بَابُ نَسْخِ الضَّيْفِ يَأْكُلُ مَنْ مَالِ غَيْرِهِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ نَسْخِ الضَّيْفِ يَأْكُلُ مَنْ مَالِ غَيْرِهِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

3315 حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدٍ الْمَرْوَزِيُّ ، حَدَّثَنِي عَلِيُّ بْنُ الْحُسَيْنِ بْنِ وَاقِدٍ ، عَنْ أَبِيهِ ، عَنْ يَزِيدَ النَّحْوِيِّ ، عَنْ عِكْرِمَةَ ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ ، قَالَ : { لَا تَأْكُلُوا أَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ إِلَّا أَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ } فَكَانَ الرَّجُلُ يَحْرَجُ أَنْ يَأْكُلَ عِنْدَ أَحَدٍ مِنَ النَّاسِ بَعْدَ مَا نَزَلَتْ هَذِهِ الْآيَةُ ، فَنَسَخَ ذَلِكَ الْآيَةُ الَّتِي فِي النُّورِ ، قَالَ : لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ { أَنْ تَأْكُلُوا مِنْ بُيُوتِكُمْ } إِلَى قَوْلِهِ { أَشْتَاتًا } كَانَ الرَّجُلُ الْغَنِيُّ يَدْعُو الرَّجُلَ مِنْ أَهْلِهِ إِلَى الطَّعَامِ ، قَالَ : إِنِّي لَأَجَّنَّحُ أَنْ آكُلَ مِنْهُ ، وَالتَّجَنُّحُ : الْحَرَجُ ، وَيَقُولُ : الْمِسْكِينُ أَحَقُّ بِهِ مِنِّي ، فَأُحِلَّ فِي ذَلِكَ أَنْ يَأْكُلُوا مِمَّا ذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ ، وَأُحِلَّ طَعَامُ أَهْلِ الْكِتَابِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

(The Prophet asked): Does it contain an idol or was a festival of pre-Islamic times celebrated there ? He replied: No. I said: This mother of mine has taken a vow and walking (is binding on her). May I fulfill it on her behalf ? Sometimes the narrator Bashshar said: May we fulfill in on her behalf ? He said: Yes.

(3753) İbn Abbas (r.a)'dan rivayet olunmuştur; dedi ki:

Şu "Ey iman edenler, mallarınızı aranızda bâtılla (doğru olmayan yollarla haksız yere)

1361

yemeyin. Kendi rızanızla yaptığınız ticaret olursa başka..." âyet-i kerimesi
indikten sonra halka, bir kimsenin evinde yemek yemek zor gelmeye başlamıştı.
Derken bu âyeti Nûr süresindeki (61 numaralı) âyet neshetti. (Bu âyette yüce Allah
kullarına şöyle) buyurdu: "...Size de kendi evlerinizden başka evlerde yemenizde bir
1371

güçlük yoktur.." (Yüce Allah'ın bu meseleyle ilgili buyruğu); "toplu olarak ve)
ayrı ayrı... (yemenizde de üzerinize bir günah yoktur)" sözüne kadar (sürmektedir).
(Bu âyet inmeden önce) zengin bir adam yakınlarından birini yemeğe çağırıldığında
(çağırılan kimse), "Ben ondan yemeyi günah görüyorum" derdi; -et-Tecennuh, bir
şeyin günah olduğuna inanmak anlamına gelir- ve "fakir bu davete benden daha
müstehaktır" diye konuşurdu. Bu âyet(in inmesi) ile (müslümanlarm, bu âyette
zikredilen kimselerin birine ait olan ve) üzerine Besmele çekilen yemekleri yemeleri

[381

ve bir de kitap ehlinin yemekleri helâl kılınmış oldu.
Açıklama

İbn Abbas (r.a)'dan şöyle dediği rivayet olunmuştur: "Ey iman edenler, mallarınızı
aranızda batıl sebeblerlc yemeyin." âyet-i kerimesi nazil olunca müslümanlar
başkalarının ikram ettiği yemekleri yemekte tereddüde düştüler. Bu endişeyle
başkalarının evinde yemek yemekten kaçınmaya başladılar. Bunun üzerine Nûr
sûresinin 61. âyeti nazil oldu.

Bezlü'l-Mechûd yazarının dediği gibi, misafire ikram etme konusu şu safhalardan
geçmiştir: İsiamiri ilk yıllarında misafire yemek yedirmek ev sahibi üzerine farz idi.
Sonra misafirin ev sahibinin malından yemesi Nisa sûresinin 29. âyetiyle yasaklandı.



Daha sonra Nûr suresinin 61. âyetiyle bu yasak da kaldırıldı. Nitekim bir önceki
babdaki hadisler, İslâmm ilk yıllarında misafire yemek yedirmenin farz olduğuna,
Nisa sûresinin 29. âyeti daha sonra bir kimsenin başka birinin yemeğini parasını
ödemeden yemesinin yasaklandığına, mevzumuzu. teşkil eden bab hadisleri ise
zamanla bu yasağın da kaldırıldığına delâlet etmektedir. Nûr sûresinin 61. âyetinin
tamamının meali şöyledir:

"Âmâya göre bir harac(dariık ve günah) yok, topala göre bir haraç yok, hastaya göre
bir haraç yok. Size göre de (gerek) kendi evlerinizden, gerek babalarınızın evlerinden,
gerek annelerinizin evlerinden, gerek biraderlerinizin evlerinden, gerek kız
kardeşlerinizin evlerinden, gerek amcalarınızın evlerinden, gerek halalarınızın
evlerinden, gerek dayılarınızın evlerinden, gerek teyzelerinizin evlerinden, gerek
(başkasına ait olup da) anahtarlarına malik (ve hazinedarı) bulunduğunuz (evler)den,
yahutta sadık dostlarınızın (evlerinden) yemenizde de (bir haraç yoktur). Hep bir arada
toplu olarak da, dağınık dağınık da yemenizde dahi haraç yok. (Şu kadar ki) evlere
girdiniz vakit Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir sağlık (dilemiş) olmak üzere
kendinize selam verin. İşte Allah âyetleri size böylece beyan eder. Ta ki anlayasmız."
Ayetin tefsirindeki inceliklerden bazıları şunlardır:

1- İnsanın evladının evi ve malı kendi evi ve malı gibi olduğundan bu âyet-i kerimede
evladın malının ve evinin zikredilmesine lüzum .görülmemiştir.

2- Ayette insanın bir dostunun malından izinsiz olarak yiyebileceğinden
bahsedilmiştir. Çünkü insana sadık dostu akrabasından bile daha yakındır.

İbn Abbas (r.a) bu hususta şöyle diyor: "Cehennem ehli ateşe atıldıkları zaman, "Artık

[391

bizim için ne şefaatçilerden bir kimse, ne de candan bir dost yok..." diyerek
dostlarının yokluğundan yakınacakları halde anne, baba ve diğer dostlarının
yokluğundan yakmmayacaklardır."

3- Âyet-i kerimede geçen "kendi evleriniz" tabirinden maksat, Ebû Bekir el-Cessâs'a
göre, kişinin ailesi, çocukları ve hizmetçileri gibi evinde duran kimselerin evleridir.
Bu hadis-i şerif, bir insanın üzerine Besmele çekilmiş olmak şartıyla başkasının
malından yemesinin caiz olduğunu ifade etmesi ve dolayısıyla bir insanın birisine
misafir olmasının caizliğine delâlet etmesi cihetiyle bir önceki babın tamamlayıcısı
durumundadır.

Aynı zamanda bu hadis, misafirperverliğin farz olmayıp sünnet-i meükkede olduğunu
söyleyen cumhurun görüşünü de te'ykl etmektedir. Çünkü hadiste geçen âyet-i kerime
de bir kimsenin başka birisinin yemeğini yemesinde bir günah olmadığını ifade
etmektedir. Oysa günah olmamak başka, farz olmak yine başkadır. Bir şeyin günah
olması vacib olmasını gerektirmez. Binaenaleyh eğer bir kimsenin misafir olduğu
kimsenin yemeğini yemesi onun kazanılmış bir hakkı, bu yemeği sunmak da ev sahibi
üzerine farz olsaydı o zaman "günah yoktur" kelimesi yerine bu farziyyeti ifade eden
daha açık ve kesin bir ifade kullanılırdı.

Bu durum misafire ikram etmenin farziyyetinin neshedildiğine de delâlet etmektedir.

1401

Bu bakımdan da bir önceki hadisin bir tamamlayıcısı durumundadır.
Bazı Hükümler

1. Bir kimse sahibinin izniyle başkasının yemeğini yiyebilir.



2. Bir kimse misafir olduğu ev sahibinin sunduğu yemeği yiyebilir.

3. Kitap ehlinin sunduğu yemeği yemek helâldir. Nitekim, "Kitap verilenlerin

lâll

yemekleri size helâldir." âyet-i kerimesi de bunu ifade etmektedir.
Ancak kitap ehlinin kestiklerinin yenebilmesi için hayvanı kesen kitap ehlinin Benî
Tağlıb kabilesinden olmaması, dininden dönmemiş olması, kestiği hayvanı kendileri
için kesmiş olması, keserken Allah'ın adını anarak kestiğinin bilinmesi, kestiği
hayvanın kendi dinlerince helâl olması gerekir. Bu hususlar bulununca onların kestiği

[421

hayvanın yenilebileceğinde ittifak vardır.

4. Bir kimsenin sunduğu yemeği yemenin caiz olabilmesi için onun Allah'dan başka
bir varlığın ismi çekilerek hazırlanmamış olması gerekir. Eğer Allah'dan başka bir
varlığın ismi çekilerek hazırlandığı bilinirse onu yemek haramdır. Bilinmediği
takdirde cumhura göre yenilmesi helâldir. Nitekim, "Üzerine Allah'ın ismi anılmayan

143]

şeyden yemeyin..." , "Eğer onun âyetlerine iman etmişseniz üzerine Allah'ın ismi

1441

anılan şeyden yiyiniz." âyetleri ile, "Kanı akıtılan ve üzerine Besmele çekileni

£451 1461
yeyiniz." mealindeki hadis-i şerif de bunu ifade etmektedir.

7. Üstünlüklerini Ortaya Koyabümek İçin Birbiriyle Yarışan Kimselerin
Yemeğini Yemenin Hükmü