بَابٌ فِي الْعَمَائِمِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابٌ فِي الْعَمَائِمِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3609 حَدَّثَنَا أَبُو الْوَلِيدِ الطَّيَالِسِيُّ ، وَمُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ ، وَمُوسَى بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، قَالُوا : حَدَّثَنَا حَمَّادٌ ، عَنْ أَبِي الزُّبَيْرِ ، عَنْ جَابِرٍ ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ دَخَلَ عَامَ الْفَتْحِ مَكَّةَ وَعَلَيْهِ عِمَامَةٌ سَوْدَاءُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

'Amr said: In the rights (of the people).

(4076) Cabir (r.a)'den rivayet olunduğuna göre;

um

ResuîuJİah (s.a.v) fetih yılında Mekke'ye, başında siyah bir sarıkla girmiştir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3610 حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ ، حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ ، عَنْ مُسَاوِرٍ الْوَرَّاقِ ، عَنْ جَعْفَرِ بْنِ عَمْرِو بْنِ حُرَيْثٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، قَالَ : رَأَيْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى الْمِنْبَرِ ، وَعَلَيْهِ عِمَامَةٌ سَوْدَاءُ قَدْ أَرْخَى طَرَفَهَا بَيْنَ كَتِفَيْهِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

The Prophet (ﷺ) gave a decision on the basis of an oath and a single witness.

Abu Dawud said: Al-Rabi' bin Sulaiman al-Mu'adhdhin told me some additional words in this tradition: Al-Shafi'i told me from 'Abd al-'Aziz. I then mentioned it fo Suhail who said: Rabi'ah told me - and he is reliable in my opinion - that I told him this (tradition) and I do not remember it. 'Abd al-'Aziz said: Suhail suffered from some disease which caused him to lose a little of his intelligence, and he forgot some of his traditions. Thereafter Suhail would narrate traditions from Rabi'ah on the authority of his father.

(4077) (Cafer b. Amr b. Hureys'in) babasından (rivayet olunmuştur;) dedi ki:
Peygamber (s.a.v)'i minber üzerinde görmüştüm Başında siyah bir sarık vardı, ucu da

£1391

omuzlarının arasına sarkıtmiştı."

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3611 حَدَّثَنَا قُتَيْبَةُ بْنُ سَعِيدٍ الثَّقَفِيُّ ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ رَبِيعَةَ ، حَدَّثَنَا أَبُو الْحَسَنِ الْعَسْقَلَانِيُّ ، عَنْ أَبِي جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيِّ بْنِ رُكَانَةَ ، عَنْ أَبِيهِ ، أَنَّ رُكَانَةَ صَارَعَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَصَرَعَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ رُكَانَةُ : وَسَمِعْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ : فَرْقُ مَا بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْمُشْرِكِينَ ، الْعَمَائِمُ عَلَى الْقَلَانِسِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

I then met Suhail and asked him about this tradition. He said: I do not know it. I said to him: Rabi'ah transmitted it to me from you. He said: If Rabi'ah transmitted it to you from me, then retransmit it from Rabi'ah on my authority.

(4078) (Ebu Cafer Muhammed b. Ali b. Rükane'nin) babasidan rivayet olunduğuna
"öre;

Rükane, Peygamber (s.a.v) ile güreşmiş de Peygamber (s.a.v) onu yenmiş, Rükâne
(şöyle) demiştir: Ben Peygamber (s.a.v)'i;

[1401

"Bizimle müşrikler arasındaki fark fes üzerindeki sarıktır" derken işittim.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3613 حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ إِسْمَاعِيلَ ، مَوْلَى بَنِي هَاشِمٍ ، حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ عُثْمَانَ الْغَطَفَانِيُّ ، حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ خَرَّبُوذَ ، حَدَّثَنِي شَيْخٌ مِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ ، قَالَ : سَمِعْتُ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَوْفٍ ، يَقُولُ : عَمَّمَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَسَدَلَهَا بَيْنَ يَدَيَّ ، وَمِنْ خَلْفِي

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

Two men claimed a camel or an animal and brought the case to the Holy Prophet (ﷺ). But as neither of them produced any proof, the Holy Prophet (ﷺ) declared that they should share it equally.

(4079) Medineli bir ihtiyar, şöyle demiştir:

Ben Abdurrahman b. Avfı; "Resulullah (s.a.v) bana sarık sardı. Uçlarının birini)

üül

önüme (diğerini de) arkama sarkıttı" derken işittim.
Açıklama

Mevzumuzu teşkil eden 4076 numaralı hadis-i şerifte Hz. Peygamberdin fetih
gününde Mekke'ye başında siyah bir sarıkla girdiği ifade edilmekle beraber, İmam
Buhari'nin

Enes b. Malik' den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber'in Mekke'ye başında
bir miğferle girdiği ifade erilmektedir.

Miğfer diye, zırhdan takke gibi örülmüş tolgaya derler. Bazıları, siyah, sarığın miğfer
üstüne sarılmış olabileceğini söyleyerek zahirde farklı gibi görünen bu iki rivayetin
arasını telif etmişlerdir. NitekimMoğultayî de iki hadisin arasını telif ederken aynı
fikri ileri sürmüştür.

Kadı Iyaz ise bu iki rivayetin arasını şöyle bulmuştur: "O şehre girdiği zaman mübarek
başında miğfer vardı, daha sonra siyah sarık sarındı.

Görüldüğü gibi, aslında bu iki rivayet arasında bir fark yoktur. Ancak Hz. Enes, Hz.
Peygamber'in düşmana karşı korunmak için miğfer giydiğine dikkati çekmek istediği
için miğferden bahsetmekle yetinmiş, Hz. Cabir de Hz. Peygamber'in fetih günü
Mekke'ye girerken ihramsız olduğuna dikkati çekmek istediği için başında sarık

Lİ421

olduğunu seylemekle yetinmiş ve miğferden bahsetmeye lüzum görmemiştir.
Mevzumuzu teşkil eden bu babın hadisleri sarığın ucunu ikiomuz arasına sarkıtmanın



müstehap olduğuna delalet etmektedir.4077 numaralı hadis-i şerif, Hz. Peygamberin
cuma günü hutbe okurken başımda ucu iki omuzu arasına sarkan bir sarık
bulunduğunu ifade ettiğinden Bezlü'l Mec-hud yazarı cuma günü cuma namazına
giderken sarık sarmanın müstehap olduğunu, imamlar içinse kuvvetli bir sünnet
olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Ebu'd-Derda'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte,
"Allah cuma günleri sarık sarman kimseler rahmet eder, melekler de o kimselerin ba-
ğışlanmaları için Allah'a yalvarırlar" buyurmaktadır. İbn Ömer (r.a)'den rivayet edilen
merfu bir hadis-i şerifte de, "Sarıkla kılman bir vakit namazın sarıksız kılman yirmibeş
vakit namaza, sarıklı kılman bir cuma namazının da yetmiş cuma namazına denk

dolduğu ifade Duyurulmaktadır. İbn Asâkir'in İbn Ömer'den rivayet ettiği,
"Sarıklı olarak kılman farz ya da nafile bir namaz sarıksız kılman yirmibeş namaza,
[1441

denktir" mealindeki hadis-i şerif de. bu gerçeği teyid etmektedir.
Osmanlı ulemasından Muhammed Mevkûfâti'nin Mülteka üzerine yazmış olduğu
meşhur fıkıh kitabında da, "Sünnet olan sarığın bir ucunu iki omuz'arasma
£1451

sarkıtmaktır" denilmektedir.

Her ne kadar İbn Kayyim el-Cevziyye, 4076 numaralı hadis-i şerifte Hz. Peygamber'in
Mekke'ye girerken başında sarık bulunduğundan bahsedildiği halde sarığın ucunun
aşağıya sarkıtıldığmdan bahsedilmemesini delil göstererek Hz. Peygamber'in her
zaman sarığının ucunu omuzları arasına sarkıtmadığını söylemişse de bu doğru
değildir. Çünkü bu hadis-i şerifte Hz. Peygamber'in sarığının ucunu iki omuzu arasına
sarkıttığından bahsedilmemesi, gerçekten Hz. Peygamber'in o anda sarığının ucu iki
omuzu arasında sarkıtmamış olmasını gerektirmez ve Hz. Peygamber'in bazen sarığını

[1461

ucunu omuzları arasına sarkıtmadığı anlamına gelmez.

Gerçekten Hz. Peygamber'in sarığının ucunu sarkıtmayı hiç terketme-miştir. Bu
nedenle Süyûti, "Sarığın ucunu sarkıtmanın sünnet olduğunu bildiği halde onu kasten
terkeden kimse günahkar olur. Fakat herhangi bir kasdı olmaksızın sarığı terkeden

[1471

kimse günahkar olamaz demiştir.

Hz. Peygamber'in sarığının ucunu ne tarafa sarkıttığı konusunda gelen hadisler
muhteliftir. Arka tarafına, iki omuzu arasına sarkıttığına dair hadisler olduğu gibi, Hz.
Peygamber'in Hz. Ali'nin başına sarık sarıp acunu arkasına ve sol omuzu üzerine
attığına dair de hadisler vardır.

Taberânî'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte ise Hz. Peygamber'in kendi sarığımnn
ucunu arka tarafına attığı ifade edilirken; Ebu Davud'un rivayet ettiği ve isnadında
meçhul bir ravİ bulunan bir hadiste de (yani 4079 numaralı hadiste) Hz. Peygamber'in,
Abdurrahman b. Avf in başına sarık sardıktan sonra ucunun birini ön tarafa diğerini de
arkaya sarkıttığı ifade edilmekledir. Ancak bu mevzuda gelen hadis-i şeriflerin en
sahihi Hz. Peygamber'in kendi sarığının ucunu arkasına, iki omuzu arasına sarkıttığına

[1481

dair olan 4077 numaralı Amir rbn-i Hureys hadisidir.

Taberani'nin Mu'cemu'I-Kebir'inde Hz. Peygamber'in tayin ettiği valileri gönderirken
başlarına sarık sarıp, sarığın ucunu sağ tarafına sarkıttığına dair bir hadis-i şerif varsa



£1491

da bu hadisin senedinde bulunan Cemi b. Sevb zayıftır.

Hz. Peygamber'in Abdurrahman'm başına sardığı sarığın bir ucunu önüne diğer ucunu
da arkasına sarkıttığını ifade eden 4079 numaralı hadise gelince; bu hadisin senedi
zayıftır. Ayrıca bu hadiste, birisinde sarığın ucu öne diğerinde arkaya sarkıtılan iki
ayrı sarık sarma hadisesinden de bahsedilmiş oiabilir. Netice olarak Hz. Peygamber'in
kendi sarığını iki omuzu arasına sarkıttığından bahseden 4077 numara!: hadis bu
hususda bizim için en kuvvetli delildir. Bununla beraber bu şekillerin hapsiyle de
sünnet yerine getirilmiş olur. Fakat iki omuz arasına sarkıtmanın fazileti daha fazladır.

ÜM

Ayrıca Hz. Peygamber'in sarığının hangi ucunu sarkıttığına dair gelen rivayetler
içerisinde en sağlan olan, sarığın üst ucunu sarığın dolamları altına sokup çıkardıktan
sonra onu iki omuzunarasma sartıtığma dair olan rivayettir. Sünnete uygun olan onu

£1511

bu şekilde sarkıtmaktır.

İbn Kayyim el-Cevziyye, Zadu'I-Mead isimli eserinde. Şeyhülislam ibn Termiye'nin
sarığın ucunu sarkıtmanın hikmeti hakkında şöyle bir güzel rhadise anlattığını
söylüyor: "Rcsuiullah (s.a.v) Medine'de bir gece rüya görmüştü, hemen rüyanın
sabahında sarığının ucunu sarkıttı." O rüya şöyle anlatılmıştır:

Ulu ve yüce Rabbim bu gece en güzel surette uyku aleminde bana geldi ve: "Ya
Muhammed, Mele-i âlâ aralarında neyi konuşuyorlar biliyor musun?" dedi. Ben de
"Hayır" dedim. Bunun üzerine elini iki omuzumun arasına koydu ve ben o elin
soğukluğunu iki memem arasmda-veya göğsümde- hissettim. Sonra göklerde ve
yeryüzünde ne varsa hepsini bildim. Bunun üzerine, "Ey Muhammed. Mele-i âlâ neyi
müzakere ediyorlar biliyor musun?" dedi. Ben de. "Evci, keffaretler hakkında
(konuşuyorlar). Keffaretler. namazdan sonra mescidde kalmak, cemaatlere yaya olarak
yürümek ve güçlüklerde güzelce abdest almaktır. Kim bunu yaparsa hayırla yaşar,
hayırlı olur ve hatalarından (sıyrılarak) annesinin kendisini dünyaya getirdiği gibi
(tertemiz) olur" dedim. Sonra "Ya Muhammed, namaz kıldığın vakit; "Allah'ım;
iyilikleri yapmayı, kötülüklerden el çekmeyi ve yoksulları sevmeyi senden dilerim.
Kullarına bir fitne (felaket) muv rad ettiğin zaman beni o fitneye uğramamış olarak
yanma al; diye dua et" buyurdu.

Hz. Peygamber daha sonra şöyle buyurdu: "Dereceler ise. selamı yaymak, yemek

£152]

yedirmek ve herkes uykuda iken geceleyin namaz kılmaktır."

Her ne kadar 4076 numaralı hadis-i şerifte Hz. Peygamber'in Mekke'nin fethi günü
başında siyah sarık bulunduğundan bahsedilmekte ise de; beyaz külah ve sarık

£1531

giydiğine dair hadisler de vardır.

İmam Nevevi'nin açıklamasına göre, Hz. Peygamber'in birisi kısa birisi uzun olmak
üzere iki sarığı vardı. Kısa sarığı yedi zira uzun olanı da oniki zira idi. Ancak, fazla
kısa olan sarık insanın başını yeteri kadar koruyamayacağı, fazla uzunu da insana
sıkıntı vereceği muhakkatır. Hz. Peygamber'in her işte en Ölçülü ve faydalı olanı
tencih etliği düşünülürse yedi zirahk sarığı ölçü olarak almak Hz. Peygamber'in

£1541

sünnetinin ruhuna daha uygun düşmektedir.



Hz. Peygamber'in sarığının ucunu omuzları arasına bir karış kadar uzattığı rivayet
edildiği gibi, belinin yarısına kadar ve oturduğu zaman yere değecek kadar uzattığına

[İ551

dair rivayetler de vardır.

4078 numaralı hadisten anlaşıldığına göre sarık müslümaniarla kafirler arasında

£1561

benzeşmeyi Önleyen bir engeldir. Ve bu sebeple sarık islamm simasıdır.
Bineaneleyh başa yalnız külah giyip de üzerine sarık sarmamak, kafirlerin kıyafetidir.
Külahsız başa sark sarmanın sünnete uygunluğu cihetinden fazileti varsa da cfdal olan
sarığı külah üzerine sarıp başa giymektir ve sarıksız külah giymekten son derece
kaçınmaktır.

Lİ571

Sözü geçen 4078 numaralı hadis-i şerif rivayet eden Rükâne (r.a) hakkında siyer
kitaplarında şu bilgiler veriliyor:

Rükâne Mekke'de tanınmış bir pehlivandı. O kadar cüsseli ve kuvvetli idi ki, yere
serilmiş bir inek veya deve derisi üzerine dikildiği zaman birkaç ki.şi deriden tutmak
suretiyle onu çekmek istedikleri takdirde deri yırtılıyor, fakat o yerinden
kımıldamıyordu.

Bir gün Rükâne koyun sürüsünü otlatırken Hz. Muhammed (s.a.v) ona rastladı. Ve
adet edindiği şekilde onu İslama davet etti. Burada iki rivayet var. Bunlar belki de aynı
hikayenin iki ayrı bölümüdür.

Rükâne, Peygamberliğinin delili olarak ağaçların emrine uyarak yürürümesini Hz.
Peygamber (s.a.v)'den talep etti. Hz. Muhammed (s.a.v) ona dedi ki: "İşte bir ağaç,
oraya git. benim tarafımdan ona öteki ağacın yanma gitmesini söyle." Ağaçlarm
yürüdüğünü gören Rükâne tatmin olmadı. Kendi mesleğinden emin olduğundan
Peygamber'i güreşe davet etti. Kendisini yendiği takdirde İslamiyet! kabul edeceğini
belirtti. Üç defa sırtı yere geldi ve böylelikle İslâmiyeti kabul etti. Diğer rivayette ise
Rü-kâne'nin güreş, teklifine Hz. Muhammed şöyle cevap verdiği anlatılıyor:
Peki ama seni yenersem sürünün üçte birini alırım. Arka arkaya üç güreşte de Rükâne
yenilince sürüsünü elinden çıkardığı için ağlamaya başladı. Karısından korkuyordu.
Hz. Muhammed (s.a.v) ona dedi ki: "Korkma, ben hem senin ardı ardına yenilmeni,
hem de bütün mülkünün elinden gitmesini istemem. Koyunlarını al ve rahatça git. Bu
hareket Rii-kâne'ye mucizelerden çok tesir etti ve kendiliğinden haykırdı:

Lİ581

Seni Allah'ın peygamberi olarak tanıyorum, ve dinini kabul ediyorum.
Bazı Hükümler

1. Sarık sarınmak ve sarığın bir ucunu iki omuz arasına sarkıtmak müstehabdır.

2. Sarıksız külah giymek küfür alametidir. Sarık sünneti, takke ile de hasıl olabilir.
Özellikle beyaz takke tercih edilir. Külahsız olarak başa sarık sarmak .sünnete uygun
olmakla beraber efdal olan, sarığı külahın üzerine sarmaktır.

Erkeğin başı avret olmadığından, kendi evinde, bağ ve tarlada baş açık olarak
kalmasında bir beis yoktur. Fakat sokak ve çarşıda baş açık olarak gezmesi

£1591

memfekitin Örf ve adetine göre değişir.

3. Güreş tutmak caizdir. Ancak vahşice ve barbarca tutulan güreşler İslamm ruhuna



£1601

aykırıdır.

22. Vücudun Hiçbir Yeri Açıkta Kalmayacak Şekilde Örtünmek