بَابُ مَنْ قَتَلَ عَبْدَهُ أَوْ مَثَّلَ بِهِ أَيُقَادُ مِنْهُ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَنْ قَتَلَ عَبْدَهُ أَوْ مَثَّلَ بِهِ أَيُقَادُ مِنْهُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3977 حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ الْجَعْدِ ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ ، ح وحَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، حَدَّثَنَا حَمَّادٌ ، عَنْ قَتَادَةَ ، عَنِ الْحَسَنِ ، عَنْ سَمُرَةَ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : مَنْ قَتَلَ عَبْدَهُ قَتَلْنَاهُ ، وَمَنْ جَدَعَ عَبْدَهُ جَدَعْنَاهُ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ ابْنُ الْمُثَنَّى ، حَدَّثَنَا مُعَاذُ بْنُ هِشَامٍ ، حَدَّثَنِي أَبِي ، عَنْ قَتَادَةَ ، بِإِسْنَادِهِ مِثْلَهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : مَنْ خَصَى عَبْدَهُ خَصَيْنَاهُ ثُمَّ ذَكَرَ مِثْلَ حَدِيثِ شُعْبَةَ وَحَمَّادٍ قَالَ أَبُو دَاوُدَ : وَرَوَاهُ أَبُو دَاوُدَ الطَّيَالِسِيُّ ، عَنْ هِشَامٍ ، مِثْلَ حَدِيثِ مُعَاذٍ ، حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ ، حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ عَامِرٍ ، عَنِ ابْنِ أَبِي عَرُوبَةَ ، عَنْ قَتَادَةَ ، بِإِسْنَادِ شُعْبَةَ مِثْلَهُ زَادَ ثُمَّ إِنَّ الْحَسَنَ نَسِيَ هَذَا الْحَدِيثَ فَكَانَ يَقُولُ : لَا يُقْتَلُ حُرٌّ بِعَبْدٍ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) read the verse: We ordained therein for them: Life for life and eye for eye (an-nafsa bin-nafsi wal-'aynu bil-'ayn).

(4515) Semure (r.a) den, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kim kölesini
öldürürse biz de onu öldürürüz. Kim kölesinin uzuvlarını (burnunu, kulağını...)

[571

keserse biz de onun uzuvlarını keseriz.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3978 حَدَّثَنَا مُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ ، حَدَّثَنَا هِشَامٌ ، عَنْ قَتَادَةَ ، عَنِ الْحَسَنِ ، قَالَ : لَا يُقَادُ الْحُرُّ بِالْعَبْدِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Atiyyah ibn Sa'd al-Awfi said: I recited to Abdullah ibn Umar the verse: It is Allah Who created you in a state of (helplessness) weakness (min da'f). He said: (Read) min du'f. I recited it to the Messenger of Allah (ﷺ) as you recited it to me, and he gripped me as I gripped you.

(4518) Bize Müslim b. İbrahim haber verdi, bize Hişâm, Katâde'den o da Hasen'den

[61]

haber verdi; Hasen (ül-Basri); "Hürre köle mukabilinde kısas uygulanmaz' dedi.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3979 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْحَسَنِ بْنِ تَسْنِيمٍ الْعَتَكِيُّ ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَكْرٍ ، أَخْبَرَنَا سَوَّارٌ أَبُو حَمْزَةَ ، حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ شُعَيْبٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ جَدِّهِ ، قَالَ : جَاءَ رَجُلٌ مُسْتَصْرِخٌ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : فَقَالَ : جَارِيَةٌ لَهُ يَا رَسُولَ اللَّهِ ، فَقَالَ وَيْحَكَ مَا لَكَ ؟ قَالَ : شَرًّا ، أَبْصَرَ لِسَيِّدِهِ جَارِيَةً لَهُ فَغَارَ فَجَبَّ مَذَاكِيرَهُ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : عَلَيَّ بِالرَّجُلِ فَطُلِبَ فَلَمْ يُقْدَرْ عَلَيْهِ ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : اذْهَبْ فَأَنْتَ حُرٌّ فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ عَلَى مَنْ نُصْرَتِي ؟ قَالَ : عَلَى كُلِّ مُؤْمِنٍ أَوْ قَالَ : كُلِّ مُسْلِمٍ قَالَ أَبُو دَاوُدَ : الَّذِي عَتَقَ كَانَ اسْمُهُ رَوْحُ بْنُ دِينَارٍ قَالَ أَبُو دَاوُدَ : الَّذِي جَبَّهُ زِنْبَاعٌ قَالَ أَبُو دَاوُدَ : هَذَا زِنْبَاعٌ أَبُو رَوْحٍ كَانَ مَوْلَى الْعَبْدِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) read the verse mentioned above, min du'f.

(4519) Amr b. Şuayb babası vasıtasıyla dedesinden, şöyle dediğini
rivayet etmiştir:

Yardım isteyen bir adam Rasûlullah (s.a.v) e gelip:

"Onun cariyesi yâ Rasûlellah! (efendim kendisine ait bir câriye yüzünden bana eziyet
etti, yâ Rasûlellah!)" dedi.
Rasûlullah (s.a.v):

"Vah vah! yazık, sana ne oldu?" dedi.

Adam: "Felâket! efendisine ait bir cariyeyi gördü, o da gayrete gelip cinsel organını
kesti" dedi. Rasûlullah (s.a.v):

"Bana adamı getirin" buyurdu. Adam arandı ama getirilemedi. Bunun üzerine

Rasûlullah (s.a.v):

"Git sen hürsün" dedi. Adam:

"Ya Rasûlellah! bana kim yardım edecek (bana yardım kime vazife)?" dedi:
Rasûlullah:

1621 [63]

"Bütün mü'mînlere" veya "bütün müslümanlara" buyurdu. Ebû Davud şöyle
dedi: Azâd edilenin adı Ravh b. Dinar'dır, onun cinsel organım kesen Zinba'dır"

[641

Yine Ebû Davud şöyle dedi: O Ravh' m babası Zinba dır. Kölenin Mevlâsı idi.
Açıklama

Bu babın ilk iki hadisi kölesini amelen öldüren veya yaralayan kişiye kısas
uygulanacağına delâlet etmektedir. Hadisin tâbiûndan olan râvisi Hasenü'l-Basri'dir.
4517, 45 İ8 numaralı haberlerde ise, Hasenü'l-Basrî'nin köle mukabilinde hür-rün
öldürülmeyeceğini söylediği ifâde edilmektedir. Hatta 4517 numaralı haberde râvi,
Hasenü'l-Basri'nin, bizzat rivayet ettiği hadisi unutup köle karşılığında hürrün
öldürülmeyeceği fikrini savunduğunu söylemiştir.

Hattâbi; Hasenü'l-Basri'nin rivayet ettiği hadisi unutmayıp, bunun vücûba delâlet
etmediği, İnsanların bu tür davranışlara tevessül etmemeleri için zecr tarzında vârid
olduğu görüşünü benimsemiş olabileceğini söyler. Nitekim Rasûlullah (s.a.v) bir
hadiste, dördüncü veya beşinci defa içki içenin öldürülmesini emrettiği halde
öldürmemiştir.

Yine Hattâbi'nin bildirdiğine göre bazı âlimler de, hadisten muradın; önceden kölesi
iken azad ettiği insanı öldüren kişi olduğunu söylemektedirler.

Sindi de Rasûlullah'm: "Biz de onu öldürürüz" ve "biz de onun organlarını keseriz"
sözünden muradın, yaptığı kötü işten dolayı onu cezalandırmak olduğunu söyler.
Bazı âlimler ise hürler ve köleler arasında kısasta eşitliğe delâlet eden hadisin mensûh



olduğunu söylerler.

Bir köleyi öldüren veya yaralayan kişiye verilecek ceza; mütecavizin, kölenin sahibi
olup olmamasına göre farklılık gösterir. Her iki halde de ulemâ görüşbirliği içersinde
değildir. Bu konudaki değişik görüşlerin özeti şudur:

Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer (r.a), İbn Zübeyr, Hasen, Ata, Ikrime, Ömer b. Abdü'l-Aziz,
İmâm Mâlik, İmâm Şafiî, Ahmed b. Han bel ve İshak'a göre köleye karşılık hürre
kısas yoktur. Bu ulemânın görüşlerini nakleden Hattâbî, kölenin kendi malı veya
başkasına ait oluşu konusunda bir tafsilatta bulunmamıştır. Ancak her ikisine şamil
olsa gerektir.

İbn Müseyyeb, Şâ'bî, Nehâî, Katâde, îmam-ı Azam Ebû Hanife ve talebelerine göre
bir kimse başkasına ait bir köleyi amden öldürürse kısa-sen öldürülür. Yâni hürler ve
köleler arasında kısas câridir. Kendi kölesini Öldüren kişiye ise kısas yoktur. Sûfyân
Sevrî'ye göre ister kendisinin olsun ister başkasının, bir köleyi amden öldüren şahsa
kısas uygulanır. Sûfyan'dan gelen diğer bir rivayete göre ise o da Ebû Hanife ve ar-
daşalan ile aynı görüştedir.

Uzuvlar konusunda ise, kölelere karşılık hürlere kısas uygulanmaz.Bunda ulemâ
hem fikirdirler.

4519 numaralı hadisten anlaşıldığına göre Ravh b. Dinar adındaki bir köle efendisi
olan Zinba'm bir cariyesine şehvetle bakmış (İbn Mâce'de-ki rivayete göre cariyeyi
öpmüş) ve cariyenin sahibi gayrete gelip kölenin erkeklik uzvunu kesmiş, köle Hz.
Peygambere gelip şikâyette bulunmuş, Rasûlullah köleye acımış, kendisine bu
kötülüğü yapan adamı çağırttırmış ama adam getirelememiş, bunun üzerine köleyi
azâd edip eski sahibine ve başkalarına karşı onu tüm müslürnanlann koruyacağını söy-
lemiştir.

Sindi'nin beyânına göre, Hz. Peygamber (s.a.v) insanların bu tür kötülüklere cür'et
etmemeleri için köleyi azâd etmiştir. Yani bu hüküm o olaya hastır. Bazı alimler ise,
kölesine böyle bir kötülük yapan herkesin aynı hükümde olduğunu yani kölenin azâd

£651

edileceğini söylerler.

8. Kasâme İle Öldürmek

Kasâme sözlükte güzel yüzlülük ve yemin manâlarına gelir. Istılahı tarifi mezheplere
göre farklılık arzeder. Hanefilere göre kasâme: "Katili bilinmeyen ve üzerinde kati
izleri bulunan bir maktulün bulunduğu yer halkından elli kişinin usulü dairesinde
yemin etmeleridir."

Hanefilerin bu tarifini biraz açarsak kasâme kelimesinin manâ ve mefhumu daha iyi
anlaşılacaktır.

Bir köyde, kasabada veya mahallede yahut bu meskûn mahallere ses ulaşacak bir
mesafede yada birisinin mülkünde bir Ölü bulunsa ve bu ölünün üzerinde darb izi,
bıçak ve kurşun yarası gibi kati alâmeti olsa ve katili bilinmese, o mahallin halkından
elli kişiye; "Bu adamı ben öldürmedim ve öldüreni de bilmiyorum" diye yemin
ettirilir. İşte buna kasâme denilir. Yemin ettikleri zaman diyeti verirler, kısastan
kurtulurlar. Yemin etmeyen çıkarsa, edinceye kadar hapsedilir.

Şayet katil iddiası diyeti gerektiriyorsa ve kendilerine yemin tevcih edilenlerden
bazıları yeminden kaçınırlarsa diyetin tümü yeminden kaçanların âkılesi tarafından
ödenir. Hepsi yeminden kaçınırsa katli ikrar veya yemin edinceye kadar hapsedilirler.



Burada özellikle dikkat çekmek istediğimiz nokta, kasamede yeminin katil zanlılarına
yani maktulün bulunduğu bölge halkına yöneltilme-sidir. Diğer mezheplerde durum
farklı olduğu için bu noktaya dikkat çekiyoruz.

Şafiî meshebinde Kasâmede yemin, maktulün bulunduğu bölge halkına değil,
maktulün velilerine yöneltilir. Bu mezheb ıstılahında kasâme: "Maktulün velilerinin
yapacakları elli yemindir" şeklinde tarif edilir.

Tarifi biraz açalım: Bir adam öldürülüyor ve maktulün velilerine göre zanlısı yada
zanlıları var. Ama ellerinde onun katil olduğuna delâlet eden beyyine yok. İşte bu
durumda maktulün velisi muayyen bir şahıs için "bu katildir" derse kendisine (veliye)
elli kez yemin ettirilir. Eğer veli birden fazla ise her birisine mirastaki hissesine göre
yemin ettirilir. Şayet maktulün velisi durumunda olan kişi birisinin katil olduğunu
iddia eder ama yemin etmekten kaçınırsa, bu kez dâvâlı durumunda olana elli kez
yemin etmesi teklif edilir. Yemin ederse kendisinden diyet alınmaz. Ama yemin
etmezse diyet verir. Katil iddiası ister amden ister hatâen olsun farketmez,
Mâlikîlerde de yemin maktulün âkil ve baliğ olanla velilerine teveccüh eder. Şayet
bunlar birisinin katil olduğuna ve katlin teammüden vuku bulduğuna elli kerre yemin
ederlerse kısas, hatâen öldürdüğüne yemin ederlerse diyet hükmedilir.
Mâlikîlere göre birisini, bilinmeyen bir adam öldürse ve bir topluluğun içine karışsa,
maktulün velileri de herhangi bir şahsı itham etmese o topluluktakilerin her birine
kendisinin o şahsı öldürmediğine ve öldüreni de bilmediklerine dair yemin ettirilir.
Yemin ederlerse bir mükellefiyetleri kalmaz. Yemin etmezlerse müştereken maktulün
diyetini verirler. Bir kısmı yemin eder, bir kısmı yemin etmezse diyet yemin et-
meyenler tarafından ödenir.

Hanbelîlerde yemin önce katilin erkek varislerine, onların yeminden kaçınmaları
halinde de dâvâlıya (müddeâ aleyhe) ettirilir.

Kasâmenin meşru kılınmasının bir takım hikmetleri vardır. Bu hikmetleri iki noktada
toplamak mümkündür:

a- Maktulün bulunduğu bölge halkına yemin ettirilerek diyete iştirak ettirilmesi,
onların bölgelerinin huzur ve sükûnuna çalışmalarına, oradakilerin emniyetini temine
gayret etmelerine vesile olur. Böylece sefih ve mütecavizlerin, eşkiyânm bölgelerine
sızmasın?., orada üslenmesine mâni olurlar.

Ayrıca "biz öldürmedik ve öldüreni de bilmiyoruz" şeklindeki bir yemin onların

töhmet altında kalmamalarına, kendilerini temize çıkarmalarına sebep olur.

b- Maktulün, katili bilindiği zaman, kısas veya diyet yoluyla ölünün

yakınlarının acıları bir nebze dindirilmiş, gönüllerindeki alev söndürülmüş olur.

Katilin bilinmemesi durumunda acıları ile başbaşa kalırlar. İşte kasâme yoluyla

maktulün velilerine diyet verilmesi veya bâzı mezheplere göre kısasa hükmedilmesi

onları biraz da olsa rahatlatır.

Şüphesiz kasâme konusunu böyle birkaç cümlede, olduğu gibi ortaya koymak
mümkün değildir. Mes'ele fıkıh kitaplarında cinayetler bölümünün kasâme konusunda
enine boyuna açıklanmıştır. Biz burada sadece konu hakkında çok genel bir bilgi

[661

vermekle yetiniyoruz.