bid'at, Hz. Peygamberden sonra icad edilen, ortaya çıkan, moda
haline gelen herşeydir. Bu tarif çok geniş olduğu için tek yönlü bir değerlendirmeye
tabi tutulamamış "mezmume" ve "hasene" yani kötü ve iyi olarak iki kısma ayrılmıştır.
Bu arada Şer'î delillere aykırı her şey ve her davranışa bid'at diyenler de olmuştur.



Birinci tarife göre, herhangi bir adet, alet ve davranışın bid'at olabilmesi için, dine
katılması, dinî telakki edilmesi, iman ve ibadet manzumesine dahil bulunması gerekir.
Mesela, bir kimsenin bedenini geliştirmek için her sabah bir müddet koşması, sonra
bir yerde durup belli hareketler yapması, caizdir, bunlar, Hz. Peygamber zamanında
yapılmamış olsa dahi bid'at değildir. Aynı hareketler, ibadet olsun diye yapılır veya
ibadet sayılırsa bid'at olur ve caiz olmaktan çıkar. Çünkü İslam'da ibadetin yeri,
zamanı ve şekli, Allah ve Rasulü tarafından kesin çizgilerle açıklanmıştır. Hiçbir
kimsenin bunları, değiştirme, arttırma ve eksiltme selahiye-ti yoktur.
İkinci gruba göre, Rasûlullah'm ahirete intikalinden sonra ortaya çıkan herşey,
bid'attir; ancak her bid'at sapıklık olmadığı gibi günah ve kötü de değildir. Kabîh
(kötü) bid'at vardır, hasen (iyi) bid'at vardır. Birincisi: Caiz olmadığı ve delile
dayanmadığı halde dinde ilave veya eksiltme ifade eden bid'atlerdir. İkincisi:
Sonradan ortaya çıkmakla beraber, ya din ile alakası olan veya caiz olduğuna delil
bulunan, bid'atlerdir. Dikkat edilirse bu tarifin "kötü bid'at" diye tavsif edilen
kısmının, birinci grubun bid'at anlayışı içine girdiği görülecektir, "iyi ve güzel bid'at"
denilen kısmına ise onlar bid'at dememiş, bunları bid'at mefhumu içine almamışlardır.
Bid'atı iyi ve kötü diye ikiye ayıranlara göre horozu kurban olarak kesmek kötü
bid'attir; caiz değildir; çünkü bu adet sonradan çıkmıştır, islam'ın kurban nizamına
aykırıdır. Aynı adet birinci grubun tarifine göre bid'attir. Kur'an-ı Kerim'i, bir mushaf
içinde toplamak, hadis kitapları yazmak, teravih namazını cemaatle kılmak da
sonradan olmuş şeylerdir; fakat bunlar iyi bid'attir, caizdir, caiz olduğuna deliller
vardır. Unu elekten geçirmek, yemekte; çatal, kaşık, masa kullanmak; otomobile
binmek de sonradan çıkmış şeylerdir; fakat bunlar dünya hayatı ile alakalı mubah

[93]

bid'atlerdir, din ile (iman ve ibadet, günah ve sevap mefhumu ile) alakası yoktur.
Hulasa, İslam dininin, itikad ve ibadet sahasında Rasülulullah (s. a.) ile ashab-ı
kiramdan nakledilenlerin dışında kalan ve ehl-i sünnetin mütehassıs alimlerince zaruri
görülmeyen her yenilik, maksatlı bir şekilde "olanı terk etmek" veya "olmayanı icad
etmek" gayr-i meşrudur, dalalettir ve bidattir. İbadetle ilgili olmadığı halde, kendisine
ibadet rengi verilen her adet te böyledir. Bunların dışında kalan yenilik ve icadlarsa
[94]

meşrudur.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

4054 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ حَنْبَلٍ ، حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ ، حَدَّثَنَا ثَوْرُ بْنُ يَزِيدَ ، قَالَ : حَدَّثَنِي خَالِدُ بْنُ مَعْدَانَ ، قَالَ : حَدَّثَنِي عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَمْرٍو السُّلَمِيُّ ، وَحُجْرُ بْنُ حُجْرٍ ، قَالَا : أَتَيْنَا الْعِرْبَاضَ بْنَ سَارِيَةَ ، وَهُوَ مِمَّنْ نَزَلَ فِيهِ { وَلَا عَلَى الَّذِينَ إِذَا مَا أَتَوْكَ لِتَحْمِلَهُمْ قُلْتَ لَا أَجِدُ مَا أَحْمِلُكُمْ عَلَيْهِ } فَسَلَّمْنَا ، وَقُلْنَا : أَتَيْنَاكَ زَائِرِينَ وَعَائِدِينَ وَمُقْتَبِسِينَ ، فَقَالَ الْعِرْبَاضُ : صَلَّى بِنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ذَاتَ يَوْمٍ ، ثُمَّ أَقْبَلَ عَلَيْنَا فَوَعَظَنَا مَوْعِظَةً بَلِيغَةً ذَرَفَتْ مِنْهَا الْعُيُونُ وَوَجِلَتْ مِنْهَا الْقُلُوبُ ، فَقَالَ قَائِلٌ : يَا رَسُولَ اللَّهِ كَأَنَّ هَذِهِ مَوْعِظَةُ مُوَدِّعٍ ، فَمَاذَا تَعْهَدُ إِلَيْنَا ؟ فَقَالَ أُوصِيكُمْ بِتَقْوَى اللَّهِ وَالسَّمْعِ وَالطَّاعَةِ ، وَإِنْ عَبْدًا حَبَشِيًّا ، فَإِنَّهُ مَنْ يَعِشْ مِنْكُمْ بَعْدِي فَسَيَرَى اخْتِلَافًا كَثِيرًا ، فَعَلَيْكُمْ بِسُنَّتِي وَسُنَّةِ الْخُلَفَاءِ الْمَهْدِيِّينَ الرَّاشِدِينَ ، تَمَسَّكُوا بِهَا وَعَضُّوا عَلَيْهَا بِالنَّوَاجِذِ ، وَإِيَّاكُمْ وَمُحْدَثَاتِ الْأُمُورِ ، فَإِنَّ كُلَّ مُحْدَثَةٍ بِدْعَةٌ ، وَكُلَّ بِدْعَةٍ ضَلَالَةٌ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Abdullah AbuUmar, client of Asma', daughter of AbuBakr, said: I saw Ibn Umar buying a Syrian garment in the market. When he saw that it had red warp, he returned it. I then came to Asma' and mentioned it to her. She said: Bring me, slave-girl, the mantle of the Messenger of Allah (ﷺ). She brought out a mantle of a course ornamented cloth, with its collar, sleeves, front, and back were hemmed with brocade.

(4607) İbn Amr es-Sülemî ile Hucr (un şöyle) dedi (k)ler (i rivayet edilmiştir):
Hakkında: "Sen, sizi bindirecek birşey bulamıyorum deyince, harcayacak birşey
bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözlerinden yaş akarak dönen kimselerin

[95]

aleyhine de bir yol yoktur."

(âyeti) inen el-Irbaz b. Sâriye'nin yanma varmıştık. Selam verdik ve "Seni ziyarete,
hastalığın için geçmiş olsun demeye ve (senden) ilim almaya geldik" dedik. Bunun
üzerine Irbaz (şöyle) dedi:

"Birgün Rasûlullah (s. a.) bize namaz kıldırdı. Sonra bize dönüp çok tesirli bir va'z etti.
Bu va'zdan dolayı gözler yaşarıp kalpler ürperdi. Derken bir konuşmacı: "Ey Allah'ın
rasulü (senin) bu (va'zm yolculuğa çıkacağı için kalanlara) veda eâ&n bir kimsenin
va'zana benziyor. Binaenaleyh bize neyi tavsiye edersiniz?" (söyleyin de bilelim),
dedi. (Fahr-i kainat efendimiz de):

"Size Allah' dan korkmanızı (başmızdaki idareciler) Habeşli bir köle olsa bile (onlan)



dinleyip, itaat etmenizi tavsiye ederim. Çünkü benden sonra sizden kim yaşarsa o, pek
çok (dini) ihtilaflara şahid olacaktır. Binaenaleyh size gereken, sünnetime ve doğru
yolum üzerinde bulunan halifelerimin sünnetine sarılınız. Bu sünnetlere (adeta)
dişlerinizi (bir daha çıkmamak üzere iyice) hatırınız. Sizi (din adına) sonradan ortaya
atılan işlerden sakındırırım. Çünkü sonradan ortaya atılan her iş bid'attır ve her bid'at

£961

sapıklıktır" buyurdu.
Açıklama

Metinde geçen "Bu sünnetlere dişlerinizi batırmiz>, sözü oıan]ara bütün varlığınızla,
olanca gücünüzle ciddi bir şekilde sarılınız" anlamında kullanılmıştır.
Bu hadis-i şerif, ümmet-i Muhammed'in mü'min ve müslüman olarak kalmalarının
ancak sünnet çizgisinden ayrılmamaları ile mümkün olacağını, Hz. Peygamber'in
vefatından sonra (4596 numaralı hadis-i şerifte de ifade edildiği gibi) müslümanlar
arasında pek çok dini ihtilaflar doğacağını ve bu fitnelerden korunmanın ancak Hz.
Peygamberin ve dört halifenin sünnetine sarılmakla mümkün olacağını haber
vermektedir. Sözü geçen hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi, bir kimsenin
veya toplumun sünnet üzerinde yürüdüğünü iddia edip kendisinin dışındaki kimselerin
sünnetin dışında olduklarını söylemesi Önemli değildir. Önemli olan, Allah'ın ve
rasulünün bu hususta koymuş oldukları ölçülere uymaktır, bu ölçüleri bir düstur olarak
almak ve onları eksiksiz uygulamaktır.

"Çünkü sürinet-i seniyye gemilerde hatt-i hareketi gösteren kıble nümali bir pusula,

[971

hadsiz, zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hükmündedir." Hz.
Peygamberin sünnetine sarılmanın nasıl olacağını yüce Allah şöyle açıklıyor:
"Hayır, rabbma andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip
sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan, kendilerini

198]

tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar."

Bu âyet-i kerime'ye göre bir kimsenin mü'min sayılabilmesi için onun bütün
ihtilaflarının çözümünde Hz. Peygamberi hakem tayin etmesi yani Hz. Peygamberin
sağlığında ortaya çıkan tüm anlaşmazlıkların hall-ü faslında bizzat onun hakemliğine
başvurması, vefatından sonra da bu ihtilafın çözümünü onun sünnetinde ve dolayısıyla
Allah'ın Kitabında araması ve Hz. Peygamberin verdiği hükümden ya da sünnetinin
getirdiği çözüm şeklinden dolayı kalbinde en ufak bir sıkıntı veya bir itiraz hissinin
1991

doğmaması şarttır.

Cenab-ı vacibu'l-vücud hazretleri diğer bir ayet-i kerimesinde de şöyle buyurmuştur.
"Kim Allah'a ve Rasul(ün)e itaat ederse işte onlar Allah'ın kendilerine nimet bahşettiği
peygamberlerle, siddıklarla, şe-hidlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Arkadaş olarak

liom

bunlar ne güzeldir!"

Bu mevzuda şu iki ayet-i kerimeyi de hatırlamak gerekir: "Kim peygambere itaat

Iİ0U

ederse o, gerçekten Allah'a itaat etmiş olur..."

"Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Onu (bilhassa) sakınanlara, zekât verenlere ve



âyetlerimize inananlara yazacağım. Onlar öyle kimselerdir ki, yanlarındaki Tevrat'ta
ve İncil'de yazılı buldukları ümmi Nebi olan Peygambere uyarlar ki o Peygamber,
onlara iyilikle emreder, onları kötülükten meneder, iyi ve temiz olan şeyleri helal, kötü
ve zararlı şeyleri haram kılar, onların ağır yüklerini, sırtlarında olan zincirleri indirir.
İşte ona iman edenler, ona saygı gösterip onu İ'zaz edenler, ona yardım edenler ve

[102]

onunla indirilen nura uyanlar yok mu, onlar felâ-ha kavuşanların ta kendileridir."
Metinde geçen "Raşid halifeler" den maksad, Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a.) ile Hz. Ömer
İbn Hattab, Hz. Osman ve Hz. Ali (r.anhüm) dür. Hadis-i şerifte bu raşid halifelerin
yoluna uymak emredilmiştir. Çünkü bunların hepsi de Hz. Peygamberin yolundadırlar.
Fıkıh ve usul alimleri 4657 numaralı hadis-i şerif ve benzerlerine bakarak Hz.
Peygamberin sahabilerinin tümünün sünnetinin de raşid halifelerin sünnetleri gibi bir

£1031

delil olduğunu söylemişlerdir.
Bazı Hükümler

1. İnsanın saadeti takva üzere hareketmesiyle kaimdir. Çünkü «Allah yalnız takva

LİMl

sahiplerinin amelini kabul eder."

2. İdareciler, dinin emirlerine uygun hareket ettikleri sürece kendilerine itaat etmek
vacibdir. Fakat, dine aykırı hareket edip emirler vermeye başlanınca bakılır, eğer
onları İşbaşından uzaklaştırmak mümkün ise isyan edilip iş başından indirilirler. Fakat
onlara isyan, daha büyük bir fesada ve yıkıma sebep olacaksa, buna tevessül edilmez.
Çünkü "İki kötülükten birini tercih etmekle karşı karşıya gelindiği zaman, büyüğünden

[105] ' " [j06]

kurtulmak için hafif olana katlanılır" sözü umumi bi; fıkıh kaidesidir.

3. Devlet başkam, Kureyş'in dışında herhangi bir kabileden de olabilir. İsterse

[İM

Habeşli bir köle olsun. Ancak bazıları "İmamlar Kn-reyş'dendir..." hadis-i
şerifine dayanarak devlet başkanının mutlaka Kureyş'den olacağını savunmuşlar ve
hadisi şerifte geçen: "Habeşli bir köle de olsa" sözünün "olmaz ya farz-i muhal
Habeşli bir köle bile olsa" manasında kullanıldığını söylemişler ve bu cümlenin kendi
anladıkları manada kullanıldığını isbat için şu hadisleri delil getirmişlerdir.

1. "Her kim Allah için bağırtlak kuşu yuvası gibi bir mescid yaparsa, Allah da onun

[1081

için cennette bir ev yapar."

[1091

2. "Eğer kızım Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim."

3. "Allah hırsıza lanet etsin. Bir yumurtayı çalar da eli kesilir, ipi çalar yine eli

[1101

kesilir." Çünkü bu hadislerde Hz. Fatima'nm hırsızlık yapmasından, bağırtlak
kuşu yuvası kadar büyüklükteki mescidderi söz ediliyor ki aslında bunlar olağan
değildir. Farazi olarak söylenmiştir.

Keza bir yumurtadan dolayı da el kesilmez, ancak yumurta çalan kimse hırsızlığa
alışır. Zamanla el kesilmesini gerektirecek çapta büyük hırsızlık yapar. (Biz bu emirlik
konusunu (2928) riö'İu hadis-i şerifin şerhinde açıklamıştık.)



4. Her bidat sapıklıktır. (Nitekim 4609 numaralı hadisin şerhinde açıklamıştık.)

5. Hz. Peygamberin vefatından sonra çok büyük dini ihtilâflar olacaktır. Bunların
tahribatından kurtulmanın tek çaresi Kitaba ve sünnete sarılmaktır.

imi

6. Raşid halifelerin sözü diğer sahabilerin sözlerine tercih edilir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

4055 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا يَحْيَى ، عَنِ ابْنِ جُرَيْجٍ ، قَالَ : حَدَّثَنِي سُلَيْمَانُ يَعْنِي ابْنَ عَتِيقٍ ، عَنْ طَلْقِ بْنِ حَبِيبٍ ، عَنِ الْأَحْنَفِ بْنِ قَيْسٍ ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ مَسْعُودٍ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : أَلَا هَلَكَ الْمُتَنَطِّعُونَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

It is only a garment wholly made of silk which the Messenger of Allah (ﷺ) forbade, but there is no harm in the ornamented border and the wrap.

(4608) Abdullah İbn Mes'ud'dan (rivayet edildiğine göre) Peygamber (s. a.) üç defa:

[mi

"Taşkınlar helak oldular" buyurmuştur.
Açıklama

Bu hadisten murad, kavillerinde, fiillerinde haddi aşan, taşkınlık yapan kimselerdir.
Ne söylediğini bilmeyen, ölçüsüz konuşan ve aşırı fillerde bulunan bu gibi kimseler
insanlar tarafından sevilmedikleri ve çok defa yaptıklarının cezası olarak hapislerde
çürüdükleri gibi, âhiretlerinin de harab olacağına bu hadis~i şerif delâlet etmektedir.

LÜU

6 - (İyi Yada Kötü) Bir Yola Çağırman (ın Ve O Yollardan Birini Tutmanın)
Hükmü