هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2629 حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مَسْلَمَةَ ، عَنْ مَالِكٍ ، عَنْ أَبِي الزِّنَادِ ، عَنِ الْأَعْرَجِ ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ ، عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ : لَا تَقْتَسِمُ وَرَثَتِي دِينَارًا ، مَا تَرَكْتُ بَعْدَ نَفَقَةِ نِسَائِي ، وَمُؤْنَةِ عَامِلِي فَهُوَ صَدَقَةٌ ، قَالَ أَبُو دَاوُدَ : مُؤْنَةُ عَامِلِي : يَعْنِي أَكَرَةَ الْأَرْضِ
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 
2629 حدثنا عبد الله بن مسلمة ، عن مالك ، عن أبي الزناد ، عن الأعرج ، عن أبي هريرة ، عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : لا تقتسم ورثتي دينارا ، ما تركت بعد نفقة نسائي ، ومؤنة عاملي فهو صدقة ، قال أبو داود : مؤنة عاملي : يعني أكرة الأرض
هذه الخدمةُ تعملُ بصورةٍ آليةٍ، وهي قيدُ الضبطِ والتطوير، 

: هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير، 

Narrated Abu Hurairah:

The Prophet (ﷺ) as saying: Do not distribute dinars among my heirs: Whatever I left after contribution to my wives and provisions for my governor is sadaqah (alms).

Abu Dawud said: 'Amil means the workers or laborers on the land (i.e. peasants).

(2974) Ebû Hureyre'den demiştir ki: Peygamber (s.a) (şöyle) buyurmuştur: "Benim
mirasçılarım (benim bırakacağım) bir dinarı bile bölüşemezler, hanımlarımın
nafakasından ve halifemin masrafından başka ne bırakmışsam sadakadır.
Ebû Dâvud dedi ki: "mü'neti amili" (sözüyle) toprağı (mı) sürenler (in ücreti) denmek



um

istenmiştir.



Açıklama

Ulema bu hadisteki dinar kaydının başka mallara tenbih için getirildiğini
söylemişlerdir. Bundan murad miras istemeyi yasaklamak değildir. Zira yasak, vukuu
mümkün olan şeylere mahsustur. Peygamber (s.a)'e mirasçı olmak İse mümkün
değildir. Şu halde hadisten murad, ihbardır. Yani hiçbir şeyi taksim edemezler, çünkü
buna mirasçı olunmaz demektir .Cumhur ulemanın kavli budur.Basra âlimlerinden
bazılarmm*'Peygamber (s.a)'e kimsenin mirasçı olmaması, Allah Teala onun bütün
malını sadaka yaptığı içindir." dedikleri rivayet olunursa da doğrusu Cumhurun
kavlidir. Rasûlullah (s.a.)'in kadınlarının nafakaları miras değildir. Onlar, iddet
bekleyen kadınlar hükmündedirler. Nafakaları bundan dolayı verilmiştir. Hattâbî diyor
ki: "İbn Uyeyne'den bana anlatıldığına göre, şöyle dermiş: Rasûlullah (s.a.)'in
zevceleri iddet bekleyen kadınlar hükmündedir. Çünkü onlara evlenmek ebediyyen
caiz değildir. Bu sebeple onlara nafaka verilmiş, oturdukları evleri kendilerine terk
edilmiştir.

Hadisteki amilden murad bazılarına göre mütevellidir. Bir takımları, "Halife olsun,
onun memurları olsun, müslumanlar namına çalışan her vazifeli buna dahildir/'
£1721

demişlerdir.

Metin sonuna ilave ettiği kısımdan merhum musannif Ebû Davud'unda Amil
kelimesinin burada Hz. Peygamberin arazisinin idaresini üstlenen kimseler anlamında

tmı

kullanıldığı görüşünde olduğu anlaşılmaktadır.

شرح الحديث من عون المعبود لابى داود

: : هذه القراءةُ حاسوبية، وما زالت قيدُ الضبطِ والتطوير،    [2974] ( لَا يَقْتَسِمُ) مِنَ الِاقْتِسَامِ مِنْ بَابِ الِافْتِعَالِ وَلَا نَافِيَةٌ وَلَيْسَتْ نَاهِيَةً وَفِي بَعْضِ النُّسَخِ لا تَقْتَسِمُ وَفِي بَعْضِهَا لَا تَقْسِمُ ( دِينَارًا) التَّقْيِيدُ بِالدِّينَارِ مِنْ بَابِ التَّنْبِيهِ بِالْأَدْنَى عَلَى الْأَعْلَى ( نِسَائِي) أَيْ أُمَّهَاتِ الْمُؤْمِنِينَ ( وَمُؤْنَةِ عَامِلِي) قَالَ الْحَافِظُ اخْتُلِفَ فِي الْمُرَادِ بِقَوْلِهِ عَامِلِي فَقِيلَ الْخَلِيفَةُ بَعْدَهُ وَهَذَا هُوَ الْمُعْتَمَدُ وَقِيلَ يُرِيدُ بِذَلِكَ الْعَامِلَ عَلَى النَّخْلِ وَبِهِ جَزَمَ الطَّبَرِيُّ وبن بَطَّالٍ وَقِيلَ الْمُرَادُ بِهِ خَادِمُهُ وَقِيلَ الْعَامِلُ عَلَى الصَّدَقَةِ وَقِيلَ الْعَامِلُ فِيهَا كَالْأَجِيرِ ( قَالَ أَبُو دَاوُدَ إِلَخْ) لَيْسَتْ هَذِهِ الْعِبَارَةُ فِي أَكْثَرِ النُّسَخِ ( يَعْنِي أَكَرَةَ الْأَرْضِ) أَيِ الْمُرَادُ بِقَوْلِهِ عَامِلِي أَكَرَةِ الْأَرْضِ
قَالَ فِي الصُّرَاحِ أكرة بفتحتين كشاورزان كَأَنَّهُ جَمْعُ آكِرٍ فِي التَّقْدِيرِ وَوَاحِدُهَا أَكَّارٌ
وَفِي الْقَامُوسِ الْأَكْرُ وَالتَّأَكُّرُ حَفْرُ الْأَرْضِ وَمِنْهُ الْأَكَّارُ لِلْحَرَّاثِ جَمْعُهُ أَكَرَةٌ كَأَنَّهُ جَمْعُ آكِرٍ في التقدير والمواكرة الْمُخَابَرَةُ
قَالَ الْمُنْذِرِيُّ وَأَخْرَجَهُ الْبُخَارِيُّ وَمُسْلِمٌ وَالتِّرْمِذِيُّ