بَابُ مَا جَاءَ فِي الرِّكَازِ وَمَا فِيهِ

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

بَابُ مَا جَاءَ فِي الرِّكَازِ وَمَا فِيهِ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2730 حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ ، عَنِ الزُّهْرِيِّ ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيِّبِ ، وَأَبِي سَلَمَةَ ، سَمِعَا أَبَا هُرَيْرَةَ ، يُحَدِّثُ أَنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : فِي الرِّكَازِ الْخُمُسُ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

I was present at Khaybar along with my masters who spoke about me to the Messenger of Allah (ﷺ). He ordered about me, and a sword was girded on me and I was trailing it. He was then informed that I was a slave. He, therefore, ordered that I should be given some inferior goods.

Abu Dawud said: This means that he (the Prophet) did not allot a portion of the spoils.

Abu Dawud said: Abu 'Ubaid said: As he (the narrator Abi al-Lahm) made eating meat unlawful on himself, he was called Abi al-Lahm (one who hates meat).

(3085) Ebû Hureyre (r.a) Peygamber (s.a)'in. "rika A da beşte bir vardır." dediğini,
£4911

söylemiştir.

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2731 حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ أَيُّوبَ ، حَدَّثَنَا عَبَّادُ بْنُ الْعَوَّامِ ، عَنْ هِشَامٍ ، عَنِ الْحَسَنِ ، قَالَ : الرِّكَازُ : الْكَنْزُ الْعَادِيُّ

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

I supplied water to my companions on the day of Badr.

(3086) El Hasen'den "Rikaz Ad kavmine ait hazine(ler)dir." dedi(ği rivayet
f4921

olunmuştur.)

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،   

2732 حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ مُسَافِرٍ ، حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي فُدَيْكٍ ، حَدَّثَنَا الزَّمْعِيُّ ، عَنْ عَمَّتِهِ قُرَيْبَةَ بِنْتِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ وَهْبٍ ، عَنْ أُمِّهَا كَرِيمَةَ بِنْتِ الْمِقْدَادِ ، عَنْ ضُبَاعَةَ بِنْتِ الزُّبَيْرِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ هَاشِمٍ ، أَنَّهَا أَخْبَرَتْهَا قَالَتْ : ذَهَبَ الْمِقْدَادُ لِحَاجَتِهِ بِبَقِيعِ الْخَبْخَبَةِ فَإِذَا جُرَذٌ يُخْرِجُ مِنْ جُحْرٍ دِينَارًا ، ثُمَّ لَمْ يَزَلْ يُخْرِجُ دِينَارًا دِينَارًا ، حَتَّى أَخْرَجَ سَبْعَةَ عَشَرَ دِينَارًا ، ثُمَّ أَخْرَجَ خِرْقَةً حَمْرَاءَ - يَعْنِي - فِيهَا دِينَارٌ ، فَكَانَتْ ثَمَانِيَةَ عَشَرَ دِينَارًا ، فَذَهَبَ بِهَا إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، فَأَخْبَرَهُ وَقَالَ لَهُ : خُذْ صَدَقَتَهَا ، فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : هَلْ هَوَيْتَ إِلَى الْجُحْرِ ؟ قَالَ : لَا ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : بَارَكَ اللَّهُ لَكَ فِيهَا

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،  

A’ishah said (this is the version of narrator Yahya). A man from the polytheists accompanied the Prophet (ﷺ) to fight along with him. He said “Go back. Both the narrators (Musaddad and Yahya) then agreed. The Prophet said “We do not want any help from a polytheist.”

(3087) Dubaa bint. Zübeyr b. Abdulmüttalib b. Hişam dedi ki: El-Mikdad, (birgün)
abdest bozmak için Bakiü'l-Habhabe denilen yere gitmişti. (Orada) bir delikten bir
altın çıkaran iri bir erkek fare görmüş, (fare) altınları teker teker çıkarmaya devam
etmiş. Nihayet (o delikten toplam) on-yedi dinar çıkarmış. En sonunda içinde bir altın
bulunan kırmızı bir bez parçası çıkarmış. (Bununla altınların sayısı) onsekiz olmuş.
Bunun üzerine (el-Mikdad) bu altınları (alıp) Peygamber (s.a)'e götürmüş, durumu
kendisine anlatmış ve (bunun) zekatını al demiş. Peygamber (s. a) de ona (bunları,
elini)

"Deliğe uzattın (da) mı?" (aldın?) diye sormuş. (el-Mikdad)da

"Hayır" cevabını vermiş. Bunun üzerine Rasûlullah (s. a) (Bunun zekatı olmaz. Sen

1493]

bunları götür) "Allah bunu sana mübarek eylesin" diye O'na dua etmiş.
Açıklama

Rikaz: vere gömülmüş veya zamanla yer altında kalmış değerli sanat eserlerine,
maden parçalarına define ve hazinelere rikâz denir.

Rikaz mefhûmu mezheblere göre biraz değişiklik göstermekte ve madenlerin rikaz



kavramı içine girip girmediği münakaşa konusu olmaktadır.

f4941

İhtilaflar hadislerin izah ve tenkidlerinden ileri gelmektedir.

Bu mevzuda Mezlü'l-Mechûd yazarı şöyle diyor: Bu ihtilaf "Hayvanların yaralaması

[4951

heder, kuyu heder, maden heder (olan) dır. Rikazda ise beşte bir vardır." hadisi
şerifine verilen farklı manalardan kaynaklanmaktadır.

İmam Malik ile îmam Şafiî'ye göre, sözü geçen hadis-i şerifteki rikaz kelimesinden
maksat cahiliyye döneminde yeraltına gömülmüş olan bilumum definelerdir.
İmam Ebû Hanife ile Süfyan-ı Sevrî'ye ve daha başkalarına göre, yeraltında teşekkül
etmiş olan madenler de rikaz hükmüne girerler.

İmam Malik (r.a) ile İmam Şafiî'nin bu husustaki dayanakları, sözü geçen hadis-i
şerifte, *'rikaz" kelimesinin "maden" kelimesi üzerinde atfedilmiş olmasıdır. İki
kelimeden birinin diğeri üzerine atfedilebilmesi için, bu iki kelimenin iki ayrı şeye
delalet etmesi gerektiği esasından hareket ederek madenle rikazm ayrı ayrı şeyler
olduklarına, dolayısıyla madenlerin rikaz hükmüne girmediğine hükmetmişlerdir.
Ben derim ki: İmam Şafiî ile İmam Malik (r.a)'nm bu görüşleri isabetli değildir.
Çünkü sözü geçen hadis-i şerifteki maden kelimesinden maksat yeraltında teşekkül
eden bildiğimiz ma'den değildir. Maden çıkarıldıktan sonra, onun yerinde kalan
çukurdur. Hadis-i şerifte bir kimsenin yeraltındaki bir hazineyi çıkardıktan sonra orada
kalan çukura düşerek ölen bir kimseden orayı kazan kimse sorumlu olmadığı ifade
edilmektedir.

Maden kelimesiyle madenin çıkarıldığı çukur kesdedilmiş olunca rikazm çukur
üzerine atfedilmesi madenin rikazdan ayrı olmasını gerektirmez. Çünkü rikaz ayrıdır,

\496]

çukur ayrıdır. Çukurdan çıkarılan maden ise burada söz konusu değildir.
Netice olarak İrak ehline (Hanefîlere) göre rikâz, hem madenlerin hem de insanlar
tarafından gömülmüş eşyaları ifade eden bir ıstılahtır. Kâsâni (Ö.587 H-191M.);
"Rikaz hakiki olarak madenin mecazi olarak da kenzin (gömü- tün) ismidir." diyor ve
delil olarak da Hz. Peygamberin kendisine sorulan bir soruya "Rikaz Allah'ın yer ve
gökleri yarattığı gün yer altında yaratmış olduğu mallar" diye verdiği cevabı yazıyor.
Molla Hüsrevy rikazı; "gerek yaradılış itibarıyla olsun, gerekse insanların gömdüğü
şeyler olsun, rikaz mutlak surette yer altında olan maldır" şeklinde tarif ederken,
Mevkufatî de, "Rikâz; Allah'ın yer altında yarattığı madenin ve kulların defneylediği
malın özel ismi olmuştur. Birine maden, ötekine kenz ismi verilmiştir. Rikaz ise
ikisini de kapsamaktadır" diyor. Bu tariflerden madenlerin ve insan yapısı olup da

[4971

gömülen herşeyin Hanefilerce rikaz olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Maden ve Rikazın Tarifi ve Hükümlerine Ait Dört Mezhebin Görüşleri:

1. Hanefi mezhebine göre Rikaz: Maden ve rikaz aynı manâyı ifade ederler. O manâ
da şudur: Yer altında bulunan maldır. îster altın ve gümüş gibi kıymetli cevherleri
taşıyan toprak ve benzeri maddeler halinde olsun, ister kâfirlerin yere gömdükleri
hazine ve define şeklinde olsun, fark etmez. Şu halde insan eliyle yere gömülmeyip de
Allah tarafından yer altında yaratılan ve kıymetli malları taşıyan madenler de rikaz
anlamı içine girer.



Rikazdan, yani define ve madenlerden, ödenen humus zekat değildir. Çünkü zekatın
şartları burda aranmaz. Madenler üç kısma ayrılır:

1- Altın, gümüş, bakır ve demir gibi ateşle elde edilip şekillendirilen.

2- Petrol gibi sıvı halde olan.

3- Bunların dışında kalan. Yani sıvı olmadığı gibi ateşin tesiri ile şekillendirilmeyen
kısım. Mücevherat ve yakutlar gibi madenlerin birinci kısmına giren maddelerden elde
edilecek maldaki humusun, yani beştebir nisbe-tindeki hissenin çıkarılıp,
müslümanlarm sosyal hizmetlerine harcanmak üzere devlete vergi olarak ödenmesi
gerekir. Kalan beştedört nisbetindeki mala gelince eğer kimsenin mülkiyeti altında
olmayan bir arazide bulunmuş ise kalan malın tamamı bunu bulana aittir. Anılan
madende humusun vacib olabilmesi için, bulunan madende cahiliyet devrine ait bir
alametin bulunması gereklidir. Yani o malın kâfirlere ait olduğunu kanıtlayıcı
belirtilerin bulunması şarttır. Şayet İslâmiyet devirlerine ait olduğuna dair bir belirti
bulunursa bulunan maden rikaz değil, lukata hükmüne tabidir. Yani yitik mal sayılır.
Bunda humus gerekmez. Bunun kâfirlere veya müslümanlara ait olduğu hususunda
şüphe hasıl olur da kesin bir sonuç alınmazsa cahiliyet devrine ait olarak kabul edilir.
Anılan maden kısmı, belirli kimselerin mülkiyeti altında bulunan bir yerde bulunursa
bunun humusu ödenir ve kalanı o yerin sahibine aittir. Evinde maden veya define
bulan kimsenin bunun humusunu ödemesi vâcib değildir. Hepsi kendisine aittir.
Yukarda anlatılan madenlerin ikinci ve üçüncü kısımlarında vergi, harç ve zekat gibi
bir şeyin çıkarılması vacib değildir. Ancak sıvılardan, cıva'da humus vacibtir. Yer
altında bulunan silahlar, araç ve gereçler, malzemeler ve ev eşyası da define gibi
humusa tabidiri.

Denizden elde edilen anber, inci ve balık gibi mallardan bir harç vâcib değildir.

2. Şafiî mezhebine göre Rikaz: Cahiliyet devrine, yâni kafirler dönemine ait, altın ve
gümüş definesidir. Defineden çıkarılan altın veya gümüş ni-sab mikdarı olunca
üzerinden bir yılın geçme süresi beklemeksizin ttumusun yani beştebirinin zekata
müstahak olanlara ödenmesi gerekir. Defineden elde edilen altın veya gümüşün sikkeli
olması şart değildir. Kişi böyle bir defineyi yer altında değil de üstünde bulursa, buna
rikaz denmez. Bu lukata hükmüne tabidir.

Bulunan define kâfirlere ait olmayıp, İslâm dönemine ait olduğu anlaşılırsa bunun
sahibinin kim olduğu bilindiği takdirde, sahibine teslim edilmesi gereklidir. Sahibi
ölmüş ise mirasçılarına verilir. Sahibi bilinmiyor ise lukata hükmüne tabi olur. Keza
bunun cahiliyet devrine rm\ İslâmiyet devrine mi ait olduğu bilinmiyor ise, gene
lukata hükmüne tabidir. Bir kimse kendi mülkünde bulunan definenin kendisine ait
olduğunu iddia ederse, define ona ait sayılır. Şayet böyle bir iddiada bulunmazsa
kendisinden önceki mâlikin sayılır.

Maden ise, Allah tarafından bir yerde yaratılan bir şey, ordan çıkarmakla elde edilen
maldır. Şer'î şerifte madenlerden yalnız altın ve gürati'ş-ten ödeme yapılır. Demir,
bakır ve kurşun gibi maddeler madenlerden istihsal edilmekle beraber bunlardan bir
ödeme yapılmaz. Madenlerden istihsal edilen maddelerin sıvısı katısı, ateşin etkisiyle
şekilleneni ile diğerleri arasın da bir fark yoktur. Madenlerden istihsal edilen altın ve
gümüşte vacib olan mikdar kırktabirdir. Yani altın ve gümüşün zekatı nasıl kırktabir
ise madenlerden istihsal edilen altın ve gümüşün zekatı da kırktabirdir. İstihsal edilen
altın ve gümüşün üzerinden bir yılın geçmesi şartı yoktur. İstihsal edilir edilmez
hemen zekatı ödenir.

3. Maliki mezhebine göre Rikaz: Cahiliyet devrine ait altın, gümüş ve diğer malların



defmesidir. Bir definenin cahiliyet devrine mi İslâmi bir dev-, reye mi ait olduğunda
tereddüd edilirse, cahiliyet devrine ait olarak kabul edilir. Defineden çıkan mal, altın
olsun, gümüş olsun, başka mal olsun bunun humusu, yânı beştebiri genel hizmetlere
harcanmak üzere devlete verilir.Ancak defineye ulaşmak büyük çalışmalarla ve
masraflarla gerçekleşirse, bunun kırktabiri zekat olarak müstehaklarma dağıtılır. Her
iki takdirde de elde edilecek malın nisab miktarını doldurması şart değildir. Definenin
kalan kısmı, arazi sahibinin hakkıdır. Ancak arazi sahibinin buna miras yoluyla ve
ihya etmek suretiyle sahip olması şarttır. Eğer arazi sahibi, bu yeri satın almak veya
hibe yoluyla elde etmiş ise, define bu yerin ilk sahibinin hakkıdır. Şayet bu yer hiç
kimsenin mülkiyetinde değil ise define bulan kişinin hakkıdır.

Müslümanların veya zimmî (İslâm memleketinde vatandaşlık hakkı verilmiş olan
gayr-i müslimlerinjyere gömmüş olduğu definelere gelince; bu nevi define sahihleri
veya mirasçıları bilindiği takdirde onların hakkıdır. Kime ait olduğu bilinmezse, bu
nevi defineler lukata (yitik) mal hükmüne tabidir. Bir yıl ilân edilir. Buna rağmen
sahibi çıkmazsa o mal bulanın hakkıdır. Fakat bu nevi definelerin asırlarca Önceki
devirlere ait olduğu bazı karine ve alametlerle anlaşılırsa, lukata hükmüne tabi
değildir. Sahihleri bilinmeyen mallar, gibi devlet hazinesine konulur ve
müslümanlarm genel hizmetlerine harcanır.

Maden ise, Allah'ın yerde ve toprakta yaratmış olduğu altın, gümüş, demir, bakır ve
kurşun gibi maddelerdir. Maden, rikazdan tamamen ayrı bir şeydir. Madenden istihsal
edilecek madde altın veya gümüş ise, nisab miktarına ulaşsın veya ulaşmasın
yıllanmayı beklemeksizin zekat ödeme şartları tahakkuk edince zekatı ödenir. Anılan
maddenin zekatı kırktabir olup zekatın müstehaklarma dağıtılır.
4. Hanbeli mezhebine göre Rikaz: Câhiliyet devrine ait definedir. Kâfirlere ait olduğu
bilinen defineler rikaz sayıldığı gibi yer yüzünde bulunan ve onlara ait olduğu bir
takım alâmetlerle anlaşılan mallar da define hükmündedir. Fakat İslâm alâmeti
bulunan veya hem küfür hem de İslâm alâmeti bulunan defineler rikaz hükmüne tabi
olmayıp lukata hükmüne dahildir. Rikazı bulan şahıs, bunun humusunu, yani
beştebirini umumi hizmetlere harcanmak üzere devlet hazinesine teslim etmek
zorundadır. Kişi defineyi kendi mülkünde veya sahipsiz bir arazide bulursa, humustan
artan kısım kendisinin hakkıdır. Şayet başkasının arazisinde ve akarında bulursa, arazi
sahibi definenin kendisine ait olduğunu iddia etmezse, yine bulana aittir. Şayet arazi
sahibi definenin kendisine ait olduğunuddia etmekle beraber şahidi yok ve kendisi
bulunan definenin evsafını tarif edemezse yemin etmek suretiyle alır. Bir kimsenin
izni olmaksızın mülküne girip araştırma yapan ve neticede define bulan kişi br hak
talebinde bulunamaz. Bulunan define mülk sahibine aittir. Yukarda anlatıldığı şekilde
şayet kişi arazi sahibinin izni ile girip araştırma ve çalışma neticesinde define bulursa
bulan kişi öncelikle define hakkına sahip olur.

Madene gelince; maden, yerde oluşan ve toprak cinsinden olmayan maddelerdir. İster
altın, gümüş, bakır gibi katı halde olsun ister kibrit ve petrol gibi sıvı halde olsun fark
etmez. Böyle bir maddeyi istihsal eden kişi bunun onda birini ödemekle mükelleftir.
Bu ödemenin vacibliğinin iki şartı vardır: Birincisi istihsal ettiği madde altın veya
gümüş ise yabancı maddelerden tasfiye edildikten sonra net miktarının nisab tutarında
olması gereklidir. Bu iki maddeden başka mal cinsinden ise değerinin nisab tutarında
olması gereklidir. İkinci şart müstahsilin zekat mükelleflerinden olmasıdır. Şu halde
müstahsil zimmi yani gayri müslîm veya borçlu bir müslüman ise, ona vacib değildir.
İstihsal edilen maden, mülk sahibinindir. Başkası istihsal etse bile hüküm budur.



Maden ocağı sahipsiz bir arazide ise elde edilen maden, müstahsilin malıdır. Bu
takdirde bunun kırktabirini zekat olarak ödemesi gerekir. İstihsal ettiği mal altın veya

r4981

gümüş olsun, başka maddeler olsun fark etmez.

Kolayca elde edilen menfaatlerden çok vergi almak, zorlukla elde edilen
menfaatlerden de az vergi almak .ısas olduğundan kolayca elde edilen rikazdan
beştebir gibi ağır bir vergi alınır.

Hz. Peygamber metinde geçen "Bun! m. elini deliğe uzatarak mı aldın?" soruşunu, bu
altınların rikaz hükmüne mi yoksa lukata denilen buluntu mallar hükmüne mi girdiğini
tesbit etmek için simuştur. Eğer Hz. Mikdad bu soruya "elimi sokarak aldım deseydi."
O zaman bu altınların yer altından çıkarıldığına ve dolayısıyla rikaz hükmünde
olduklarına hükmedecekti. Fakat Hz. Mikdad "Hayır" cevabını verince on'arm
yeryüzünde bulunan lukata mallar hükmüne girdiğine hükmetmiştir. Hattâbî (r.a)
metinde geçen "Allah bunu sana mübarek eylesin!" sözünü actklarken şöyle diyor.
"Hz. Peygamber bu sözüyle Hz. Mikdad'm bulduğu altınların lukata hükmüne
girdiğine ve bunu usulüne göre ilan ettikten sonra sahibinin çıkmaması halinde bu
altınların bulanın malı olabileceğine işaret etmek istemiştir"

Hanefi âlimlerinden Bezlü'l-Mechûd yazarı "Hz. eş-Şeyh Halil Ahmed es-Seharenfûrî
ise, bu mevzuda özetle şunları söylüyor: Aslında Hz. Peygamber Hz. Mikdad'a -Allah
bunu sana mübarek eylesin derken- "banlar şu andan itibaren senindir" demek
istemiştir. Bu sözle Hz Mikdad'a:' Sen bunları usulüne göre ilan et, eğer sahibi
çıkmazsa, o zaman bunlar senin olsun. Sen hırstan uzak bir kimsesin Allah bu halini
sana mübarek kılsın. S :n fakir bir adamsın bunun zekatım al. İlan ettiğin halde sahibi
çıkmazsa zekattan geriye kalan kısmını da al" demek istemiştir.

Gerçekten Hz. Mikdad çok fakirdi. Bu altınların fare deliğine nereden geldiği
bilinmediği için onları heryerde ilan etmek gerekiyordu. Bu da imkansız denecek
kadar zor olduğundan Hz. Peygamber, altınların sahiplerinin çıkmaması halinde
tümünü alabileceğini ona hatırlatmayı lüzumlu gördü.

Bazıları metinde geçen "sen bunları elini deliğe sokarak mı aldın'" sorusu üzerinde
durarak, eğer Hz. Mikdad "evet" cevabını verseydi. Hz. Peygamber bu altınların çok
eski olduğuna ve rikaz hükmüne girdiğine hükmedecekti" demişlerse de bu doğru
değildir. Çünkü Hz. Peygamber: "Bu soruyu sormadan önce sen bunları al, usulüne
göre ilan et sahibi çıkmazsa o da senin olsun!" sözüyle bu altınların lukata hükmüne
girdiğini açıklamış, "Allah bunları sana mübarek etsin" sözüyle ise, onun hırstan uzak
bir kimse olduğunu ifade ve kendisini tebrik etmek istemiştir.

Çünkü bir bez parçasının yeraltında uzun müddet çürümeden kalabilmesi mümkün
olmadığından söz konusu altın kesesinin birdelikten çıkması bu altınların çok eski
zamanlara ait olmadıklarını ve dolayısıyla lukata hükmüne girdiklerini gösterir.
Durum böyle olunca Hz. Peygamberin bu altınların eskiye mi yoksa o günün yaşayan
insanlarına mı ait olduğunu anlamak için Hz Mikdad'a soru yönelttiği düşünülemez.
Ve "sen bu altınları elini deliğe sokarak mı aldın sorusunu" bu maksatla sorduğu da
söylenemez. İfade ettiğimiz gibi bu soruyu O'na sadece hırslı bir kimse olup
olmadığını tesbit etmek için yöneltmiştir. Fakat Hz. Peygamberin bu soruyu yerin
altından mı, yoksa üstünden mi aldığını tesbit etmek için sormuş olması kuvvetle
muhtemeldir. Binaenaleyh yerin üstünde bulunan mal lukata hükmüne yerin altındaki
mal ise rikaz hükmüne girdiğinde Hz. Peygamber bu soruyu söz konusu altınların
rikaz ve lukata cinslerinden hangisine girdiğini tesbit etmek için Hz. Mikdad'a



T4991

yöneltmiş olabilir.

39-41. İçinde Mal Bulunan Eski (Milletlere Ait) Kabirleri Deşip İçindekileri
Çıkarmak